"NATO'dan Çıkmadıkça Bu Rezillik Sürer!" Amiral Cem Gürdeniz ile söyleşi … 2. Bölüm


Cem Gürdeniz, Tuğamiralliğinde Çıkarma Gemileri Komutanlığı, Tümamiralliğinde Mayın Filosu Komutanlığı görevleri yapmıştır. Türkiye’nin Karadeniz’deki deniz politikasına önemli katkılar sunmuş bir amiralimizdir. 2002’de TV 8’de yaptığım 9 bölümlük “DENİZCİLER”
belgeseli sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda çekim koordinasyonunu o sağlamış ve çalışma sistemiyle kendine hayran bırakmıştı. Bu röportajı Silivri ile yazışarak gerçekleştirdik… Söyleşinin ikinci bölümünü sunuyoruz:
Banu AVAR: Türk Silahlı Kuvvetleri kendini ve milleti koruma inisiyatifinden nasıl uzaklaştı ki, en kıymetli subayları esarete düşebildi?
Cem GÜRDENİZ: Yakın tarihi iyi incelemek gerek. İdeolojik bütünlüğü ve vatan sevgisi konusunda bilimsel teoriden güç almayan, alt yapısı olmayan tüm ordular tarihte savrulma yaşar.
Türk ordusu Cumhuriyetle birlikte Kemalist ideoloji çerçevesinde yapılandı. Halkın ordusuydu. Başta laik ve ulus devlet yapısı olmak üzere vazgeçilmezler, ideolojik bilinçlendirmede kullanıldı. Ancak Avrupa/Atlantik yapı ile ikili ilişkilere girilince, ve CHP 1947 kurultayında kendi temel ideolojisini tamamen terk edip, pek çok alanda Kemalizmi sulandırınca ve NATO üyeliği de başlayınca ordunun temel değerleri de çatlama işaretleri verdi.
27 Mayıs 1960 bu çatlamayı önlemek ve Kemalizme geri dönmek için çabalasa da sonuçta maaşları ödemek için bile ABD kredileri kullanılıyordu, ve çatlama önlenemedi. Daha farklı bir yapılanmayla karşı karşıya kalındı. Subayların siyasete bulaşmaması için harp akademileri başta olmak üzere, ordu içi de-politizasyon uygulandı. Kurmay subaylık bir nevi ödül kastına dönüştürülerek yurt dışı görev, amirallik ve generallikte sınıf atlama ve benzer tedbirlerle askerler siyasetten çok, kendi aralarında rekabete ve terfiye yönlendirildi.
Bu arada ordu evleri, kamplar özellikle maaş artışları ile ordu, halkın ordusu olmaktan çıkarıldı. Kast sistemi ordusuna dönüştü!
Ama gelen subayların astsubay adaylarınınyüzde 95’i orta kesim halk çocuğu idi.
12 Mart 1971 darbesiyle ordudaki sol görüşe yakın Kemalistler tasfiye edildi. 12 Eylül 1980 bu tasfiyeyi katladı. Soğuk savaş sonrası ABD, eskiden korktuğu sol ideoloji yerine, bizi, yani ulusal çıkarları gözeten Kemalist kadroları hedef aldı.
Orgeneral Hilmi Özkök’ün döneminden önce de Kara Kuvvetleri’nde büyük tasfiyeler yaşandı. Ancak Deniz ve Hava Kuvvetleri bu tasfiyelerden korundu. Balyoz ve diğer davalarla, tüm Kemalistler tasfiye edilmiş oldu. Bazı komutanlar ağır tehditlerle susturuldu.
TSK’nın tüm darbelerde tasfiyelere sessiz kalması tepki göstermemesi, tarihin bir tekrarıydı.
9 ekim 2013’de Balyoz Davasında 134 Denizci (97’si muvazzaf) ve 37 Havacı (1’i muvazzaf) hüküm giydi.
Ordudan ses çıkmadı.
Hatırlayalım, 1971 darbesinde Orgeneral Faik Türün 83 deniz teğmeninin idamını istemişti. Yürekli bir hakim buna karşı çıkmış ve gençler kurtulmuştu. (Şimdi ses sedası çıkmayan Ali Kırca da bu grup içindeydi)
Sorunun cevabı burada… TSK 1971’deki tasfiyelerle zaten strateji/doktrin üretecek yapısını kendi elleriyle yok etmişti.
Banu AVAR: Bir kumpasla karşı karşıya kaldığınızı anladığınızda aklınıza ilk ne geldi? Nasıl bir hareket planı izlediniz?
Cem GÜRDENİZ: Ben bu büyük fırtınanın geleceğini 24 Ocak 2008 günü anlamıştım. O gün Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç, paralel yapı tarafından hazırlandığı belli olan iftiraları içeren hakkımdaki dosyayı bana gösterdi. İçindeki herşey alçak yalanlardan ibaretti. Tümamirallik sırasında sınıf birincisi bir tuğamiraldim ve terfi değerlendirme toplantısının yapıldığı hafta böylesi bir saldırı gerçekleşti. Kurul Komutanına oldukça sert ifadelerle bu yalanlarla dolu dosyanın nasıl önüme konulduğunu sordum: “Son 15 yıldır yakından tanıdığınız bir amirale böylesi bir suçlama nasıl yapılır?!” dedim. Cevap gelmedi.
Deniz Kuvvetleri kendi amiraline güvenmiyordu! İftiraların izini sürüp durumu açığa çıkartma çabası yerine, “Hadi istifa et, hem sen rahatla hem biz!” der gibiydiler. Nitekim bazı amiraller istifa etti..
2008 sonrası Deniz Kuvvetleri çok ağır asimetrik psikolojik harekat saldırılarına ve baskılara maruz kaldı.
