Ertuğrul Özkök yazdı:"Amerikan kapitalizminin kozmik odası"


Coca-Cola’nın gizli formülünün taşınacağını ilk kez bana anlatan Muhtar Kent markanın 125 yıllık arşivini de gezmemi sağladı. O dar kapıdan içeri girerken, aklıma gençlik yıllarım geldi. Emperyalizm denince aklımıza iki marka gelirdi: Coca-Cola ve IBM. Anlayacağınız, ‘Amerikan emperyalizminin arşivine’ giriyordum. Bana göre, burası Amerikan Dışişleri arşivinden daha eğlenceli bir yer...
Şimdi yazacağım haberi, bütün dünya Hürriyet’ten öğrenecek.
Coca-Cola Yönetim Kurulu son toplantısını 18-19 Ekim günlerinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Atlanta şehrindeki merkezinde yaptı. Bu toplantıda Yönetim Kurulu, Başkanı Muhtar Kent’e tarihi bir yetki verdi.
Bu kararla, Coca-Cola’nın bugüne kadar sır gibi saklanan gizli formülü, halen bulunduğu saklı Sun Trust Bankası’ndaki kasasından alınıp herkesin görebileceği bir yere taşınacak.
Taşınacağı yer de belli oldu. Gizli formül, Atlanta şehrindeki World of Coca-Cola denilen Coca-Cola’nın eğlence parkının içine yaptırılacak bir kasaya nakledilecek.
Böylece her yıl orayı ziyaret eden 1 milyona yakın insan, bütün dünyanın merak ettiği bu formülün bulunduğu kasayı da görebilecek.
Coca-Cola’nın bu tarihi kararını, Yönetim Kurulu Başkanı Muhtar Kent, Atlanta’daki ofisinde bana açıkladı.

BUGÜNE KADAR BU ARŞİVE BAŞKA GAZETECİ GİRDİ Mİ

Muhtar Kent bana bir başka güzellik daha yaptı.
Coca-Cola’nın 125 yıllık arşivini açtı. Orada üç saat kadar bir zaman geçirdim. “Bugüne kadar bu arşive başka hiçbir gazeteci girdi mi” diye sordum. Hem o hem de arşivin sorumlusu harika insan Phil Mooney, “Hatırladığımız kadarıyla girmedi” cevabını verdi.
şirketin 125 yıllık arşivi genel merkezin birinci binasının alt katlarından birinde bulunuyor. Bu yıl başlarında, Coca-Cola’nın internet sitesinde bu arşivin tanıtımı yapıldı.
Bir şirket arşivinde ne gibi ilginç bir şey olabilir diye sorabilirsiniz.
Coca-Cola’nın arşivi Amerikan pop kültürünün de tarihi.

AMAN ALLAHIM! EMPERYALİZMİN GİZLİ ARŞİVİNE GİRİYORUM

O dar kapıdan içeri girerken, aklıma gençlik yıllarım geliyor. Emperyalizm denince aklımıza iki marka gelirdi. Coca-Cola ve IBM.
Anlayacağınız, ‘Amerikan emperyalizminin arşivine’ giriyordum. Che Guevara fotoğrafı görünce hâlâ heyecanlanan eski bir devrimci olarak, bu arşivde, üzerinde ‘Turkey’ yazan bir kutu görürseniz, heyecanlanmaz mısınız?
Tabii ki o kutuyu açtırdım ve içine baktım. Ne mi gördüm?
Biraz sonra anlatacağım. Ama önce girişten başlayalım.
Küçük kapıdan içeri girince karşınıza bir oda çıkıyor. Etraf kırmızı Coca-Cola eşyalarıyla dolu. Küçük oyuncaklar, plaketler, hediye dağıtılan eşyalar.
Sol taraftaysa uzun bir koridor uzanıyor. Koridorun bir tarafındaki duvar, eşyalarla dolu. Öteki taraftaysa onu dik kesen koridor şeklinde bölmeler var. Bunlar elektronik bir sistem sayesinde açılıp kapanıyor.

KORİDORDA ANDY WARHOL’UN AYAK SESLERİNİ İŞİTİYORUM

Birinci koridorda, 1930’lu yıllara ait o çok sevdiğim kadınlı, çiçekli posterler, billboardlar, takvimler var.
Norman Rockwell’in çizgileri modern Amerikan sanatının doğuşunu anlatan olağanüstü güzel tablolara dönüşmüş.
Bunların orijinalleri çekmecelerde ve saydam tabakalar arasında saklanıyor. Bir tanesi, Muhtar Kent’in ofisinin duvarına asılmış.
Bir başka bölümde, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda tüketicilere dağıtılan promosyon malzemeleri var. Bunlar arasında özellikle tepsiler dikkatimi çekiyor.
Benim en sevdiğim bölüm 1950’li yıllara ait, rock kültürünün doğduğu yıllardaki kola reklamları. Marilyn Monroe’yu andıran harika güzel kadın çizimleri, pembe, göğüsleri fırlatan, göbeği açık bırakacak şekilde bağlanan gömlekler, dolgun kalçaları bonkörce teşhir eden kısa şortlar, uzun beyaz bacaklar, yüksek topuklu ayakkabılarla, West Side Story cinselliğini açan olağanüstü çizimler.
Tahmin edeceğiniz gibi o bölümde epey zaman geçirdim.
Bu bölümleri gezerken sanki Andy Warhol’un ayak seslerini işittim.

