Halkçı Eğitim Ve Bilim Emekçileri Birleşik Kamu İş Konfederasyonuna Bağlı Eğitim-İş Sendikasının 5-6 Ağustos’ta Yapılacak Olan 5. Olağan Genel Kuruluna

HALKÇI EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ BİRLEŞİK KAMU İŞ KONFEDERASYONUNA BAĞLI EĞİTİM-İŞ SENDİKASININ 5-6 AĞUSTOS’TA YAPILACAK OLAN 5. OLAĞAN GENEL KURULUNA KIZIL LİSTELERİYLE ADAY OLACAK.

Aday listelerini açıklayan HALKÇI EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ “Heyecan ve Umut dolu yüreklerimizle geliyoruz. Mustafa Kemal Olmalıyız” şiarıyla yola çıkıyorlar. Devrimci sınıf sendikacılığı ilke edinen listenin temel görüşleri şöyle:

Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist ilkeler çerçevesinde dürüstçe, samimice yol yürüyeceğimiz herkesle bir araya gelmeye ve kamu emekçilerinin yaşadığı sorunların üstesinden gelmek için, ülkemizin Ortaçağ karanlığına götürüldüğü şu kara günlerde toplumsal mücadeleye kamu emekçileri cephesinden katkı sunmaya hazırız.

Sendikal mücadelenin öncüsü olmak ve sendikamızı nitelik ve nicelik olarak büyütmek için güvenimiz, enerjimiz ve inancımız tam...

Eğitim ve Bilim Emekçilerini hiçbir şekilde kategorize etmeden;  dil, din, ırk, siyasi görüş farkı gözetmeden, en geniş biçimde kucaklayarak, ekonomik demokratik haklarımızın peşinden koşacağız.
Çocuklarımızdan ödünç aldığımız geleceği gelin ilmek ilmek örelim.

Kadın adayların fazla olduğu Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri grubunun MYK adayları şu isimlerden oluşuyor: Cemal Akyürek, H.Elif Yıldız, Ercan Sarıoğlu, Eda Sözer, İlhami Danacı, Öznur Açıl, Işık Kayaselçuk.


Heyecan ve umut dolu yüreklerimizle geliyoruz!

Eğitim-İş Sendikamız 2005 yılında bir iddiayla kuruldu.

İddia, daha doğrusu hedef şuydu:

“Ülkemizin kurucu değerlerini, bilimi, laikliği ne pahasına olursa olsun savunacağız ve koruyacağız. Aynı zamanda demokratik bir sendikacılık anlayışını oturtup, özlük ve hukuki hak mücadelesini temel alan bir strateji belirleyeceğiz. Sınıf ve Kitle Sendikacılığı yapacağız.”

Ülkemizin kurucu değerlerini, bilimi, laikliği ne pahasına olursa olsun koruyabildik mi?

Bu değerleri koruyabilmek için nasıl bir mücadele hattı izledik?

Sendikalarımızda demokratik bir sendikacılık oturtulmuş mudur? Yoksa sendikacılığı bir meslek, bir geçim kapısı, bir ikbal olarak gören bir anlayış mıdır oturtulan?

Yapılan sınıf ve kitle sendikacılığı mıdır, yoksa koltuğu sağlama alma, koltuğa yapışma amacı güden; temsilcilerinin kendi anlayışları dışındaki bütün anlayışları kendi gelecekleri için tehlike olarak gördüğü, onları dışladığı, kişicil çatışmaları körüklediği, ilkesiz, ideolojisiz sarı sendikacılık mıdır?
Okullarda NUTUK’u yasaklıyorlar. Öğrencilerimizi “Referandumda evet” mitingine götürdüler. Ensar Vakfı’nın yurtlarında küçücük bedenlerine tecavüz ettiler yavrularımızın. Aladağ’da içimiz yandı, kız çocuklarımızla birlikte. Bütün bunlara yüreğimiz yanarak şahit olduk, oluyoruz, bu gidişle de olmaya devam edeceğiz. 

657’yi, iş güvencemizi tartıştırmayacağız derken fiiliyatta güvencenin kaldırılması... Öğretmen atamalarında yandaş öğretmen seçme aracı olarak kullanılan mülakatlarda “Reis Kimdir?” sorusunun sorulması ve bu soruya “Doğru!” yanıt verenlerin sözleşmeli olarak atanması… Siyasi iktidarın öğretmen alımı yapmak yerine devlet kadrolarına imamları doldurması... Her ile açılan lise veya ortaokul bozması“üniversiteler” ve “eğitim fakülteleri” sonucu sayıları katlanan işsiz öğretmen ordusu... Yıllarca ataması yapılmadığı için intihar eden, psikolojisi bozulan, aldıkları eğitimle hiç ilgisi olmayan mesleklere yönelen onlarca öğretmen...Bu saydığımız sorunlar eğitim ve bilim emekçilerinin bugün için yaşadığı sorunların sadece küçük bir kısmı.

