Üniversitelerin Sığlaşması


İrfan O. Hatipoğlu

Üniversitelerin bilimsellikten uzaklaşması, entelektüel sığlığının derinleşmesi son yıllarda hızlandı. Siyasal iktidarın üniversitelere “fetihçi” anlayışla yaklaşması, siyasal İslamcı ideolojiyi dayatarak üniversiteleri yeniden örgütlemeye çalışması… Aydınlanmacı güçlerin dağınıklığı, öngörüsüzlüğü, mücadele yorgunu olmaları… Yükseköğretim yasasının rektörleri “kurum kralları” durumuna getirerek kayırmacı/ayrıştırıcı uygulamaların önünü açması üniversitelerin sığlaşmasında önemli etkendir.

Yükseköğretim yalnızca akademik anlamda sığlaşmadı. 193 adet üniversite, 150 bin öğretim elamanı, 7 milyon öğrencisi ile dev Kamu İktisadi Teşebbüsüne döndürüldü. Bilim/teknoloji üretmekten çok rutini tekrar eden, genç insanların zamanını çalan… Geliştirdiği öğretilerle insan aklını aşağılayan, düşünme yoksunu toplumsal yapının oluşturulmasına görev edindi.

Üniversiteler Yükseköğretim Yasası (1981) ile yönetilir/yönlendirilir. Yasaya göre her üniversite akademik ve yönetim kadrosunu kendisi oluşturur. Kadroların şekillenmesinde rektörler tek yetkilidir. Rektörün dünya görüşü, kişilikleri/ruhu üniversiteyi yansır. Akademik kadro oluşturulurken, akademik ölçütler yerine, rektörlerin bağlı oldukları –tarikat- guruba yandaşlık/bağlılık ölçüt alınır. Yandaş olmayan akademisyenin; akademik olarak yükseltilmeyeceği, çalışmalarına destek olunmayacağı, kurumla ilişkilerinin kesileceği algısı oluşturularak yandaş olmaya özendirilir. Devşiremediklerini de değişik yıldırma uygulamaları ile sistemin dışına iterler. Kısacası üniversiteler değerlendirilirken akademik yetkinlikleri yerine hangi tarikatın egemen olduğuna bakılmaktadır.

Üniversitelerin sığlaşması; bilimi öteleyen, dogmacı anlayışı öne çıkaran, yandaş/bağımlı akademisyenlerle gerçekleşti. Bunun için, işe akademik kadroların yetiştiği, lisansüstü eğitimin verildiği enstitülerin kontrol edilmesiyle başlandı. Enstitülerde yandaş öğretim elemanları danışmanlığında yüksek lisans/doktora programları açıldı. Öğrenci kabullerinde; akademik bilgi/beceriden çok, yandaşlık/bağlılık ölçüt alınmaktadır. Kurumsal yapılarının yetersiz kaldığı disiplinlerde üniversiteler arası ortak programlar açılırken, yandaşlarının egemen olduğu bölümler seçilmektedir. Derslerin içerikleri boşaltılmakta, öğrenciler akademik çalışmadan çok bağlı oldukları tarikat çalışmalarına yönlendiriliyor. Öğrencilere sanal araştırmalar yaptırılmakta, bitirme tezleri belirlenen merkezlere sipariş verilerek yazdırılıyor. İntihal (bilim hırsızlığı) yapmasına göz yumuluyor. Bitirme tezleri akademik yetersizliğine karşın kabul ediliyor. Arkasından akademik yetkinliğe ulaşmamış, bilimsel çalışma kültürü edinmemiş bu kişiler öğretim elamanı olarak atanmaktadır. Bununla yetinilmiyor. Hızla yükselmeleri için, üniversitelerin olanaklarından sınırsız yararlandırılıyorlar. Katılmadığı çalışmalara/araştırmalara ortak olma, makale yazma “çeteleri” oluşturularak yayın sayılarını arttırmalarına göz yumulmaktadır. Üniversite üst yönetimlerinde görevler verilerek ödüllendirilmekteler.

Üniversitelerin sığlaşmasının önlenmesi, akademinin özgürleşmesi, temel işlevlerine dönmesi için egemen olan tarikatçı, doğmayı önceleyen anlayışın etkinliğinin kırılması gereklidir. Bunun için çağdaş/evrensel ölçütlerde ilk üniversite kurulması uğraşı olan 1933 üniversite reformu uygulaması birçok açıdan öğretici olacaktır.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)