Mustafa Balbay:"Piri Reis’le Ege’de…"

Başlığa bakıp, “arkadaş dört duvar arasında denizleri mi karıştırdı” demeyin.
Önce Piri Reis araştırma gemisinin
yıllar önceki serüveninden, Ege seferinden başlamak istiyorum.
Bugün 33 yaşında olan Piri Reis’le 1982’de tanıştım. Adı “Hora” idi, değiştirildi. O gün 4 yaşındaydı. Türkiye’ye, “denizaltı araştırmalarında biz de varız” dedirtiyordu.
Yunanistan’la sıklıkla yaşadığımız Ege sorunu 1982’nin ilk aylarında tırmandı, gerilime dönüştü. Yunanistan, “Ege’de karasularım 12 mildir” diyordu. Bu durum Ege kıyılarında yüzerken bile fazla açılmamayı gerektiriyordu.
Türkiye bunu tanımadığını göstermek için Piri Reis’i Ege’nin uluslararası sularına gönderme kararı aldı. Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’ne bağlı gemiye İzmir’den üç gazeteci bindik. Enstitü müdürü Prof. Erol İzdar geminin tek sorumlusuydu.
Bulutların güneşten renk mayalayıp dört bir yana saçtığı ılık bir mart akşamı Urla İskelesi’nden ayrıldık.
Prof. İzdar, bizim de gemici statüsünde olduğumuzu, bütün kurallara uymamız gerektiğini anlattı. Sınıfımız miçoydu.
Gemideki araştırmacılar, bilim insanları zaman zaman bize donanımı anlatıyorlardı. Bir anlamda deniz dibinin ve altının resmi çiziliyordu. Bizim derdimiz ise araştırmadan çok Yunan savaş gemilerinin taciz edip etmeyeceğiydi. Zaten bizden beklenen haber de buydu.
***
Aradan yıllar geçti. Piri Reis araştırma gemisine ilişkin haberler yine bir uluslararası kriz nedeniyle gündemde.
Ancak bu kez Piri Reis sadece çıktığı seferle ilgili olarak değil, kendi donanımına ilişkin de haber konusu. Arızalı olduğu haberlerine enstitünün bugünkü müdürü Prof. Hüseyin Avni Benli tepki göstermiş, “Arızalı olsa böyle riskli bir bölgeye gönderilir miydik” demiş. Ancak Prof. Benli, geminin motorlarının yenilenmeden yola çıktığını, 200 bin liralık KDV sorununu aşamadıkları için ana makine ve jeneratörlerin gümrüğe takıldığını kabul etmiş.
Tabloya bakıp söylenecek çok şey var; birkaçını sıralayalım…
Bir araştırma gemisi edineli 33 yıl olmuş, bunun yanına bir gemi daha koyamamışız. Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizde araştırmaya verilen önemin göstergesi!
Haberlerden anlaşılıyor ki, değil sayıyı arttırmak, Piri Reis’i ayakta tutmak bile bu alana gönül vermiş insanların çabasıyla başarılmış.
Denizciliğe önem veren ülkeler 25 yaşın üzerinde gemi bulundurmuyor. Bazı ülkelerde bulundurmamakla kalmıyor, limanlarına girmesine dahi izin vermiyor. Ciddi sorun çıkarma riskini göze almıyor.
33 yılda Türkiye elbette büyüdü, gelişti. Ama neden çağı yakalayamadık sorusunun yanıtı, araştırmaya verdiğimiz önemde gizli.
***
1982’deki o Ege seferinde deniz çok dalgalı ve fırtınalı olunca Gökçeada’ya sığınmıştık. Dalgalar geminin boyunu aşıyordu.
Kadere bakın ki, o günlerde toplam 5 aracın bulunduğu Gökçeada’da Piri Reis’in iki araştırmacısı trafik kazasında yaşamını yitirdi.
O iki güzelim bilim insanını sanırım enstitü ve Piri Reis’in yeni kuşakları unutmamıştır.
Gökçeada’dan ayrılıp İzmir’e dönerken hem içimiz kararmıştı, hem hava. Gökyüzü günlerce bulutlarla kaplı kaldı. Bir gün geminin ikinci kaptanı, “Hava biraz sonra açacak” dedi.
İnanmakta zorlandık. Gökyüzü kapkara bulutlarla kaplıydı. Soran gözlerle bakınca kaptan anlattı:
“Bakın gökyüzünün şu kısmında küçük de olsa bir açıklık var. Rüzgâr da esmeye başladı ya… O açıklık avuç içi kadar bile olsa rüzgâr oradan bulutları yırtar. Çok geçmez gökyüzü pırıl pırıl olur…”
Aynen öyle oldu.
Ne zaman Türkiyemizin geleceğine ilişkin bir karamsarlık belirse, tepemizde kara bulutlar dolaşmaya başlasa bu anım aklıma gelir.
Avuç içi kadar da olsa bir aydınlık…
Bir de rüzgâr esse!..


Mustafa Balbay
Cumhuriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)