Adına “Öğretmen Strateji Belgesi” dedikleri, eğitim emekçilerini tamamen biatçı ve köle etme projesi devrede.  Neredeyse her okul İmam Hatipleştirildi.  Artık okullarımızda “Şeriat Hukuku” öğretilecek.
Peki, bunca geriye savruluşta, her gün hepimizin bildiği, gördüğü, yaşadığı gelişmeler karşısında ne kadar CESUR olabiliyoruz?

Yazı yazmak ya da Bakanlıkla görüşmenin dışında ne yapabiliyoruz?

Ne kadar alanlardayız?

Kamu emekçilerine gerçekten umut olabiliyor muyuz?

Hayır...

Biz Eğitim-İş olarak, üst örgütümüz Birleşik Kamu-İş olarak, kamu emekçilerine umut olamıyoruz. Mücadeleyi salonlara hapsediyoruz. Sokak kaygımız yok. Çünkü Eğitim-İş’e ve Konfederasyona yön veren anlayışın cesareti yok.

İşte biz Cesareti de bir vatan belleyen, cesaret vatanına sahip olunmadan Vatanın savunulamayacağını, mücadele edilemeyeceğini, gerici kuşatmanın kırılamayacağını şiar edinen Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak, Sendikamızı, gerçek sınıf ve kitle sendikası yapmak, sendikamızı özüne kavuşturmak için adayız.

Sendikamıza hakim olan anlayışın, sendikalarımızı getirmek istediği nokta, en son yapılan Eğitim-İş Başkanlar Kurulu’nda asılan pankarttaözetlenmiştir:“Eğitim İş yaşamın bir parçasıdır. Tehlike yaratmaz. Kahraman olmak gerekmez.”.  İşte bu bakış açısıyla, Eğitim ve Bilim Emekçileri, pasifleştirilmek, mücadeleden kopartılmak, siyasi-toplumsal olaylara duyarsızlaştırılmak istenmektedir. Ama ülkemizin içinde bulunduğu bu kara günlerde, Eğitim-İş’li olmak Kahraman olmayı gerektirir.

Mustafa Kemal ve Kuvayimilliyeciler kahraman olmayı, emperyalistler ve yerli işbirlikçileri için tehlike yaratmayı göze almasaydı, bugün bir Cumhuriyet’ten, Laiklikten ya da özgürlüklerden bahsedemeyecektik.Her Eğitim-İş’linin kahraman olması gereken, yani Mustafa Kemal olması gereken günlerden geçiyoruz.

2014 yılında en güzel eylemimizi yaptık:

Laiklik için Yatağan’dan Ankara’ya yürüdük ve sonrasında yargılandık.

Peki, sendikamız bu davalar süresince üzerine düşeni yaptı mı?

Laikliği ve bu eylemi gerçekten savunmaya devam edebildi mi?

Ne yazık ki HAYIR!

Peki, sınıf ve kitle sendikası olma iddiasındaki sendikamız bunun gereklerini yerine getirebildi mi?

Ne yazık ki HAYIR!

Sendikamız ve konfederasyonumuzda kurumsal işleyişle ilgili çok önemli sorunlar yaşanmaktadır. Organlar düzenli bir şekilde işlememekte/işletilmemektedir. Sendikamızın başta tüzük olmak üzere hukukuna uyulmamaktadır. Mücadeleye/örgütlenmeye yönlendirilmesi gereken enerji iç çekişmelere, kişisel sürtüşmelere aktarılmaktadır. Bu tür kariyerist, bencil tutum ve davranışlar sendikamızdaki yoldaşlık, dayanışma, birlik ve mücadele duygusunu yok etmektedir. Bu durum üyelerin hızla sendikalarına küsmelerine ve sendikalarından uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla da eylem ve etkinliklere katılım beklenenin çok altında kalarak moralsizliğe neden olmaktadır.
Hem Genel Merkez düzeyinde hem de şubelerde yetkiler keyfi olarak uygulanmakta; hatta bu yetkiler kötüye kullanılarak, hoşa gitmeyen üye, yönetici ve şubelere karşı cezalandırılmaya kadar götürülmektedir.

