Erol Çevikçe yazdı:"R. T. Erdoğan’a karşı olmak"

Doktor Mehmet Haberal’ı, politikacı dünyasından ilk tanıyanlardanım. 1973’de Ecevit beni, Devlet Planlama’dan alıp milletvekili yaptı. Meclis’te bana verdiği görevler, özellikle ekonomik ve sosyal konulardaydı. O nedenle 1976’da bir gün çağırdı ve “organ nakli” yasasının komisyonlarda ve genel kurulda aksamadan çıkması için, Hacettepe Üniversitesi’nden o konuda görevli olan Dr. Mehmet Haberal ile işbirliği yapmamı istedi. Ertesi gün buluştuk. Sonrası, çok uzun bir yol. Dr. Haberal’ın, 1991’e kadar, bir aydın olmanın ötesinde, politikayla ilgisi olmadı. Dur-durak bilmeden, gözüne uyku girmeden çalışarak ve çalıştırarak, yurdunda ve yurt dışında olağanüstü başarılara imza attı. On binlerce cana sağlık, binlerce insana iş ve aş verdi. Çoklukları mutlu etti. Kıskanan karşıtlarını bile, sevdi ve sevindirdi.

1991 seçimleri öncesi, Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın karşısında, memleketi Rize’den adaylığını koyması için DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in, Dr. Haberal’ı ikna etmeye nasıl uğraştığının, en yakın tanıklarındanım. Seçim sonrası kuracağı hükümette bakan yapacağı Dr. Haberal’ın, halkın en büyük sorunu olan sağlıkta devrim yapacağını hepimiz bekliyorduk. O nedenle, Erdal İnönü’nün partisi SHP ile kurduğu 1991 koalisyonunda, Başbakan Demirel’in onu dışarıdan sağlık bakanı yapmamasına çok kırılmıştı. Haklıydı da, çünkü her görevde olduğu gibi bütün varlığıyla kendisini politikaya hazırlamıştı. İşte o tarihten sonra, laik demokratik cumhuriyete ve halkına karşı duyduğu sorumluluğu, Dr. Haberal’ı da siyasete bağladı.

1994 yerel seçiminde Baykal’ın Genel Başkan Yardımcısı olarak, CHP’nin Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı adayı olması önerimi, haklı gerekçelerle kabul etmedi. Çünkü Başkent Üniversitesini bu günlere getirmenin heyecanı içindeydi. Halkın hizmetinde sergilediği üstün hizmet, politika çevresinin de takdirlerine neden oldu. O nedenle, 2000’de Başbakan Ecevit’in Mehmet Haberal’ı koalisyon ortakları Bahçeli ve Yılmaz’a, cumhurbaşkanı adaylığı için önerdiğini duyduk. Gerçekleşmedi ama artık, Dr. Mehmet Haberal ülkesinin ve halkının sorunlarını düşünme ve çözüm arama anlamında, her aydın ve her partili kadar siyaset adamı olmuştu. Ona yakışan da oydu. Ta ki, 25 Ekim 2003’te, 77 üniversitenin rektörünün Anıt Kabir’e yürüdükleri güne kadar.

O tarihten kısa süre önceydi. Haberal’ın rektörlük odasında, yakınlığını bildiğim altı aylık Başbakan Erdoğan’ı, bir konuda eleştirdim. Birden sekreterinden “Sayın Başbakan’ı bulmasını” istedi. İki dakika sonra İstanbul’dan bağlanan Başbakan’a, beni tanıtarak, çok sıcak ve dost bir girişle, “eleştirimi” iletti. O söyleşi ancak, birbirini iyi tanıyan, güvenen ve karşılıklı değer veren iki kişi arasında olabilirdi. Aradan yalnızca birkaç ay geçmişti. Haberal’ın benim de aralarında olduğum bir grup yakın çevresine şunları aktarırken yaşadığı huzursuz hali, hep aklımdadır; Başbakan’ın Anıtkabir’e yürüyüşten iki gün önce, “sen katılma” talimatına rağmen, “cumhuriyet yürüyüşüne” katıldığını ve “bunun hesabının sorulacağının” iletildiğini, öğrendik.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Bayramda ziyaretine gittiğinde Dr. Haberal, “Ben neden tutukluyum, şu ana kadar anlamış değilim” demiş. Sevgili Hocam, değerli dostum, yıllar önce seni uyarmışlardı ve demişlerdi ki, “iktidara muhalif olma.” Sen ne yaptın! Muhalif olman yetmedi, parti kurup, demokratik yoldan iktidarı elinden almaya kalktın! Dahası, üstelik seçim kazanıp Başbakan’ın karşısında muhalif milletvekili oldun. Hem de, Rizeli eski dostu olarak!

Erol Çevikçe
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)