27 Mayıs ve Üniversite | İrfan Osman Hatipoğlu


İrfan O. Hatipoğlu Mustafa Kemal Üniversitesi (iohatip@hotmail.com)

Üniversite-Demokrat Parti arasındaki yakınlık, üniversite-iktidar ilişkisi açısından öğreticidir. Süreç içinde gelişen özgürlük/demokrasi adına siyasal iktidar-üniversite birlikteliği çok kısa sürdü. Akademinin hükümetin uyguladığı politikalara itirazı, uyarıları yükselince aralarında gerilim oluştu. Artan gerilim sonrası siyasal iktidar, 1953 yılında yaptığı yasal düzenleme ile akademinin susturulmasını hedefledi. Akademisyenlerin siyaset ile uğraşması (parti üyeliği) ve siyasi konularda açıklama yapması yasaklandı. Üniversite-iktidar arasında başlayan gerilim Meclis Tahkikat Komisyonu (18 Nisan 1960) kurulup, öncelikli olarak üniversitelerde inceleme başlatılması ile yeni boyuta taşındı. Üniversite-iktidar gerilimi, devamında gelişen olaylar 27 Mayıs askeri darbesinin yolunu açan önemli etkenlerden biri olmuştur.

Siyasal iktidar tarafından üniversitelerin baskılanma girişimi; öğretim elemanlarının tutuklanması, görevden uzaklaştırılması, öğrenci eylemlerinde orantısız güç kullanımı üniversiteleri darbenin destekçisi, tarafı konumuna sürükledi. Nitekim Milli Birlik Komitesi (MBK) 27 Mayıs askeri darbesinin meşruluğunu ortaya koymak için, aynı gün akademisyenler göreve çağrılarak darbeyi “yoldan çıkan demokrasinin yeniden yoluna koyulması” olarak değerlendiren rapor hazırlatıldı. Devamında MBK aldığı ilk kararla tutuklu bulunan subaylarla birlikte, tutuklu üniversite öğrencilerinin serbest bırakılmasına karar verdi. Bununla yetinilmedi. MBK Başkanı Cemal Gürsel, İstanbul Üniversitesi’ne yaptığı teşekkür ziyaretinde, üniversite bahçesinde kendisini karşılayan öğrencilere yaptığı konuşmada “… Haraminize girmeye cüret ettiler. Sizin hakiki vasfınızı bilmeyenler size copla hücum ettiler. Onlar bedbahtır. Onlar alçaktır. Onlar haindir. Daha fenası cahildir. İlim yuvasına copla, tabanca ile tecavüz edilmez. Türk tarihine kara bir sahife yazdırıldı” diyerek devrik iktidara kınamış. “Sizin hürriyetinize, haysiyetinize el uzatanları yıktınız” diyerek akademiye kutlamıştır.

MBK ile yakın ilişkiler akademiye harekete geçirmiş; yeni üniversite yasası hazırlanması için çalışmalar başlatıldı. MBK üniversite yasası çıkarılırken birlikte çalışılacağını söylemesine karşın üniversitelerin/değişik çalışma guruplarının önerilerine dikkate almadan, 27 Ekim 1960 tarihinde 115 sayılı yeni üniversite yasasını kabul etti. Bu yasanın özelliği üniversite özerkliğini genişletmesi ve hükümet dışı kurum haline getirmesidir. Üniversitelerin; Darülfünundan, 115 sayılı yasanın çıktığı güne kadar, bir şekilde bağımlı kılındıkları Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrılmasıdır. Örneğin 1946 yılında üniversitelere özerklik verilirken üniversiteler Milli Eğitim Bakanına bağlı kılınmıştı. Bakan bütün üniversitelerin üst yöneticisiydi. Üniversiteleri hükümet adına denetlerdi. Üniversitelerarası Kurula başkanlık ederdi. 115 sayılı yasa ile bu bağımlılık koparılmış, yetkiler bütün üyelerinin üniversite çalışanlarından oluşan Üniversitelerarası Kurul’a bırakılmıştır. Yasa ile ilgili akademide yaşanan tartışma ise yasanın içeriğinden çok, çıkarılması yöntemi üzerinedir. Üniversiteler kendilerini danışılmadan yasanın çıkarılmasından alınmış/rahatsız olmuşlardır.

Üniversitelere özerklik anlamında en büyük katkıyı yapan darbeciler, önceki iktidarlar gibi üniversiteleri kontrol etmek istedi. Bu nedenle 115 sayılı yasanın ikiz kardeşi olarak, 114 Sayılı “Üniversite Öğretim Üyelerinden Bazılarının Vazifelerinden Affına ve Bazılarının Diğer Fakülte ve Yüksekokullara Nakline Dair Kanun’da çıkarıldı. Bu yasa “tembel, yeteneksiz ve reform düşmanı” gerekçesiyle çeşitli üniversitelerden profesör, doçent ve asistanları “Vazifelerinden affedilme” söylemiyle ilişkilerinin kesilmesi uygulamasıdır. Bu uygulama ile 147 öğretim üyesi ve yardımcısı, bir daha öğretim üyesi olmamak üzere görevlerinden alındı,

Dört öğretim üyesi ise farklı fakülte ve yüksekokullarda görevlendirildi. Ve üniversite tarihine 147’ler tasfiyesi olarak geçti. Bilgi olsun diye tasfiye edilenlerden bazıları; Ali Fuat Başgil, Sabahattin Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Nusret Hızır, Tarık Zafer Tunaya, Mina Urgan, Haldun Taner, İsmet Giritli…

Üniversitelerde beklenmedik tasfiyenin gerçekleşmesi akademik camiada “infial” yarattı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar, İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Fikret Narter, Ankara Üniversitesi Rektörü Suat Kemal Yetkin, Ege Üniversitesi Rektörü Mustafa Uluöz, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Rektörü Turhan Feyzioğlu görevlerinden istifa ettiler. Üniversite senatoları, öğretim elemanları kınayan bildiriler yayınladı, üniversitelerin açılışlarının ertelenmesi istemleri yükseldi. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki öğrenci dernekleri olayı protesto ettiler. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, kendilerine yanlış bilgi verildiğini, hatadan dönmenin fazilet olduğunu, kanuna bir madde ilave edilerek, tasfiye edilenlerin durumunun üniversite senatolarına bırakılacağını açıklamak zorunda kaldı. Fakat bu söylem uygulanmadı.

Üniversite tarihi boyunca, üniversite-iktidar yakınlaşmasından üniversiteler olumsuz etkilenmiştir. İktidarlar kendileri dışında bir güç odağının oluşmasını istemez. Söylemlerine uygun insan yetiştirilmesini isterler. Milli Birlik Komitesi’de tüm iktidarlar gibi üniversiteleri ideolojik söylemine çekmek için, “aykırı” gördüğü akademisyenlerin tasfiyesine girişmiştir. Asıl öğretici olansa tasfiyeye karşı üniversite üst yöneticilerinin aldığı tavırdır. Günümüz de büyük boyutta yaşanan tasfiyeye karşı üniversite üst yöneticilerinin takındıkları tavra bakarsak, akademinin nereye sürüklendiğini net olarak görebiliriz.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)