Sendikamızın üyelerini örgütlü üye haline getirebilmesi ve örgütlülüğünü güçlendirmesi, kurumsallaşmasıyla doğrudan bağlantılı bir meseledir. Aşağı yukarı tüm bölgelerde yaşanan bir sorundur kurumsallaşamama. Bunun temel nedeni olarak da sınıf ve kitle sendikacılığının temel ilkelerinden olan Demokratik Merkeziyetçiliğin bir türlü söylemden eyleme geçirilemeyişini görmekteyiz.

Demokratik merkeziyetçilik ilkesinin demokratik yönü yok sayılarak, aşırı merkeziyetçi, despotik bir yönetim tarzı örgüte hâkim kılınmaya çalışılmaktadır. Bu merkezi ve baskıcı yönetim tarzı bazen öyle noktalara kadar götürülmektedir ki sarı gangster sendikalara bile taş çıkartacak durumlara ulaşmaktadır.

Şube yönetimleri, sendikal çalışmanın olmazsa olmazı olan ve üyeyi de örgütlü üye yapacak olan çalışma komisyonlarını (eğitim, örgütlenme, eylem ve etkinlikler, vb)  ya hiç oluşturmuyorlar ya da oluşturulan komisyonlar hiç çalıştırılmıyor. Sendikamıza hakim olan genel anlayış, tüm çalışmaları yönetim kurulu üyelerinin (hatta kimi zaman yönetim içindeki belli üyelerin) yapması oluyor. Bu tür bir anlayış kariyerizm hastalığını körüklerken, üyenin de pasifleşmesine yol açıyor. Ayrıca birlikte iş yaparak, üyelerin birbirlerini tanıması ve gerçek-sarsılmaz yoldaşlık ilişkilerinin oluşması fırsatı da kaçırılmış oluyor. Unutmayalım ki hiçbir şey insanları birlikte iş yapmak kadar yakınlaştıramaz.
Sendikamızda; kadın emekçilerin sendikal çalışmalara en etkin biçimde katılmalarını sağlayacak, kadınların kendi sorunlarına sahip çıkmalarının gerekliliğini bilince çıkarmalarına yardımcı olacak politikalar oluşturulmuyor.

Sendikamızın Üniversite örgütlenmesi oldukça zayıftır, bunun için de atılan somut bir adım hâlâ yok, ne Genel Merkezimizde, ne Şubelerimizde. Eğitim Fakültelerini kazanan öğrenciler, zaten Ortaçağcı eğitimden nasiplerini alarak gelmektedirler. Cemaat-tarikat evlerinden yetişenler bilinçli olarak Eğitim Fakültelerine yönlendiriliyor. Kısacası hiçbir şeyi tesadüflere bırakmıyor, Ortaçağcı Gericiler.
Tüm bunları dikkate aldığımızda, sendikamızın Eğitim Fakültesi öğrencilerine yönelik çalışmalarının önemi ortaya çıkmaktadır. Ama bu alanda atılan somut bir adım yok.

Sık sık disipline verme işlemleriyle anılıyor Eğitim-İş. Şube Başkanıyla aynı düşünceyi paylaşmıyorsan, Başkanın dediğine itiraz ediyorsan, üstüne üstlük bir de eleştiriyorsan, disiplin mekanizmaları uyduruk gerekçelerle hemen harekete geçiriliyor.

Yönetim Kurullarının işleyişinde Başkanlar, geniş yetkilerini okullardaki bir müdür gibi, kurumlardaki Daire Başkanı, Genel Müdür gibi kullanıyorlar. Yani bürokratik, despotik kafadan vazgeçilemiyor. Diğer Yönetim Kurulu üyelerinin söz ve karar hakkına sahip çıkılmıyor, eylem ve etkinliklerden üyeler çoğu zaman haberdar edilmiyor. Yönetim Kurulu Üyeleri olmadan kararlar alınıyor, hatta onlara görevler verilmiyor, ne eylemlerden ne etkinliklerden haberdar edilmiyor.
Başkanlar Kuruluna veya Genel Merkez bünyesindeki diğer mekanizmalara Şube Yönetim Kurulu Üyelerinin ve ilgili şubenin üyelerinin görüşleri sağlıklı iletilmiyor veya hiçbir şekilde iletilmiyor. Başkanın görüşü sendikanın görüşü olmuş oluyor.

Sendika Yönetimlerinin üyeleriyle, Genel Merkezin Şubeleriyle organik bağları kurulamamış durumda. Sadece üye yapmaya, üye sayısını çoğaltamaya, sadece yetki almaya odaklı bir sendikal faaliyet yürütülmekte. İşyerlerinde Yönetim Kurulu Üyelerinin katılımıyla periyodik toplantılar yapılmıyor, dolayısıyla üyelerin görüşleri alınmıyor.

