Hasan Pulur yazdı:"Bektaşi fıkralarının manzumu…"

Yılmaz Gruda, onun deyimiyle “kadim” dostumuzdur, 1960 öncesi meşhur “dram tiyatrosu” olayını birlikte yaşamıştık, yanımızda Demirtaş Ceyhun da vardı, o da gitti, cenazesine bile yetişemedik…
Yılmaz Gruda, bizim kuşağın Ankaralı şairlerindendir, Attilâ İlhan’ın “Mavi” grubundandır, İstanbul’a gelince “Baylancı” olmuştur.
Şairdir, tiyatro ve sinema oyuncusudur, sahnede oyunlar yönetmiş, çeviriler yapmıştır, yazardır.
1950’li yılların sonunda İstanbul’da olanlar Gülhane şenliklerini hatırlarlar, Yılmaz Gruda o şenliğin “robotu”dur.
Mucidin biri robot yapmış, robot elini kolunu oynatıyor, adım atıyor, ama konuşamıyor.
İşte Yılmaz Gruda, bu robotun içine girmiş, saklanmış, o “davudî” sesiyle “robot”u konuşturmuştur.
* * *
Yılmaz Gruda “Bektaşi fıkralarını” manzum biçime sokmuş, elinden geldiğince ölçülü ve kafiyeli…(*)
Ama fıkraların anlamını ve hedeflerini değiştirmeden…
Mesela adamın biri oğlunun yalan söylediğinden şikâyet etmiş, Bektaşi’ye çare sormuş…
* * *
“Adamın biri gelip yakındı oğlundan yana/günde beş vakit yalanlar söylüyor ne hikmetse/Ne yaptıysak kâr etmedi sille bile boşuna/sende tecrübe boldur, aman bul/bana bir çare/çare açık dedim, sal hemen siyasete/Görürsün bak/ Çok sürmez, mebus da olur nazır da.”
* * *
Bektaşi, toplumdaki aksaklıkları, yanlışları eleştirirken, Tanrı’yı muhatap alır, şikâyetlerini Tanrı’ya iletir:
“Nasılsa kader güldü, elime biraz para geçti/Hemen bir şişe malum, bir de koyun ciğeri/Tuttum evin yolunu, kafamda sigaranın hayali/Birden iri yarı bir it, saldırıp kaptı ciğeri/peşinden koşacak güç nerede/Nevale uçtu gitti!/Öfke topuğumda, döndüm hemen yine Tanrı’ya/Fakir, fukaranın aşını rızkını yiyen itleri/yaratıp yaratıp tebelleş et bakalım dünyaya.”
* * *
Bektaşi’nin yıldızı, softalarla hiç uyuşmaz, hep onlarla kapışır.
“Bir gün ziyâde sıkıştım paradan-puldan yana!
Kahra bak! Sofra da bomboş duruyor karşımda!
Herkeslerin durumu malum:
Bir lokma, bir hırka!
Camiye gidip, oturdum cemaat ile duaya:
‘Tanrım’ dedim,
‘Öyle bir para ihsan et ki bana:
Sofrayı donatıp, bir dem tutayım doya doya!’
Birden küt diye, çıkışmaz mı yanımdaki softa:
‘Behey dinsiz-imansız bak şu ettiğin duaya!
Utanmıyor musun para istemeye rakıya?’
Şeytan, ‘bir bir say şunun günahlarını!’ diyor ya;
‘Hadi, boşver’ deyip, bir sual indirdim softaya:
‘De bakalım!’ dedim.
‘Sen ne istiyorsun Tanrı’dan?’
Nasılsa lafı uzatmadan gürüldedi: ‘İman!’
‘Ee!’ dedim.
‘Herkes, kendinde olmayanı ister Tanrı’dan!’”
* * *
Bektaşi, Tanrı’ya şikâyet eder ama, ondan da hep yardım ister:
“Ödeyeceğim bir borç, kavuruyordu içimi!
Kime başvursam, alacağım cevap dünden belliydi!
Tek imdat eyleyecek, Yüce Tanrı’ydı elbette ki.
Hemen camiye gidip, oturdum önünde duaya:
‘Ey Tanrım!’ dedim.
‘Şu borcun parasını bana lütfet!
Eğer bunlar gibi, beş vakit rahatsız edersem, kahret!’”
* * *
Bektaşi fıkralarını çok kişi bilir, ama bu fıkraların “manzum” hali bilinmez.
Yılmaz Gruda bunu göstermiş…
Böyle olur, hem de çok güzel olur, diye.
——————
(*) Bilgi yayınları

Hasan Pulur
Milliyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)