Büyük Kültür Devrimcisi Hasan-Âli Yücel | Feyziye Özberk


Hasan-Âli Yücel’i tam 56 yıl önce 26 Şubat 1961’de kaybetmiştik. O, eğitim ve kültür yaşamımızda derin izler bıraktı. Onun ve kurduğu eserlerin, kıymeti yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. O, “Biz yarınların insanlarıyız,” demişti. Bu değer yıllar geçtikçe daha da iyi anlaşılacak. Acılar çekilse de en sonunda gerçek ve değerli olan kazanıyor.

En Başarılı Bakan: Hasan-Âli Yücel

Kendisiyle bir nehir söyleşi yaptığım Talip Apaydın, O’nu en başarılı bakan olarak değerlendirmişti. “Hasan Âli Yücel üstüne kitaplar yazılarak hakkında çok şey söylendi, daha da söylenecek. Bence hepsinin özeti şu olacak: En başarılı Milli Eğitim Bakanı. Dostu düşmanı bu konuda birleşecek.”

“Devri, büyük atılımlar, girgin denemeler devriydi. Yerinden kımıldamaz bir çarkın başına geçmiş, eğitim tekerini en uzak dağ başı köyüne doğru sürmüştü. Meclis kürsüsünde, üniversite sorunlarının ortasında, teknik okulların içinde, hele köy eğitiminin çözümünde, okul yapılarında, dersliklerde, işliklerde… Hep aynı enerjiyle, aynı heyecanlı tutumla çalışmıştı. En etkili bakandı. Kişiliği devletin rengini boyuyordu. Gününde devletin asıl işlerinden birisi eğitim olup çıkmıştı. Böylesine alıp götürüyordu çarkı.” (*)

Yücel için Atatürk, bir ilham ve enerji kaynağıdır

Hasan – Âli Yücel’in olağanüstü başarısının sırrı neydi? Yücel için Atatürk, bir ilham ve enerji kaynağıdır. O’nun gösterdiği yoldan, hiç ayrılmıyor. Kendisine iftiralar atıldığı ortamda partisince yalnız bırakıldığında ya da Ulus gazetesindeki yazıları sansür edildiğinde her ikisinden de istifa ederek ayrılmış ama Atatürkçülüğünde en küçük bir eksilme olmamıştır.

1930 yılında, Atatürk’ün, üç aylık yurt gezisine Milli Eğitim Bakanlığı temsilcisi olarak, Yücel de katılıyor. O bu gezide Atatürk’ü çok yakından tanıyor. O’nun nasıl düşünüp nasıl karar verdiğini yakından gözlemliyor. Ayrıca yurt gerçeklerini, sorunları daha iyi kavrıyor.

Tüm seçimlerini bilimin ışığında aklını kullanarak yapıyor

Tüm seçimlerini bilimin ışığında aklını kullanarak yapıyor. Kararlarını bu yolla veriyor. Devrimciliği ve aldığı felsefe eğitimi bu anlayışı, onun düşüncesinin ve kişiliğinin yapı taşı yapmış. Tabii başarısında birikiminin, mücadeleci ve iyimser kişiliğinin ve uyguladığı yöntemlerin de rolü önemlidir.

Maddi, ideolojik ve siyasi koşullar başarılı olması için uygundur. Atatürk’ün önderliğinde başlatılan, devrimci atılımlar, devrimci rüzgâr 1940’ların ilk yarısında da devam etmektedir. Ayrıca önemli bir etken: Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1946 yılına kadar Yücel’in en büyük destekçilerinden biridir.

Hasan-Âli Yücel, önceki yıllardaki görevleri, öğretmenlik, müfettişlik nedeniyle alanındaki sorunları ve ihtiyaçları biliyor. Öğretmenleri ve bakanlık kadrolarını yakından tanıyor.

Değerbilen, birleştirici bir aydındır. Kişisel hesapları yoktur. Kendinden önceki devrimci bakanların, Mustafa Necati, Dr. Reşit Galip, Saffet Arıkan, yaptıkları hizmetlere sahip çıkıyor, geliştiriyor. Çevresinde onunla benzer koşullarda yetişmiş devrimci bir aydın birikimi var. Yücel, bu kadronun, Cevat Dursunoğlu, İsmail Hakkı Tonguç, İhsan Sungu, Rüştü Uzel gibi değerini takdir ediyor ve onları bir araya getirmeyi, onlarla omuz omuza yürümeyi başarıyor.

Her büyük girişime, o alanın hemen her temsilcisinin yer aldığı büyük toplantılarla (şuralar) başlıyor. Ortak akla inanıyor. “Akıl akıldan üstündür” düşüncesinin tüm insanlarca benimsenmesinin demokrasinin de amaçlarından biri olduğunu biliyor. Atatürk’ün de üzerinde önemle durduğu bir ilkedir bu: “En büyük hakikatler ve terakkiler (ilerleme), fikirlerin serbest ortaya konması ve teati (alış-veriş) edilmesi ile meydana çıkar ve yükselir.”

Ona göre bir yönetici demokrat ve hoşgörülü olmalıdır. Bu düşünce yöneticiliğinin de temelini oluşturuyor. Kolektif çalışmaya yatkın. Hep birikimli insanları bularak onlarla birlikte çalışıyor. Onlarla tartışıyor. Onlardan öğrenmeyi biliyor. Bu yöntem onun başarılarının en önemli anahtarlarından biridir. Hasan-Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un uzun yıllar omuz omuza yaptıkları sorunsuz, başarılı çalışmaları ve dostlukları bunun en iyi örneklerindendir. Tabii bu başarılı birlikteliğin sevabı her iki büyük insana da aittir.

Örneğin eğitim kurumlarında, Âşık Veysel de Ruhi Su da ders veriyor. Böylece yetişmiş yetenekli her yurttaştan yararlanılıyor. Örneğin Rusçadan yapılan çeviri çalışmalarında Zeki Baştımar’ın da, cezaevinde olan Nâzım Hikmet’in de bilgisinden, emeğinden yararlanılıyor. Yararsız bürokratik engellere hayat hakkı tanınmıyor. Değeri bilinen insanların yaratıcılıkları güçleniyor. Mutlu oluyorlar. Gençler de hem eğitimin insan birikimi için önemini hem de her şey olmadığını, yalnızca diplomanın insanı yüceltmediğini, kişisel yeteneklerin, yaratıcılığın önemini yaşayarak, tanıyarak öğreniyorlar.

Mutluluğu halka, insanlığa hizmette buluyor

Bireye inanıyor, ama bireyci değil. Halkçı toplumcu. Sabahattin Eyuboğlu’nun şiirsel betimlemesiyle: “Bir kişinin atabileceği dev adımından çok, bin kişinin atacağı insan adımlarını istiyor”

Özverili ve çalışkan… Güçlü bir halka hizmet ruhuna sahip… Mutluluğu ülkesine, milletine hizmette buluyor: “Ben… Güneşin altın sarısından içtiği şarapla mest ve birbirine sokularak bahtiyar bir insanlığın istikbalini kendi milletimin ilerideki mesut günlerinde gören ve bu hayal içinde bütün saadetini bulan biriyim” diyor.

Milleti de onu 56 yıldır ölümsüz ve bilge değerlerinden biri olarak sevgi ve saygıyla anmaya, devam ediyor.

Feyziye Özberk
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Sekreter Yardımcısı

(*) Feyziye Özberk, Ortakçının Oğlu, Talip Apaydın, Kaynak Yayınları, 2. Basım Aralık 2012, İstanbul.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)