Birleşik Kamu-İş’e bağlı sendikalarla gerçekten organik bağlar kurulup, ortak eylemler planlanmıyor. Bağ kurmak yönetimlerin aklına sadece Milli Bayramlarda, anmalarda geliyor. O da sadece günü kurtarmak, ele güne karşı biraz sayımız olsun mantığıyla. Yine bu tür etkinliklerde koçbaşlığı da sayı çokluğu dolayısıyla Eğitim-İş’e veriliyor. Yani sayısal güce tapılıyor.

Eğitim-İş’in en başarılı organizasyonları yemek, kahvaltı v.b. organizasyonlar oluyor. Bir eyleme, bir etkinliğe, bir hak alma mücadelesine gelmesi gereken sayı bu tür organizasyonlara getiriliyor.
Şube binaları işlevsel değil. Üyeler için cazip mekânlar değil sendika binaları. Sadece üyeler değil yöneticiler de uğramıyor Sendikalara. Hâlbuki şube binaları üyelerin gelip gittiği, sohbet ettiği, günlük olayları, sorunları, sevinçleri, kazanımlarını paylaştığı mekânlar olmalıdır.

İşte bunun için, yaşanılan ve kangrenleşen sorunları ortadan kaldırmak, sendikamızı nicelik ve nitelik olarak büyütmek için, yüreklerimizin olanca ateşiyle umut olmaya geliyoruz.

Mustafa Kemaller’in, Denizler’in, Mahirler’in Bağımsızlıkçı, Antiemperyalist, Yurtsever, Devrimci ruhuyla, heyecanımızdan bir an bile kopmadan, çoluk çocuk, ev, iş güç demeden ve sonunu düşünmeden, fedakârca, bilinçlice bu görevi üstlenmeye hazırız.

Biz ABD ve AB Emperyalistlerine, Yerli Satılmışlara karşıyız.

İnsanlığı Ortaçağ Karanlığına götürmeye yeminli Ortaçağcı Şeriatçılara karşıyız.

Biz Emekçi Halkımızın biricik dostuyuz.

Ve inanıyoruz ki mücadele örgütlenmeden, mücadele yükseltilmeden kaybettiğimiz Laik Cumhuriyet’in hiçbir kazanımını geri alamayız.

Ve yine inanıyoruz ki mücadele için sonunu düşünmeyen KAHRAMANLAR olmak gerekir. Kongreler, benim ne kadar “adam”ım olacak hesaplarının yapıldığı bir alana dönüşmüşken, belden aşağı vuruşlarla kendilerinden olmayanların neredeyse terörist ilan edildiği bir ortamda, biz bu mücadelede Kahramanlığa adayız.

Ülkemizi çok zor günlerin ve çetin mücadelelerin beklediği şu dönemde bilimli, bilinçli, inançlı, kararlı, cesaret vatanına sahip ve bu çetin mücadelenin ağırlığını kaldırabilecek  Devrimcilerle-Eğitim-İş’lilerle bu sürecin üstesinden gelinebilir. Onun için desteğinize ve oylarınıza talibiz...
Çok iyi biliyoruz ki Genel Merkez Kongremizi sayısal olarak kazanmak mühim değil. Bizim derdimiz anlaşılmak… Ve görevi kim devralırsa alsın mücadeleyi devrimci sendikal sınıf mücadelesi düzleminde yürütmelidir. Bu hayati bir öneme sahiptir.

Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist ilkeler çerçevesinde dürüstçe, samimice yol yürüyeceğimiz herkesle bir araya gelmeye ve kamu emekçilerinin yaşadığı sorunların üstesinden gelmek için, ülkemizin Ortaçağ karanlığına götürüldüğü şu kara günlerde toplumsal mücadeleye kamu emekçileri cephesinden katkı sunmaya hazırız.
Sendikal mücadelenin öncüsü olmak ve sendikamızı nitelik ve nicelik olarak büyütmek için güvenimiz, enerjimiz ve inancımız tam...

Eğitim ve Bilim Emekçilerini hiçbir şekilde kategorize etmeden;  dil, din, ırk, siyasi görüş farkı gözetmeden, en geniş biçimde kucaklayarak, ekonomik demokratik haklarımızın peşinden koşacağız.
Çocuklarımızdan ödünç aldığımız geleceği gelin ilmek ilmek örelim.
Birlikteysek Güçlüyüz!

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri                                                

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)