Arslan Tekin yazdı:"Vahdettin: Coolidge yetiş! Halifelik gidiyor!"

Bugün ‘açılım’ yapıp Osmanlı’yı çatırdatan Abdülmecid anılıyor, yarın onun oğlu son padişah Vahdettin de anılacaktır. Vahdettin, yeni bir Türkiye kurulduğunu, kendisine yer olmayacağını anlayınca yurt dışına kaçıyor ve İslâm halifesi sıfatıyla yeniden iktidara geleceğinin hesabını yapıyor.
Hilâfet de 3 Mart 1924’te kaldırılınca bütün umudu sönüyor. Devlet başkanlarına mektup yazıyor. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Coolidge’ye yazdığı mektup tam anlamıyla şanlı Osmanlı’ya sürülmüş bir lekedir. Halifeliği kurtarmak için Coolidge’den yardım istiyor ve âdeta yalvarıyor
Vahdettin biliriz... Tam adı Mehmed Vahîdeddin’dir. Osmanlı padişahları sıralamasında 6. Mehmed olarak geçer. Yani Mehmed-i Sâdis.
Vahîdeddin, 1861’de İstanbul’da doğmuş ve 1926’da San Remo’da ölmüştür. 36. ve son padişah ve 115. halifedir.
(Halifelik meselesini ileride ele alacağım. Tarih meseleleriyle uğraşa uğraşa halifeliğin öyle İslâmla pek alâkalı olmadığını idrak ettim. Sembolik anlamdan öte geçmiyor. Onun için İslâm ve halifeliği yan yana tasavvur etmemek gerekir.)
Vahîdeddin, şimdi Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla bizi Batıya açıp, imparatorluğu çatırdatan Abdülmecid’in sekizinci çocuğu... Abdülmecid’in tohumu çok bereketli! Vahîdedin’den önce oğulları Mehmed Reşad, Abdülhamid ve Murad padişah oluyor.
Vahîdedin kiminin nazarında “hain” kiminin nazarında ülkesini düşünen ama talihsiz bir han...
Biyografisine baktığımız zaman medrese derslerini takip ettiği ve şer’î meselelere vâkıf olduğu yazılı... Bu bir referans mı dindarlığına acaba ve onun için mi bizim “İslâmcı” tesmiye edilen ve Osmanlı’yı kayıt şartsız savunan kesimin gözünde büyütülüyor? Necip Fazıl Kısakürek bile onun için kitap yazmıştır! Necip Fazıl bir tarihçi değil; ideolojik saikla bu kitabı kaleme alıyor. Necip Fazıl yazdıysa, söylenecek söz yoktur birilerine göre...
Hepimiz insanız ve Vahîdeddin de insan, onun karşısında Mustafa Kemal Atatürk de insan... Vahîdedin, elbette ülkesini sevecektir ve elbette işgalden ıstırap duyacaktır. Bu ülke onun “mülk”ü çünkü... İnsan mülkünün zarar görmesini ister mi?
Aşağıda bir mektup yayınlayacağım... Başkaları da kıyısından ucundan yayınladılar. Önce şüpheye düştüm. Kızıma telefon ettim... Uluslararası ilişkilerde araştırma görevlisi... “Şu mektubu araştır, doğru mu gerçekten...”
Ve gerçekten doğru...
Zaten Anadolu Üniversitesi’nden Prof. Dr. İhsan Güneş, -sağolsun- araştırmış ve üzerine mufassal bir makale yazmış. Bize bir söz bırakmamış.
Bu mektubu herkes bilmelidir.
Şu zamanda imparatorluğun aslî unsuru Türkleri yok sayıp “açılım”la gayrimüslimleri Türk’ün tepesine çıkartarak imparatorluğu çatırdatan Abdülmecid resmî olarak hayırla yâd ediliyor.
(Gayrimüslim de bu ülkenin vatandaşıdır; sözüm olamaz ama “açılım”daki niyet, Batıya ülkeyi peşkeş çekmektir. Bunu da gayrimüslimleri kullanarak yaptılar.)
Yakında Vahîdeddin’i de resmî olarak yâd ederlerse hiç şaşırmayalım.
Biz “ikaz”la tarihî vazifemizi yapıyoruz.

***

Vahîdeddin’in atası Osman Gazi’dir. Devlete adını veren Osman Gazi...
Edebali’nin damadı... Edebali’nin nasihatlarını bilirsiniz.
“Ey oğul...” diye başlar.
Gerçi böyle bir nasihatı yazılı olarak zamanımıza ulaşmış değildir. Romancı Tarık Buğra Osmancık’ta Edebali’yi Osman Gazi’ye böyle nasihat ettirmiştir ama Edebali’nin muttakî kişiliği, konar göçerlikten bir cihan devleti çıkarmış Osman Gazi’ye böyle nasihat edebileceğini düşündürebilir. Bu nasihatleri tutan önünü görür ve inançlı olur.
Edebali ne diyordu?
“Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.”
Sonunu da şöyle bağlıyor:
“Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”
Vahîdeddin, atası gibi öfkesini yenememiş ve atası gibi geleceğe sağlam basamamıştır.
Nereden geldiğini unutmuş ve nereye gideceğini bilemeden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Coolidge’den medet ummuştur:

***

Önce Vahîdeddin’in yurt dışına nasıl gittiğine bakalım. İstanbul kurtulmuş ve Refet Paşa İstanbul’a girmiştir. Hatta Padişah’la da dört saat görüşür. Vahîdeddin anlar ki, yeni bir dünya kurulacak ve kendisi olmayacaktır.
Prof. Dr. İhsan Güneş gelişmeleri şöyle anlatır:
“Kasım 1922’deki Cuma Selamlığı’nda kimse Padişahla ilgilenmedi. Padişah, Ali Kemal’in kaçırılıp öldürülmesinden sonra hayatından daha çok endişelenmeye başladı. Müttefik işgal kuvvetleri komutanı General Harington’a İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devleti fehimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli ahara naklimi talep ederim efendim diye bir mektup yazarak 17 Kasım 1922’de İstanbul’da bulunan İngiliz Malaya zırhlısına bindi ve halkına hesap vermeden ülkesinden kaçtı. İngilizlerin yardımı, Arapların desteği ile halifeliğini sürdüreceğini düşünen Vahdettin; Kral Hüseyin’in çağrısı üzerine Mekke’ye gitti. Burada hilafetle saltanatın ayrılmasının şeriata aykırı olduğunu bildiren bir bildiri yayınladı. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı kararı geçersiz kılmaya çalıştı. Ancak sonuç beklediği gibi olmadı. Daha sonra Vahdettin buradan ayrılarak San-Remo’ya geçti ve ölünceye kadar (l6 Mayıs 1926) burada kaldı.”
Vahîdeddin, Müslümanları “tavlamak” için halifeliğin ardına sığınıyor. Ankara cesur bir kararla, 3 Mart 1924’te halifeliği kaldırıyor.
Vahîdeddin bu karar karşısında ne yapacağını bilmiyor... Muhtemelen etrafının da telkiniyle bazı devlet başkanlarına mektup yazıyor, halifliği kurtarmaya çalışıyor. “Halifelik” dini bir makam ama yardım istedikleri ecnebî, Müslümanlıkla alâkası yok!

Osmanlı’yı dünyaya rezil etti...
Bu mektuplardan biri Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Coolidg’ye gidiyor.
Prof. Dr. İhsan Güneş, şunları yazıyor:
“Mektup, San-Remo’da Padişah Vahdettin tarafından yazılmış ve Halis Reşat Bey tarafından Paris’te bulunan Amerikan elçiliğine teslim edilmiştir. Elçilik de bu mektubun orijinalini ve İngilizce çevirisini 15 Nisan 1924 tarihli yazısıyla Washington’a göndermiştir. Mektup Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Arşivi’nde 86700/1788 numarada kayıtlıdır.
Mektupta üzerinde durulan konular nelerdir?
Vahdettin hala Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihe karıştığını ve yerine yeni bir devletin kurulduğunu kabul edememektedir. Mevcut durumu geçici görmektedir.
Kendi iradesiyle ülkeyi terk ettiği halde hala saltanat ve hilafet haklarının varlığından söz edebilmektedir.
Ankara’da toplanan ve ulusun gerçek temsilcilerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini fitne çıkaran isyancı kişiler olarak görmekte ve bunların alacağı kararları geçersiz saymaktadır. Dolayısıyla da Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımamaktadır. Saltanat ile hilafetin ayrılmasını, önce saltanatın daha sonra da hilafetin kaldırılmasını sağlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini dini, kökeni, vatanı belli olmayan asker kişiler ile onlarla işbirliği içinde bulunan küçük bir şer zümresi olarak nitelemektedir. Vahdettin, hilafeti kaldırmanın Türk Ulusu’nun yetkisinde olmadığını, hilafet sorununun tüm İslam ülkelerinin gönderecekleri uzman kişilerden oluşacak bir meclis tarafından çözüme bağlanabileceğini iddia etmektedir.
Ayrıca şeriata aykırı kararların hangi makam tarafından alınırsa alınsın geçersiz olacağını belirterek ulus egemenliğine dayanan bir devletin var olduğunu kabul etmemektedir.
Vahdettin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı bu kararların İslam dünyasında olumsuz yankılar yaratacağı gibi diğer ülkelerin iç güvenliklerinin bozulmasında da etkili olacağını belirterek adeta aba altından sopa göstermektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çıkardığı hilafetin kaldırılması ve hanedan mallarına el konulmasını öngören 3 Mart 1924 tarihli yasayı kişisel haklara indirilmiş bir darbe olarak nitelemekte ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kişi hakları tanımayan bir devlet olarak göstermeye çalışmaktadır. Vahdettin, saltanat ve hilafet sorununun çözümlenmesi için diplomatik bir üslup ile Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’ndan yardım istemektedir.”

Arslan Tekin
Yeniçağ
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)