“Pirefesörler Nasıl Yetişiyor!”



Ülkemizin alanında çok başarılı bilim insanı olarak kabul edilen profesör “dışkı yedirmenin” işkence sayılmayacağını belirtmesi tartışmalara neden oldu. Aynı profesör zaman zaman yaptığı açıklamalarda darbeci zihniyeti savunmuş, darbecilerin yaptıkları her uygulamaya imza atacağını belirtmişti. Dileğim profesörün yaptığı radikal/evrensel söylem dışına çıkan açıklamalarının üniversitelerde “insan kaynağının” düzeyini ortaya koyan, üniversitelerin bilimsel anlayış düzeyini ve tarafını belirten tartışmaların başlangıcı olmasıdır.

Üniversitelerin içinde bulunduğu durumu irdelediğinizde “dışkı yedirme”, “darbeleri destekliyorum” söyleminin çok masum olduğunu görürsünüz. Yediklerinde helal gıda belgesi arayan, haram diye tedavi sürecinde erkek/kadın ayrımı yapan, doğa olaylarını Tanrının hikmeti ile açıklayan, etnik/mezhepsel çözümü kesmek/biçmekte bulan, akıl ve bilimin ötelendiği akademik yaşam egemendir. Bunun değişik nedenleri var. Birincil nedeni 12 Eylül askeri darbesinin ürünü olan Yükseköğretim Yasasıdır(YÖK). Anılan yasanın çıkış felsefesidir. Milli ve manevi değerleri benimsemiş, Türk-İslam sentezcisi gençler yetiştirmeyi öne almış, bunun sağlanması içinde üniversiteleri tek tipleştirmek için, tek eğitim izlencesi ve tek adam tarafından yönetim sürecini başlatmasıdır. Yasanın uygulanması ile özgür/özerk üniversite kavramının içi boşaltıldı. Artık üniversitelerde öğretim elemanları yerine rektörler, rektörlerin yerine YÖK Başkanı, YÖK Başkanının yerine Cumhurbaşkanı düşünür oldu.

Bu düşünüş halkasını onayan akademik kadro nasıl oluştu? Üniversitelerde YÖK yönetim izlencesi 35 yılı geride bıraktı. Geçen 35 yılda üniversitelerin özgür/özerk geleneğinden gelen bilim insanları yaş ya da değişik yöntemlerle tasfiye edildi. Yerine tek tip, baskıcı, düşünceyi örseleyen bir sistemde öğrenim gören, akademik basamakları yükselen bilim insanları yetişti ve üniversitelere yönetir hale geldi. Tüm baskıcı sistemlerde olduğu gibi bilim ahlakı aşındı, kayırmacılık, entrika, bir birini gammazlama, üretmek yerine intihal (bilim hırsızlığı) kurumsallaştı. Ürün olarak kabulcü, sorgulamayan, düşündüklerimi söylersem başıma ne gelir korkaklığını/ürkekliğini yaşam anlayışı edinmiş bilim insanları ortaya çıktı.

Algı olarak bilimsel düşüncenin temsilcisi olduğunu düşündüğümüz bilim insanları nasıl yetişiyor? Lisans eğitimini tamamlayan bir öğrenci bilim insanı olma yolunda ilerlemek istiyorsa Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini tamamlamak zorunda. Anılan üst eğitimi almak için sınavlar varsa da belirleyici olan ilgili bölümün öğretim üyelerinin tavrıdır. Akademik kadroyu alınan öğrenciler 2-3 yılık sözleşmelerle işe başlatılmaktalar, sözleşmelerinin uzatılması danışman hocası, bölüm başkanı, dekan ve rektör zinciriyle tamamlanmaktadır. Sözleşmenin sürekliliğinde aranan ana kriter “hocasına biat” etmektir. Özgür düşünmesi istenmez, verilen görevi sorgulamadan eksiksiz yerine getirmesi beklenir. Bunu sağlayamayan öğrenciler akademik kadroya alınmadıkları gibi, üniversite ile ilişkileri kesilir. Doktorayı tamamlayıp akademik kadroya atanmak içinse ek yeni kriterler devreye girer. Önümüzdeki rektörlük seçimlerinde kullanacağı oy baz alınır. Rektör oyunun kendinden yana olduğunu inanırsa “adrese teslim ilanla” ataması gerçekleşir.

Atama ile sorun bitmiyor. Sözleşmeli çalışma devam ediyor. Yükselmen için (doçentlik) çalışma yapman gerekiyor. Bu çalışmalarda üniversite alt yapısını/kaynaklarını kullanabilmen için, üniversite üst yönetimine yakınlığını hissettirmek zorundasın. Seçimini doğru yapmadıysan çalışmalarının her aşamasında örselenirsin. Anlattığımız ağır süreçten geçen genç bilim insanı farkında olmadan özgür düşünceyi öteliyor; edilgen, kumpasçı, entrikacı, intihalci kimlik kazanıyor. Özgür/özerk üniversite geleneğinden gelmedikleri içinde
edinimlerini doğru kabul ediyorlar. Yeni edinimlerinizi etkin/verimli kullanıyorsanız, akademik yaşamın en üst aşaması olan profesörlüğü “ananızın ak sütü” gibi hak ediyorsunuz.

Üniversiteleri sürüklendiği çıkmazdan söküp atmak çok zordur. Çünkü akademik yaşam özgür/özerk anlayıştan çok uzaktır. Özgürlüğün olmadığı yerde kısır döngüyü kırıp çıkacak insan yetişmez, geriye hızla kayarsınız. Bugünlerimiz iyi günler, profesörlerden değişik söylemler duymaya hazır olun derim.


İrfan O. Hatipoğlu
Mustafa Kemal Üniversitesi
(iohatip@hotmail.com)

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)