Bu anayasa bizi 139 yıl geriye götürür!


Terör ve ekonomik krizle boğuştuğumuz bu günlerde Türkiye’nin gündemine dayatılan yeni anayasayı tartışmaktayız. Getirilerinin ve götürülerinin neler olacağına ilişkin tezleri her gün takip ediyoruz. Bugünü doğru yorumlamak için geçmişe dönüp benzer örnekleri gözden geçirmek de bizim üzerimize düşen vazifelerden.

Millet iradesini önemli ölçüde etkileyecek anayasa teklifinin 6.maddesinde meclis yetki ve işlevlerine ilişkin değişiklikler yer alıyor. Bu maddeye göre TBMM’nin yetkileri büyük ölçüde elinden alınıyor. Yasama yani meclisin yürütmeyi denetlemesi ve Bakanlar Kurulu’na KHK çıkarma yetkisini vermesi ortadan kaldırılıyor. TBMM; meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru yollarını ciddi oranda kısıtlandırılmış bir biçimde kullanabilecek. İşte bu madde de 343 milletin vekilinin onayıyla halkoylamasına gelenler arasında. Meclisi gereksizleştiren ve yetkisizleştiren bir sisteme ise ancak I.Meşrutiyet Devrimi’yle birlikte açılan ilk mecliste denk geliyoruz.

“HÜRRİYETPERVER PADİŞAHIMIZ”

İlk Meclis-i Mebusan… Meclis toplantı halindeyken Abdülhamit’in bir kararı okunmaya başlıyor. Bu karara göre Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle meclis süresiz olarak tatil ediliyor. Kararda “hürriyetperver padişahımız” ibaresi geçince mebuslar oturdukları yerden kalkarak Abdülhamit’i destekler şekilde alkışlamaya başlıyorlar. İşte tarihimizin önemli meclis deneyimlerinden biri bu şekilde ortadan kaldırılmıştı. Meclisin kapanmasına ses etmeyen mebuslar karara şaşırmamışlardı. Zaten önceleri yayılmış olan söylenti karara dönüşmüştü. Bağlayıcılığı bulunmayan meclisin kapatılmasının ardından yapılan ilk hamle ise “hürriyetperver Abdülhamit”in, hükümeti eleştiren mebusları sürgüne yollaması olmuştur.

Sahi ya, meclis neden kapatılmıştı?

YETKİN YOKSA HİÇBİR ŞEYSİN!

1876 Mayıs’ında Sultan Abdülaziz’in hal edilmesinden (tahttan indirilme) sonra devrimin önderlerinden Mithat Paşa sadrazamlığa gelmişti. Mithat Paşa, kanun yapmanın ve meşrutiyet rejimini getirmenin yakıcı bir ihtiyaç olduğunu görmüştür. Bu ihtiyaç karşısında Namık Kemal, Ziya Paşa gibi ilerici fikirleri savunanları bir araya getirerek Kanun-i Esasi’yi hazırlamış, V.Murat sonrası hükümranlığa getirdikleri II.Abdülhamit’e imzalatmıştır. Osmanlı Devleti ilk Meclis-i Mebusanına bu kanun vesilesiyle kavuşmuştur.

Osmanlı siyasal hayatına devrimle birlikte giren bu meclis, mevcut kurumların yapılarını bozmadan onların yanına eklenmiştir. Osmanlı bürokrasisi açısından ilk günden kapanışına kadar garipsenmiş, yetkisiz olduğu içinse halk tarafından benimsenememiştir.

Yaptırım gücü olmasa dahi meclis açılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanından gelen Müslüman ve Gayrimüslim mebuslar toplantılarda yerlerini alarak tartışmalar yürütüyorlardı. Yerel sorunlar, yerellerdeki yolsuzluklar ve oraların yetersiz kaynaklara sahip olması da meclis içerisinde tartışılanlar arasındaydı. Meclis, diğer memleketlerin meselelerine hakimiyeti mebuslar nezdinde yerine getirmekteydi. Osmanlı devrimcilerinin Osmanlıcılığı, yarattıkları mecliste kendisini gösteriyordu. Din, mezhep ayrımı yapılmaksızın tartışmaların sürdürülmesi ve çareler aranması bunun örneğidir.

Meşhur Osmanlı-Rus Savaşı, bir başka adıyla 93 Harbi meclis toplantılarının devam ettiği tarihlerde başlamıştır. Malum Meclis içerisinde Osmanlı’nın dört bir yanından gelen mebuslar olur da Rum, Bulgar, Arnavutlar bulunmaz mı? Elbette vardı ve Osmanlı yöneticilerinin merak ettiği bu mebusların alacağı tavırdı. Panslavizm politikasını yürüten Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’na içerden kuracağı hakimiyetle de baskı uygulayabilir, gayrimüslimleri kendi safına çekebilirdi. Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş açma sebeplerinden biri de, tam buna uyacak şekilde, gayrimüslimlerin zulüm altında yaşadıklarını öne sürmesiydi.

BU İSBAT EDER Kİ…

Savaşa ilişkin mecliste bir dizi söylevin ardından kendisi Maruni olan Suriye mebusu Nakkaş Efendi şöyle bir konuşma gerçekleştirmiştir:

“Şu irad eylediğimiz nutuklar hemen birdenbire söylendi. Bir gün, beş gün evvel malum olub da, düşünülerek, taşınılarak söylenmedi. Herkes hissiyat-ı hazırası ne ise onu arzeyledi; bu isbat eder ki, işin içinde iğva ve teşvik yoktur.”

