Osmanlı’dan Bugüne Eğitim



Hz. Muhammed’in ‘’İlim Çin’de bile olsa git bul’’ söylemi nedeniyle; İslam uygarlığı, ilk dönemlerinde bilim alanında iyi okullar kurup, bilim adamı yetiştirdi. Diğer kültürlerden fazlasıyla yararlandı.

Osmanlı İmparatorluğu gelişme döneminde Sunni-Hanefi (Emevi) dinsel kimliğine sahipti. Kültür ve eğitim dinsel esaslara uygun olarak yapılandırıldı. Müslümanların eğitimi, ulema sınıfı tarafından, gayrimüslim cemaatlerin eğitim kurumları, bu cemaatlerin ruhban sınıflarınca şekillendirilerek yönetiliyordu. İmparatorluğun tüm nüfusu kapsayıcı bir eğitim düzeni yoktu.

Bu dönemde kafir ile ilişki kurmaktan duyulan kuşku, korku ve kibir eğitimde duraklamanın nedenlerindendir.

Her Müslüman çocuğun eğitim için mahalle veya sıbyan mektebine gitmesi beklenirdi. (zorunlu değildi) Mahalle mektepleri, caminin bağlı olduğu vakfın parçasıydı. Caminin imamı aynı zamanda okulun öğretmeni olurdu. Bu nedenle mahalle mektepleri devlet okulları olmayıp, ulemanın elinde, özerk denebilecek bir yapıdaydı. Mahalle mekteplerinde dini bilgiler veriliyor, Türkçe okuma-yazma bile öğrenmeden mezun olunuyordu.

Mahalle mekteplerinden mezun olup, kendisini geliştirmek isteyenler veya bir meslek edinmek isteyenler, medreseye devam ederdi. Medreseden mezun olanlar, kadı, müftü ve müderris olarak ulema sınıfına katılırdı.

Ulemalar, Osmanlı devletinin sadece kadı ve hukukçusu değil, aynı zamanda öğretmeni de oldu. Onların bilgisizliği gençleri de etkiledi. Verilen eğitim, 19. yüzyıl dünyasına uygun değildi. Gençler çevrelerindeki dünyadan habersiz bir şekilde yetişiyordu.

Osmanlı ordusu, Avusturya ve Rus ordu ve donanmalarının deneysel bilimlere dayalı savaş teknolojisine karşı direnemeyince; modern anlamda askeri okulların kurulması ihtiyacı belirdi.

1733 yılında Humbaracı Ahmed Paşa’nın kurduğu Hendesehane varlığını sürdüremeyince 1773’te Mühendishane-i Bahri-i Hümayun kurularak, denizcilik için gerekli matematik, fizik, geometri ve Fransızca dersleri verilmeye başlandı. Bu okulları mühendislik ve matematik eğitim vermek amacıyla açılan kara ve denizcilik okulları, askeri tıp okulu ve askeri akademi takip etti. Daha sonra halka açık tıp, dil, hukuk ve diğer sivil okullar kuruldu. Bu okullardan mezun olanlar, 1860’da kurulan ilk ve ortaokullarda öğretmen veya uygulayıcı olarak görev yapmaya başladı. Ulemanın eğitimdeki etkisi sarsılmaya başladı.

2. Mahmud, 1824-1825’de (Rumi-1240) yayımladığı fermanla, müslüman çocukların, mahalle mektebine devamını zorunlu kıldı. 1830’da devletin memur ihtiyacını karşılamak amacıyla rüştiyelerin kurulmasına karar verdi. Rüştiyeler, 1869 sonrası bugünkü anlamda ortaokullar gibi, halkın eğitim aldığı kurumlara dönüştü.

Rum, Yahudi ve Ermenilerin imparatorluk içinde modern eğitim uygulayan okullarda yetişmeleri, bizim gençlerimizle aralarındaki önemli oranda farkın oluşması, Osmanlı’nın bu konu üzerine eğilmesinde önemli bir etken oldu. 1834’ten sonra düzensiz de olsa bazı Türk öğrenci gruplarının, Batı Avrupa’ya okumak için gönderildiği görüldü..

İlk yıllarda rüştiyelere devam eden çocukların, Türkçe okuyup yazamaması nedeniyle;

1847’den itibaren mahalle mekteplerinde Türkçe okuryazarlığı sağlayacak derslerin konmasına karar verildi.

28 şubat 1856 İslahat Fermanı ile Osmanlı’yı oluşturan tüm milliyetler eşit sayıldı. Böylece her cemaatin kendi çocuklarına verdiği eğitim terk edilip, herkes için ortak eğitimin verilmesinin yolu açıldı. Bundan böyle azınlıkların çocukları devlet okullarına devam edebilecekti. Türkler de yabancıların kurduğu okullarda okuyabilecekti.

