Laiklik pazarlayan şeriatçı kim?

Muharrem Bayraktar sondalga sitesinde “Laikliğin en büyük savunucusu” başlıklı yazısında Başbakan Erdoğan’ın “lâik rejim” önerdiği ülkelerin anayasalarından örnekler veriyor:
“Mısır Anayasası’nın 2. maddesi şöyledir: İslam devletin dinidir. İslam şeriatının ilkeleri yasamanın ana kaynağıdır.”
Tunus Anayasası’nın 1. maddesi şöyle der: “Tunus özgür, bağımsız ve egemenlik sahibi bir devlettir. Dini İslam’dır, Dili Arapça ve sistemi cumhuriyettir.”
Suriye Anayasası’nın 3. maddesi: “İslam hukuku yasamanın ana kaynağıdır.”
Libya’da yeni anayasanın 2. maddesi: “Kur’an-ı Kerim toplumun şeriatı, İslam ise devletin dinidir.”
Ne kadar ilgi çekici değil mi? Erdoğan ve arkadaşları “Şeriat adına” Türkiye’deki “Laik sistemle” kavga ede ede bugünlere geldiler, Şimdi tutmuşlar anayasalarında “Ülkemizde Şeriat yasaları geçerlidir” yazan ülkelere “Laiklik” pazarlıyorlar.
Belki içinizden, “Canım o ülkelerin anayasalarında şeriat yazıyor ama uygulamada şeriat var mı?” sorusu geçiyordur. Haklı olabilirsiniz. Ama aynı şey Türkiye için de geçerli değil mi? Anayasasında “laiklik” yazan Türkiye’de laik bir rejimden bahsetmek mümkün mü? Daha bu ülkede laikliğin tarifi hakkında ortak bir tanımda birleşebilmiş bile değiliz, öyle değil mi?
Erdoğan’ın şeriatçılıktan laikliğe uzanan seyir defterine göz atmamızın önemli sebeplerinden biri aynı Erdoğan ve partisinin “Anayasayı değiştirmek” için kolları sıvamış bulunması. İşine geldiğinde şeriattan, işine geldiğinde laiklikten vazgeçebilen bir siyasi zihniyetin yeni anayasayı hazırlarken nelerden vazgeçebileceğini düşündükçe insanın ister istemez tansiyonu yükseliyor.
Çünkü anayasanın hangi istikamette değişeceğine dair ortalıkta bir hayli ipucu var ve bu ipuçları takip edildiğinde varılacak noktayı kestirmek hiç de zor değil. Bu ipuçlarından biri de sağda solda epey sürttükten sonra Meclise gelip yemin etme kararı alan BDP’nin Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Köşke çıkıp Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmede verilen fotoğrafta kendini trajik bir şekilde göstermekte.
Muhtemelen televizyon yahut gazetelerde görmüşsünüzdür. Demirtaş o fotoğrafta Mısır firavunları gibi arkasına yaslanmış, iki elini koltuğun yanlarına gururla koymuş, bir heykel edasıyla durmakta. Sanki Mardin’de dört kız çocuğuna iki yüz kurşun sıkan, sanki anne karnındaki çocukları bile katleden cinayet şebekesinin uzantısı değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise sanki bir suçlu gibi, mahcup mu mahcup. Sağ eli dizinde, sol eli dizinden iç kısma doğru kaymış... Bu fotoğraf bizde öyle trajik çağrışımlar uyandırdı ki, burada yazmamız asla mümkün değil. Çok üzüldük, çok...
Velhasıl yapılacak anayasa değişikliği 75 milyonun tarihten gelen mirasını, Kurtuluş Savaşını ve kuruluş felsefesini ve bu iki birleşenin hak ettiği muhteşem geleceği yansıtacak bir değişiklik olmayacak, bu kesin. Ya ne olacak? Ne olacağı belli, eli kanlı terör örgütünün taleplerini karşılama ve bunun 75 milyona ‘her şey yasal çerçeve içersinde oluyor bak’ diye hazmettirme değişikliği olacak.
Millet bu zokayı yutsun diye yeni bir medya oluşturuldu. Ele geçirilemeyenler, “Parasını verdiğin yazarına sahip çık” tehdidi ile hizaya getirildi. Üniversiteler yeniden dizayn edildi, bazı hataları bahane edilerek askerin beli kırıldı, yani PKK’nın gayrı meşru talepleri meşrulaştırılsın diye bütün taşlar sabırla ve teker teker döşenerek bugünlere gelindi.
İşler öylesine sıkı tutulmuş ki meclisteki muhalefet bile “anayasa değişikliği” davetinden çok memnun kaldılar, şartsız şurtsuz evet dediler.
Biz yine de AKP’nin bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var diyor, teyakkuz ve umutlu olma halimizi sürdürüyoruz.

Hasan Demir
Yeniçağ
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)