Nakkaş Efendi’ye söz gelmeden evvel gayrimüslim mebuslar, mecliste yaptıkları konuşmaların tamamında Rus korumasını reddettiklerini, Osmanlı hakimiyeti altında kardeşçe yaşadıklarını üstüne basa basa ilan etmişlerdir. Nakkaş Efendi ise bu sözleriyle gayrimüslim mebusların Osmanlı’ya sadakatlerinin samimi olduğunu ortaya koymuştur. Rusya’nın ilan ettiği savaş, tam tersi bir etki yaratarak mecliste kenetlenmeyi beraberinde getirmiştir. Sonuna kadar devletinin yanında yer alan Meclis-i Mebusan ne olmuştu da birden Abdülhamit tarafından süresiz tatil edilmişti? Gayrimüslim mebuslar Rusya’ya yüz vermeyip, kışkırtmaya gelmediklerine göre fatura neden meclise kesilmişti?

SAVAŞ BAHANE İSTİBDAT ŞAHANE

Osmanlı gibi geniş coğrafyalara yayılmış bir imparatorluğun tek gündemi savaş değildi. Savaş, bazı yöneticilerin yolsuzluklarını ve savaştan kar elde etmek isteyenleri de yaratmıştı. Meclis bunları gündemine alarak sorunların giderilmesini talep etmekteydi. Örneğin, Halep mebusu Nafi Efendi, askerler için Selanik’te yapılan peksimetlerin ‘hayvanlara yedirilemeyecek kadar fena’ olduğunu ifade edip yolsuzluk yapanlar hakkında işlem yapılmasını istemiştir.

Yenişehirlizade Ahmet Efendi, önceki dönemlerin Rus yanlısı sadrazamı olan Mahmut Nedim Paşa’nın yargılanması isteminde bulunmuştur. Sofya mebusu Feyzi Efendi de hükümeti gereksiz harcamalardan ötürü eleştirmekteydi. Mebuslar, görüldüğü üzre Rus savaşını ve ekonomiyi irdelemeye başlamış, meclisin bu tutumuysa “hürriyetperver padişahı” rahatsız etmiştir. Padişah bu dönemde, yetkisiz Meclis-i Mebusan’ın yaptığı tartışmalarda bulunmak yerine Meşveret Meclisi’ni toplamayı ve oradan kararlar çıkarmayı daha önemli saymıştır.

İngilizlerin Kıbrıs’ı bizden istemeleri üzerine yapılan bir toplantıya Abdülhamit de katılmıştır. O toplantıda Meşveret Meclisi’ndeki mebuslardan biri padişaha karşı “Siz bizim fikrimizi pek geç soruyorsunuz, felaketin önünü almak mümkün olduğu zaman bize suret-i ciddiyede müracaat etmeliydiniz.” demiştir. Yönelen tüm bu eleştiriler, hükümeti ve onun nezdinde II.Abdülhamit’i zora sokmaktaydı.

Yetkisiz Meclis-i Mebusan miadını dolduruyordu. Meclis, haddini aşan(!) tartışmalar yürütüp Osmanlı’nın sorunlarının tespitini yapmakta, çözüm yolları aramaktaydı. Padişahın kesesinin, devlet gelir-giderlerinin mecliste tartışılması Abdülhamit’in tahammülünü ortadan kaldırıyordu. Hükümet, meclisin eleştirilerini umursamamaya başlamış, meclisin kendisine ilettiği dilekçeleri aylarca cevaplamamıştı.

SONUÇ OLARAK

14 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’da okunan padişah kararı adeta malumun ilanıydı. Abdülhamit Osmanlı-Rus Savaşı’nı destekleyen meclisi, aynı savaşı bahane ederek kapatmıştı. Meclis, Müslüman-Gayrimüslim bölünmesinin değil, düşmana karşı birliğin sembolü olmuştu. Kapatılmasının ise esas sebebi, meclisin Osmanlı padişahına akıl vermesi ve daha iyi bir yönetim için tartışmalar yürütmesiydi. Yaptırım ve güvencelerle donatılmamış ilk Meclis-i Mebusan deneyimimiz böylelikle son bulmuştur. II.Abdülhamit, meclisi kapatmasının sonrasında, hürriyet fikirlerini Osmanlı’da iktidara getiren Mithat Paşa’yı Taif’e sürgüne göndererek orada öldürülmesi talimatını vermiş ve boğdurmuştur. 1878 yılında kapattığı meclisi 1908 Jön Türk Devrimi ile tekrardan açmak zorunda kalıncaya dek zorba, baskıcı bir yönetim oluşturmuş; yurdun dört bir yanını hafiyelerle doldurmuştur.

Bugün de emperyalizmin beslemesi terör örgütlerinin saldırılarına karşı vatanımızı savunduğumuz bir süreçteyiz. Vatan savunması etrafında birleşen, milletin iradesini ifade eden bir meclis Türkiye’nin sorunlarına çareler bulabilir. Sorun tespitinden yola çıkarak çözüm önerilerini görebilen mercii bugün meclis iken yetkileri elinden alınarak yasamanın aklı ortadan kaldırılıyor. Şimdi soruyoruz: FETÖ, PKK, IŞİD terörüne karşı verilen mücadele öne sürülerek meclisin yetkisizleştirilmesine göz yumacak mıyız?

Okan Özkan
TGB İstanbul İl Başkanı

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)