3. Selim’in askeri ve idari yapıda yaptığı yenilikler, 1838’de Osmanlı iç pazarının, İngiliz ve dünya ticaretine açılması ve İslahat Fermanı’nın getirdiği yapısal dönüşüm; yüzyıllardır devam eden geleneksel Osmanlı eğitiminin sürdürülmesini olanaksızlaştırdı. Mart 1857’de Maarif-i Umumiye Nezareti kuruldu. Meclis-i Maarif’in eğitim reformu projesine göre;

mahalle mektepleri tüm cemaatler için dinsel ağırlıklı olacak. Rüştiyede eğitim dili Türkçe olacak. Yüksek öğretimde, eğitim alınan alanın uzmanlık dili neyse, o dil eğitim dili olacak kararları alındı.

1859’da sivil devlet erkanını yetiştirmek amacıyla Mekteb-i Mülkiye ( Bugünkü Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) kuruldu.

1868’den sonra mahalle mekteplerinde İmla, Coğrafya, 4 İşlem Matematik dersleri konması ve mahalle mekteplerine tahsis edilen vakıf gelirlerinin, Maarif Nezareti’ne devredilmesi önerildi.

1868’de öğrencileri müslüman ve gayrımüslümlerden oluşan ilk Osmanlı lisesi olan, Mekteb-i Sultani kuruldu.

Maarif-i Umumıyye Nizamnamesi taslağını, Fransa’da eğitimin laikleştirilmesi mücadelesi veren, bu nedenle Katolik Kilisesi ile çatışan Eğitim Bakanı Victor Duruy hazırladı. 1867 yılında Fransız Hükümeti bu taslağı Bab-ı Ali’ye iletti. Türk aydınlarının incelemesi sonrası netleştirildi.

1 Eylül 1869 Maarif-i Umumıyye Nizamnamesi ile imparatorluk sınırları içerisindeki eğitim kurumları tek bir çatı altında toplandı. 18. yüzyıl sonlarında başlayan, bölük pörçük yürütülen Osmanlı eğitiminin modernleşmesi sağlandı. Devlet ilk kez toplumun eğitimi konusunda inisiyatifi eline aldı.

18. yüzyıl sonlarında başlayan batılı eğitim, 20. yüzyıl başlarında gelişmeye başladı. Batılı eğitime geçilmesinde; batılı eğitimi okullar yerine kendi gayretleriyle edinen şair ve yazarlar, Ahmet Vefik Paşa, Ali Paşa, Mühif Paşa, Ziya Gökalp bilimsel toplantılarda yaptıkları konuşmalarla, verdikleri eserlerle, imparatorluk sınırları içerisindeki misyoner okullarından mezun öğrencilerin, askeri okullardan yetişen aydınların etkisi büyüktür.

Halil İnalcık ve Mehmet Seyitdanlıoğlu’nun hazırladığı, İş Bankası Kültür Yayınlarında yayımlanan Tanzimat kitabında, 1. Dünya Savaşı öncesi resmi olmayan rakamlara göre İmparatorluk sınırları içinde 500 Katolik Fransız okulu, 675 Amerikan okulu, 178 İngiliz okulu ve diğer azınlıkların okulları vardı. Öğrencilerinin çoğunluğu yerli hiristiyanlardı. Bu okullar, azınlıkları hiristiyanlaştırmakla görevli olduklarından; Türkler bu okullara karşı bir duruş sergiliyordu.

1870 sonlarında bu okullarda küçük gruplar halinde görülmeye başlayan Türk öğrencilerden ilk mezunlar, Bektaşi Tekkesi şeyhinin büyük oğlu Hulisi Hüseyin (Pektaş), Tevfik Paşa’nın kızı Gülistan, Halide Edip Adıvar ve 2. Abdülhamit’in gözdelerinden Mareşal Fuat Paşa’nın 8 oğludur.

Bilimsel eğitim alanlarla, medreselerden mezun olanlar arasında sürtüşmeler, Cumhuriyet kuruluncaya kadar sürdü. İlk Jön Türkler, askeri tıp okulundan çıktı. 1876-1908 ihtilalini

bilimsel eğitim veren askeri okul mezunları, 1909 karşı devrimini, erlikten subaylığa geçen alaylı askerler yaptı. Çanakkale, Kut-ül Amare ve Kurtuluş Savaşı, askeri eğitim veren kurumlardan mezun olan subaylarca kazanıldı.

