AKP, 2003 Yılında Nasıl Bir Anayasa Değişikliği İstiyordu?


İktidara gelişinin üzerinden 14 yılı aşkın süre geçen AKP, o günden bu güne “yeni anayasa” söylemini dilinden hiç düşürmedi. Bu hedefinin bir kısmına ulaşırken, bir kısmında da sonuç alamadı. Şimdi ise “Ulusal Egemenlik” kavramı başta olmak üzere Cumhuriyetin temel ilkelerini hedef alan ve “başkanlık anayasası” adı altında yeni bir girişimi halk oyuna götürmeye hazırlanıyor.



3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken genel seçimde çoğunluk sağlayarak tek başına iktidar olma şansını yakalayan AKP, 18 Kasım 2002 tarihinde Abdullah Gül başkanlığında 58. TC hükümetini kurdu. 28 Kasım 2002 günü TBMM Genel Kurulunda Güven Oyu alan 58. Hükümetin ilk işi, daha önce RTE tarafından da açıklandığı gibi bir Acil Eylem Planı hazırlamak oldu. RTE’nin de onayını alan Abdullah Gül imzalı Acil Eylem Planı, 3 Ocak 2003 günü kamuoyuna açıklandı. 105 sayfadan oluşan bu plan, halka çok geniş ekonomik, sosyal ve siyasal reformlar vaat ediyordu.



Planın 1. sayfasındaki önsöz bölümümüm son paragrafında şu cümleler vardı:    



“Seçim sisteminden siyasi partiler kanununa, yönetimde katılım ve şeffaflıktan, yerel yönetimler reformuna; temel hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engellerin kaldırılmasına kadar temel sorun alanlarında çözümler üretmek bu misyonun gereği olarak önümüzdeki dönemde hayata geçirilecektir. Bu çerçevede, halkımızın birikmiş sorunlarına acil çözüm bulmak üzere gerekli yapısal değişiklikleri ve reformları gerçekleştirmek azmindeyiz. İçinde bulunduğumuz koşulların göstermelik tedbirlerle geçiştirilemeyeceğini biliyoruz.”



Açıklanan planın 75. ve 76. sayfaları ise yeni bir anayasa tasarısı hazırlanmasına ayrılmış ve  tasarının içeriğinden çok, nasıl hazırlanacağına vurgu yapılıyordu. Bu tasarının sorumluluğu Adalet Bakanlığına verilmiş, işbirliği yapılacak kuruluşlar arasında ilk sırada hukuk fakülteleri yer alırken, ikinci sırayı ise Türkiye Barolar Birliği, üçüncü sırayı ilgili sivil toplum kuruluşları almıştı. Bu çalışma için süre bölümünde “orta vade” ifadesi vardı. Çalışmanın açıklamalar bölümünde ise şu ayrıntılar yer alıyordu:



“Yazılı anayasa geleneğinin uygulanmaya başladığı ilk Anayasa’dan bu yana, yürürlüğe konulan Anayasalarımızın tamamı olağanüstü dönemlerde ve olağanüstü şartlarda hazırlanmıştır. Her ne kadar 1982 Anayasası, sonraki yıllarda bir çok kez değiştirilmiş ise de, bu değişiklikler Anayasa’ya hakim olan temel yaklaşımı değiştirememiştir. Geniş toplumsal kesimler ve hukukçular tarafından özgürlükçü yaklaşımı benimsemiş, demokrasiyi kurum ve kurallarıyla hakim kılan, uluslararası gelişmelerin dışında kalmayan ve hukuk devletini hakim kılan bir anayasa ihtiyacı uzun süredir dile getirilmektedir. Devlet-toplum-birey arasında yapılan ‘sosyal sözleşme’ olan Anayasalar, temel hak ve özgürlükleri en üst seviyede teminat altına almalı, özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı niteliklere sahip çağdaş bir demokratik devleti tesis etmeli, bütün kurum ve kurallarıyla hukuk devleti ilkesini hayata geçirmelidir.



“Devletin temel nizamını ve şeklini belirleme özelliği olan anayasaların hazırlanmasında, geniş toplumsal mutabakatın sağlanması çok önemlidir. Meclis çoğunluğuna dayalı tek taraflı hazırlanarak yürürlüğe konulacak bir anayasa, her zaman meşruiyet tartışmaları ile karşı karşıya kalacaktır. Bunun önlenebilmesi ve toplumsal mutabakatın sağlanabilmesi için hazırlık sürecine toplumun tüm kesimlerinin dahil edilmesi gereklidir. Hazırlıkları tamamlanan taslak metnin kamu oyuna sunularak tartışmaya açılması, eleştiriler doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi ve bundan sonra kabulü prosedürüne sunulması meşruiyet tartışmalarını ortadan kaldıracaktır. Şeklen kısa, öz, açık ve anlaşılır, bireyin temel hak ve özgürlüklerini İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AB Kopenhag Kriterlerinde öngörülen esaslar çerçevesinde düzenleyecek; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkileri ve ‘kuvvetlerin denkliği’ ilkesi net bir şekilde belirleyecek; referandum yöntemini yaygınlaştırarak ‘temsili’ demokrasiden ‘katılımcı’ demokrasi anlayışına geçiş sağlayacak; idarenin hiçbir eylem ve işlemine yargı yolunu kapatmayarak hukuk devleti anlayışının gerçek anlamda hakimiyetini tesis edecek bir Anayasa hazırlanacaktır.”



AKP iktidara geldiği yıllarda “gizli gündemleri” olduğu iddialarını şiddetle reddediyor ve yukarıda kalın harflerle yazdığımız sözleri, ne kadar “demokrat” olduklarının delili olarak gösteriyorlardı. 14 yıllık iktidarları boyunca yaptıkları ve yapmak istedikleri anayasa değişikliklerinin hiç birinde, ne yöntem olarak, ne de içerik olarak yukarıda virgülüne dokunmadan verdiğimiz açıklamalarına uydular. Bu arada Anayasa Mahkemesince “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak mahkûm edildiler.



Şimdi, halk oylaması için önümüze getirilecek anayasa değişikliğinde MHP’nin tepe yönetimi dışında hiçbir şekilde “toplumsal mutabakat”, “meşruiyet”, “meclis çoğunluğu”, “toplumun tüm kesimlerinin dahil edilmesi” gibi endişe taşımıyorlar. Bunun ötesinde yasama, yürütme, yargı erkleri arasındaki ilkeleri “kuvvetlerin denkliği” yerine yürütmenin bütün gücünün tek elde toplaması üzerine kurdular.



Arşivlerde yer alan yazılı belgelerde verilen sözlerini tutmama noktasında kararlı olan AKP iktidarı ve onun kurucusunun, uygulamada neler yapacağını görebilmek için kâhin olmaya gerek yok.



Lütfü Kırayoğlu

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)