2007 sonrası oramirallerin imzasız mektuplara işlem yapmaya başlaması paralel yapının iştahını arttırdı. Genelkurmay bu saldırılara tamamen sessiz kaldı, hatta inandı…
2009 yılında şahsıma büyük saldırılar başladığında, Donanma Komutanı Oramiral Uğur Yiğit’i bilgilendirdim ve saldırıların donanmayı hedef aldığını söyledim. Arkasında F tipi ve ABD olduğunu anlattım. Ama etkisi olmadı!
2009 ekim ayında AB’nin Türkiye İlerleme Raporu açıklandığında, Deniz Kuvvetleri’nin ismen şikayet edildiğini tespit etmiş ve Uğur Yiğit’e bu durumu MGK’da hükümete iletmek gerektiğini söylemiştim. Sonuç sıfır oldu.
2010 yılında Kuvvet Komutanına Deniz Harp Okulu kız öğrencilerinin servis edildiği haberleri medyaya yayıldı. Bu alçak haberi duyar duymaz kurul komutanına koştum ve açıklama yapmasını rica ettim… Hazırlık yapmamı, Genelkurmay’a ileteceğini söyledi… Ama hiçbir şey yapmadı!
Oysa biz üniforma için değil kefen için hazır subaylarız! Belli makamlara gelenler sadece savaş zamanı değil barış zamanı da gerekirse ölümü göze almalıdırlar! Ama ne yazık ki bu bilinçte olmayanlarla yönetildik.
Biz gerek mahkeme gerekse hapis döneminde hiç susmadık! Yazdık konuştuk ve devam edeceğiz!
Banu AVAR: Üst kademedekilerin ‘Adalete güvenin’ demesi ve sonucu size ne düşündürüyor?
Cem GÜRDENİZ: Daha önce de belirttiğim gibi, Komuta kademesi, oynanan büyük oyunu ve arkasında AB- ABD ve NATO olduğunu görünce baştan teslim olmayı seçtiler. 12 Mart, 12 Eylül’de bu ülkeye neler yapılabileceğini yaşayarak gözlemlemişlerdi… Korktular. Teslim oldular. Ve isimleri davaya ilişkilendirilmedi!
Ali Tatar ve Berk Erden Albayların intiharından sonra Uğur Yiğit konuşmaya başladı ve kızı ve damadı ile ilgili aşağılık iddialar casusluk ve fuhuş davasına eklendi ve fezlekeler düzenlendi. O da Nusret Güner’in yaptığı gibi, oyunu açığa çıkaracağına istifa etti. Teslimiyeti tercih etti. Bizim mücadelemize de dolaylı yoldan mani oldu.
11 Şubat 2011 tutuklamasından bir hafta sonra 18 Şubat Cuma günü Hasdal’a bizi ziyarete geldiğinde, kendisine, 3 amiral arkadaşın önünde,’Bizi tahliye için uğraşmayın, F tipi çeteye bakın, derhal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunun! Şimdi 11 amirali aldılar, bu sayı 25’e çıkacak, kuvveti kurtarın!’ dedim. O ne yaptı: 1 ay sonra Avustralya’ya resmi ziyarete gitti.
Kısacası üst kademe oyunun farkındaydı. Wikileaks’te, sırada bir genelkurmay başkanı olduğu yazıyordu. İlker başbuğ içeri alınınca, tüm komuta kademesi topyekun teslim oldu.
Bu durum, TSK’da üst kademenin savaşmak için değil, büyük bir otoritenin gücünü kabul etmek için var olduğunun işareti değil midir?!
Banu AVAR: Bundan sonra Türk ordusu nasıl bir süreç yaşar?
Cem GÜRDENİZ: Bugün için TSK savaşamaz. Savaşırsa da aynen Balkan Harbi’ndeki gibi bozgun yaşar. Zira ideolojisini kaybetmiştir. Atatürk’ten tamamen uzaklaşmıştır. Komuta birliği, önderlik, silah arkadaşlığı, karşılıklı güven, disiplin konularında büyük yara almıştır. Ordular böyle dönemlerden ya büyük dayak yiyerek yani mağlubiyetlerden geçerek ya da radikal siyasi değişimler sonucu toparlanma sürecine girer. Bugün halkın yarısı kutuplaşma derecesinde iktidardan uzak olduğu Türkiye’de, ordu, iktidarın ordusuna dönüşmüştür. Terfi ve tayinlerde politizasyon, Yunanistan tipi ordu yaratır ki böyle bir ordu savaşamaz. Uçakları düşürülür, karasuları ihlal edilir… En önemlisi PKK ve Kürt bölücülüğü kontrol dışına çıkar. Suriye’de Al Nusra gibi terör örgütleri ile işbirliğine araç olur ki bu, sadece Türkiye için onur kaybına değil, bekaa sorununu da getirir!
Öncelikle ordu F tipi yapılanmadan arındırılmalıdır… Balyoz ve diğer davalardan yargılanıp tahliye edilenler görevlerine dönmelidir. Eğer bu olmazsa, özellikle Deniz Kuvvetleri belki gemilerini kullanır ama strateji ve doktrin üretemez. Onun yerine NATO ABD ne yapacağınızı söyler. Yani tam sömürge oluruz. Cumhurbaşkanının ‘Savunma Reformu’ adını verdiği aldatmaca da bunu hedeflemektedir.
Türk ordusunun MİLLİ mi, NATO’cu mu olacağı ancak 2015 seçimleriyle tam olarak belirlenecektir. Türkiye Avrasya’ya dönmediği ve AB/ABD/NATO’da ısrar ettiği sürece 21. yüzyılda kaybedecek, Avrupa-Atlantik yapının sömürgesi olarak varlık gösterebilecektir. Bu parçalanmayla sonuçlanır!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)