NAZİ ALMANYASI’NDAKİ COLA STRATEJİSİ NEYDİ ONU ARADIM

En çok dikkatimi çeken bölümlerden biri 2. Dünya Savaşı yıllarının Coca-Cola reklamları oldu. Bol bol Coca-Cola içen Amerikan askerini gösteren bu reklam çizimleri, şirketin, milli duyguları pazarlama dinamizmine çevirme dehasını da anlatıyordu.
Tabii konu savaş yıllarına gelince, arşivde Nazi Almanyası’na ait bir şeyler var mı diye merak ettim.
Coca-Cola, Alman pazarına 1930’lu yıllarda girmiş. Bu demek ki, ıkinci Dünya Savaşı sırasında orada Coca-Cola markası varmış. Acaba o yıllarda Almanya’daki reklam stratejileri ne olmuş?
Arşivde bu konuda bir belge veya obje yok. Savaş yıllarında kola ekstresi gönderilemediği için üretim aksamış olabilir.
Coca-Cola tarihinin önemli yıllarından biri, günde 6 milyon şişe kolanın satıldığı yılmış. Bunun için özel bir billboard hazırlanmış. John Pemberton kolanın formülünü bulduğu ilk yıl, günde sadece dokuz şişe satıyormuş.
Bugün bütün dünyada, her gün 1.7 milyar şişe Coca-Cola satıldığını düşünürseniz, küçük bir Amerikan şehrinin eczanesinde başlayan serüvenin bugün nereye geldiğini anlarsınız.

RAFTAKİ FENDER GİTAR KILIFI ERIC CLAPTON’IN MI

Koridorun birinin sonundaki rafların en üstünde bir gitar kılıfı görüyorum. “Bu bir Fender kılıfı olmalı” diyorum. Phil Mooney şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakıyor. Merdivenle çıkıp kılıfı indiriyoruz.
Gerçekten bir Fender gitar kılıfı. Merakla açıyoruz... ıçi boş.
“Niye burada” diye soruyorum. Orada bulunan 100 binden fazla objeyi tek tek bilen Mooney biraz düşünüyor ve şu cevabı veriyor: “Kesin bilmiyorum. Ama Coca-Cola bir ara Eric Clapton’la çalışmıştı. Muhtemelen onun gitarının kılıfı olabilir.”
Clapton arkadaşlarına gitar hediye etmeyi seven bir gitarist. Onun gitarı olabilir. Kılıfı orada ama gitar nerede bilmiyorum.
Müzikten açılmışken, raflardan birinde gördüğüm küçük bir 45’lik pikabı da anlatmalıyım. Pikabın yanında 6-7 tane 45’lik plak vardı.
Cihaz hâlâ çalışıyordu. The Supremes’in kola için yaptığı bir cingılı keyifle dinliyoruz. Ray Charles da kola için bir plak yapmış.

GELİYORUZ TÜRKİYE KUTUSUNDAN ÇIKAN İKİ İLGİNÇ FOTOĞRAFA

Arşivin bir bölümü ülkelere ayrılmış. Üzerinde ‘Turkey’ yazan kutuyu merakla açıyoruz. İçinden bazı fotoğraflar ve iki fotoğraf albümü çıkıyor.
Fotoğraflar, Türkiye’nin 1950’li yıllardaki halini gösteren fotoğraflar. Mesela kalenin üst tarafındaki sırtlardan çekilmiş bir Bodrum fotoğrafı dikkatimi çekiyor. O sırtlar bomboş.
Kutudan bizi şaşırtan iki fotoğraf çıkıyor. Atatürk’ün iki fotoğrafı. Biri Duatepe’de çekilmiş. Öteki portre.
Albümlerin biri Coca-Cola’nın istanbul’daki fabrikasının açılışında çekilmiş. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel eşi Nazmiye Hanım’la fabrikayı geziyor. Yöneticiler bundan bir kopya yaptırıp Demirel’e göndermeye karar veriyor.

ABD DIŞİŞLERİ ARŞİVİNDEN DAHA İLGİNÇ

Arşivi gezerken Coca-Cola’nın pazarlama dehasını ve modernizmini görüyorsunuz. Toplumun her kesimine seslenebilmek için müthiş yaygın bir profille çalışmışlar. Mesela ‘Mavi formalı polisler de Coca-Cola içer’ diye reklamları var.

Burada bulunan 100 bin objeye baktığınız zaman açıkça görüyorsunuz ki, Coca-Cola Amerikan pop kültürünün hem büyük bir parçası hem de o kültürü yönlendiren objesi.

Arşivden ayrılırken şunu düşünüyorum. Amerikalı sosyologlar bu arşivde niye bir çalışma yapmamış. insan orada üç ay geçirse olağanüstü bir kitap yazabilir.

Mesela bana göre, burası Amerikan Dışişleri arşivinden daha eğlenceli bir yer... Umarım birilerinin aklına gelir ve çalışır.

Ertuğrul Özkök
Hürriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)