Daha cumhuriyet kurulmadan Mustafa Kemal Atatürk, Eskişehir- Kütahya savaşları sürerken Maarif Kongresini topladı. (1921) Yaptığı konuşmada, ‘’…Göreviniz çok önemlidir, ulusun yaşamasıyla yakından ilgilidir…’’ Büyük zaferi kutlamak için İstanbul’dan Bursa’ya gelen öğretmenlere, (1922) ‘’bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz…’’ demiştir.

Cumhuriyet kurulduğunda; okul ve öğretmen yetersizliği nedeniyle % 5 bile olmayan okur yazar oranı, ekonomik zorluklar içerisindeki ülkemizde, aşılması gereken sorunların en önemlilerinden biriydi. Cumhuriyetin Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar, (1924) Muallimler Kongresi üyelerine, ‘’Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.’’ diyerek, eğitimin ülke için ne denli önemli olduğuna vurgu yaptı. Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde birlik) yasasıyla, tüm okullarda aynı eğitimin verilmesi kararlaştırıldı.

Tanzimatla gündeme gelen karma eğitim, (1924) ve daha sonra çıkartılan yasalarda da yerini koruyarak uygulanmaya başladı. 1973 yılında çıkartılan ilköğretim yasasıyla okulların tümüne yakınında uygulanmaya başlandı.

Arap harflerinin öğrenilmesindeki zorluk nedeniyle Harf Devrimi gerçekleştirildi. (1928)

Nüfusun çoğunluğunu oluşturan köylüler, okulsuzluk nedeniyle çocuklarını okutamadıklarından, öğretmen okullarına devam edenler genelde şehirli çocuklarıydı. Köylerde açılan okullarda çalışmak istemiyorlardı. Atatürk’ün önerisiyle İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, askerde okuma yazma bilen çavuşları, eğitmen kurslarına alarak köylerde görevlendirmeye başladı. Alınan olumlu sonuçlar, köy enstitülerinin kurulmasına ışık tuttu. 1940 yılında çıkarılan yasayla yurdun dört yanında 21 enstitü kuruldu. Gerici dalgaya teslim olunması sonucu, İsmail Hakkı Tonguç görevden alınarak, aydınlanma kurumlarının sonu hazırlandı. 1950 yılında çıkartılan yasayla kapatıldı.

Öğretmen okulları ve eğitim enstitüleri kapatılarak, eğitim fakültelerinden, öğretmenliği sadece bilgisini aktarma olarak algılayan mezunlar yetiştirildi.

AKP iktidarının 2002 yılında göreve gelmesinden bu yana göreve gelen 6 bakan döneminde, bir önceki bakanın yaptıkları değiştirilerek, yenilik olarak gösterildi. Hatta aynı bakan döneminde yapılan değişiklik, ayı dolmadan değişikliğe uğradı. Eğitimi 12 yıl yaptık diyerek çıkartılan 4+4+4 uygulamasıyla, çocukları ilkokul sonrası örgün öğretim dışına çıkartılmasının yolu açıldı. 1839’larda gündeme gelen karma eğitim, yüzyıllar sonra kız ve erkek okullarına dönüştürülmek isteniyor. İzmir ili Bornova ilçesinde, bazı okullarda karma eğitimim kaldırıldığı görülüyor. Yabancı ülkelerin ders kitaplarında yer alan Atatürkçülük, müfredattan çıkartılarak, kurduğu ülkenin ders kitaplarında O’na daha az yer veriliyor. ‘’Çocuklarımıza yazık oluyor, dershanelere peşkeş çekiliyor, sınava boğuluyor.’’ diyerek konan TEOG uygulamasıyla, çocuklara ya imam hatip lisesine kayıt olursun ya da açık liseye gidersin denmektedir. İmam hatip ortaokulunda verilen eğitimle TEOG’un kazanılamayacağı, imam hatip liselerindeki eğitimle üniversite sınavlarında başarı elde edilemeyeceği anlaşılınca; her iki sınav türünü değiştirme ihtiyacı doğmuştur.

Kısacası 18 yüzyılda yararlı olmadığı anlaşılarak değiştirilen dini eğitim uygulaması, bugün bir yenilikmiş gibi topluma sunulmak istenmektedir. PİSA’nın düzenlediği sınavlar, ülkemizde eğitimin geldiği durumun açık göstergesidir.

Tarihini bilmeyen uluslar, ‘’Tarih tekerrürden ibarettir.’’ demenin ötesine gidemez. Ne yaparsanız yapın tarihin çarklarını geri döndüremezsiniz. Çocuklarımıza yazık ediyorsunuz.

Osman Gazi OKTAY

Ulusal Eğitim Derneği İzmir Şubesi Başkanı

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)