Hüner Tuncer yazdı:"Atatürk'ü Unuttuk ve Unutturduk!"

Yıllar önce, Kuzey İtalya’da bulunan “Brescia” isimli küçük bir kentte dolaşıyor ve kentin tarihî yapılarını hayranlıkla seyrediyordum. Kentin ana meydanında yer alan bir kilisenin merdivenlerinden çıkan bir papazı durdurarak, ona kilisenin tarihçesi ve Hıristiyanlık dini konularında bazı sorular yönelttiğimi anımsıyorum. Bu sorularım papazın ilgisini çekmiş olacak ki, bana hangi ülkeden olduğumu sormuş; kendisine Türk olduğumu söylediğimde ise, tepkisi şu olmuştu: “Demek ki, Atatürk’ün ülkesindensiniz!”
O anda boğazıma bir şeylerin takıldığını, heyecandan ve hazdan gözlerimin dolduğunu hissettim. Orta Avrupa’nın küçük bir kenti olarak niteleyebileceğimiz bir yerde, sıradan bir papaz, Büyük Atatürk’ümüzü tanıyor ve o yüce insandan söz ederken, onun da adeta benim gibi gözleri ışıldıyor ve yüzü aydınlanıyordu. Sevimli tıknaz papaz sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Türkiye ya da Türk denilince, benim ilk aklıma gelen Atatürk’tür! O büyük insan, sizler ve ülkeniz için çok güzel işler yaptı; ancak, sizler, O’nun değerini yeterince anlayamadınız ve hatta bir kısmınız O’na sırtınızı bile çevirdiniz. Bunu ben akıl almaz bir vefasızlık örneği olarak nitelendiriyorum. Atanız’a, ne yazıktır ki, O’nun istediği ve umduğu derecede sahip çıkamadınız!”
Norveç’ten Güney Afrika’ya, Meksika’dan Japonya’ya değin diplomat olarak görev yaptığım ülkelerde, ‘sokaktaki adam’ Atatürk’ümüzü tanıyor ve O’ndan büyük bir övgü ve hayranlıkla söz ediyordu.
1988 yılında, Milano Başkonsolosluğumuz’da Başkonsolos Yardımcısı olarak görev yapmaktaydım. O yılın 10 Kasım’ında, Milano’daki Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Atatürk’ümüzün 50. ölüm yıldönümünü anma töreni yapmak suretiyle, o büyük kişiliği İtalyan gençlerine de tanıtmak düşüncesiyle, böyle bir etkinliği Başkonsolosluk olarak düzenlememizi Başkonsolos’a önermiştim. Başkonsolosumuz, Milano’da Atatürk’ü anmanın anlamını anlayamadığını, böyle bir törene hiçbir öğrencinin ilgi duymayacağını söyleyerek, beni bu düşüncemden vazgeçirmek istemişti. Ancak, ben düşüncemde direttim ve bu anma törenini, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde her sömestr “Atatürk Devrimleri” dersini okutmakta olan İtalya’nın ünlü tarihçilerinden Prof. Dr. Rainero’nun da desteği ve katılımıyla gerçekleştirdim.
Atatürk’ü anma töreninde, 500 kişilik salon İtalyan öğrenciler ve öğretim üyeleri tarafından tıkabasa doldurulmuş ve kalabalık salonun dışına da taşmıştı. İtalyan Profesör, Atatürk’ümüzü öğrencilerine şöyle anlatmıştı: “Atatürk’ün yaşadığı dönemde; bir yanda, ‘gelişmiş’ olarak nitelendirilen İtalya; öte yanda da, ‘geri kalmış’ bir ülke olarak nitelendirilen Türkiye vardı. Gelişmiş olarak nitelendirilen İtalya’nın başında faşist ve gerici Mussolini; Türkiye’nin başında ise, demokrat ve ilerici Atatürk bulunmaktaydı. Mussolini, yaşamı boyunca Atatürk’ü ortadan kaldırmayı planlamış; ancak, bunda başarılı olamamış ve bu emelinden caymak zorunda kalmıştı. Mussolini, Atatürk’ü kıskacı altına almayı ve onu yok etmeyi başaramamıştı.”
Milliyetçilikleriyle tanınmış olan İtalyanlar bile, tarihsel gerçekler karşısında boyun eğmek zorunda kalmışlar ve Atatürk’ün büyüklüğünü ve ilericiliğini kabul etmişlerdi. Bu hususa, özellikle Atatürk’ü ‘diktatör’ olarak nitelendiren ülkemizdeki bazı aymazların ve tarih bilmezlerin dikkatini çekmek isterim.
Ne yazıktır ki, üniversitelerimizin çoğunda okutulan “Türk Devrim Tarihi” dersinden öğrencilerimiz yararlanmak istemezken, yabancı bir ülkede verilmekte olan aynı ders büyük bir ilgiyle izlenmekte; ancak, İtalyanlar, “Atatürk ve Devrimleri” konularında yeterli kaynak bulamamaktan şikâyet etmekteydi. Gerçekten de, Atatürk ve Cumhuriyet tarihimiz konularında Türk tarihçiler tarafından yabancı dillerde yazılmış olan kitaplar son derece az sayıdadır.
Norveç’te, Meksika’da, Güney Afrika’da ve Japonya’da, Atatürk’ümüz ve O’nun gerçekleştirmiş olduğu “Devrimler” konusunda verdiğim koferanslarda, yabancı dinleyiclerin büyük ilgisine tanık olmuş ve bu büyük insanla aynı ulustan olduğumdan ötürü, tarifi imkânsız bir onur duymuştum. Bu sahneleri, ülkemizde Atatürk’ü unutanların, O’nu unutturmak isteyenlerin, O’nun gerçekleştirdiklerine sırtını çevirenlerin ve hatta O’na küfredenlerin görmelerini ne denli isterdim!
“Neden” diye soruyordu yabancılar: “Niçin bu büyük insanı bizlere yeterince tanıtmıyorsunuz?” Atatürk’ü ve Atatürkçü düşünceyi dış dünyaya tanıtabildiğimiz ölçüde, Türkiye’nin ve Türk ulusunun da dünyadaki itibarı o denli artacaktır; bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın!

Ben buradan Atatürk’ümüze bir kez daha seslenmek istiyorum: Atam, benim gibi sana yürekten sahip çıkacak olanlar yine çoğunlukta ülkemizde! Sen, bizlerin bu ülkedeki tek övünç ve onur kaynağısın. Seni unutturmak isteyenlere yenik düşmektense; ben ve benim gibi düşünenler, kanlarımızı son damlasına kadar akıtmaya hazırız! Bizler, ancak Sen yaşadıkça yaşamayı istiyoruz!

DOÇ.DR.HÜNER TUNCER
İLK KURŞUN
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)