Yurtta Barış Dünyada Barış...


“İnsanlarım, ah benim insanlarım, antenler yalan söylüyorsa, rotatifler yalan söylüyorsa... Bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin, diyedir.” Nâzım Hikmet...

İnsanoğlunun yazgısı böyle yazılmış!.. Binlerce yıldır güçlü olan, güçsüzü emir kulu, kölesi yapmış... Kim karşı çıkmışsa, en ağır cezalara çarptırılmış! İşkencenin türlüsü, acıların en derin olanı...

İyilik, güzellik diye bir şeyler de uydurmuşlar! Bunları yaşamlarında gerçekleştirmek, yaygınlaştırmak isteyenler, dünyanın neresinde olursa olsun yok edilmiş. Uyduruk özgürlüklerle insanoğlu aldatılmış, aldatılmakta! Güçlüler yasalar çıkarmış, anayasalar düzenlemiş, hepsi bir avuç azınlığın yararına. Para para para!.. En güçlü silah para! Onsuz insan bilinçsiz bir kul! Bunu bilse, bunu görse, ama güçlüler dünyasında yığınlar bir sürü! Nasıl koyun sürüsünü bir çoban yönetir, yönlendirirse, insan sürüleri de öyle yönetiliyor. Yüzyıllardır hep aynı başlangıç, aynı sonuç... Hep güçlü olmak, daha açığı mal mülk sahibi olmak. Etkileyici tüm silahları elinde tutmak...

***

Kaç kez dünya milletleri bir araya gelmek, sürekli barış yaratmak istedi. Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler!.. Hâlâ da bu yönde çabalar var. Avrupa Birliği’ni kurmak bile gerçekleşemedi. Her millet kendi başına yaşamak dileğinde! Ben varım, başkasına ne olursa olsun! Bunu açıkça belli etmezler, ama yıllar yılı yürüttükleri politika budur.

“Yurtta barış dünyada barış” demişiz! Mustafa Kemal nice savaşlardan sonra barışın en önde gelen savunucusu olmuş... Barış ama, korkuyla, ürküyle sinmek değil! Direnmenin, savaşmanın yeri geldiğinde kaçınmamak. Barışın ancak savaşa hazır olmakla gerçekleşeceğine inanmak, inandırmak...

***

Türkiye’nin doksan yıllık varlığı nice kurtuluş savaşlarına dayanır. Barış istemek, ama savaşımdan korkmamak!.. Barış durup dururken yaratılmaz. O nice savaşımlarla elde edilen bir değerdir. İnsanlar hep böyle bir dünya kurulsun derler, içlerinde gerçek bilgeler bu yolda umut verirler, ama döner dolaşır insanoğlu yine kör karanlıklara dalar. Bilerek mi, bilmeyerek mi?

Birleşmiş Milletler 1945’ten beri var. Amaç dünyada savaş denen acılara son vermekti. Oldu mu? Gerçek bir barış kuruldu mu? Hemen her gün orda burda insanların en kanlı biçimde birbirlerine girdiğini görmedik mi, görmüyor muyuz? Barış bir düş olarak mı kalacak? İnsan denen yaratığın “insanlaşması”nı beklemek gerek? Ne demişti Melih Cevdet: “Biz insanın ceddiyiz, gelecek mutlu insanın...”

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)