Mustafa Balbay yazdı: "Almanya Türkleri"

Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 50. yılı kutlanıyor.

30 Ekim 1961’de Almanya ile yapılan işgücü anlaşmasıyla başlayan akımın bugünkü boyutlara ulaşacağını iki taraf da

görememişti. Giden işçilerimiz, “biraz mark biriktirip hemen dönmek” üzere bir bavulla yola çıkmıştı.

Almanlar yıllar sonra Türklerin kalıcı olduğunu anlayınca durumu şöyle özetlemişlerdi:

“Biz işgücü bekliyorduk, insan geldi!”

Türk hükümetleri de gurbetçilere yıllarca “mark ineği” gözüyle baktılar, çoğunlukla biriktirdikleri paralarla ilgilendiler. Giderken yanlarına 100 kelimelik bir Türkçe-Almanca listesi bile vermediler.

Almanya’ya varan ilk kuşak, tam Türk gibi davrandı. Kendisini çok fazla değiştirmeden oraya uyum sağladı. Sonra yanına ailesini aldırdı, ardından memleketinin insanlarını. Benim de çocukluğum iki amca, teyze ve dayımın gurbetçiliğiyle geçti. Doğduğum kasaba kökenlilerin Avrupa’daki sayısı kasabamızın bugünkü nüfusundan sanırım daha fazladır.

***

Almanya’nın başı çekmesiyle birlikte, 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Avrupa’nın ve dünyanın pek çok ülkesine göç verdik. Bugün dünyanın 120 ülkesinde 6 milyona yakın Türk var.

Rekor 2.5 milyonla Almanya’da. Fransa’da 400 bin, Hollanda’da 350 bin, Avusturya’da 250 bin, İngiltere’de 140 bin…

ABD’de 250 bin, Avustralya’da 150 bin, Suudi Arabistan’da 100 bin, Kanada’da 60 bin, Rusya’da 50 bin, İsrail’de 30 bin, Japonya’da 10 bine yakın.

Avustralya’ya giden Türklerin çoğunun bu ülkeyi Avusturya ile karıştırdığını Sidney’de kendilerinden dinledim. Şöyle anlatmışlardı:

“Köyde bize uçağın 3 saatte varacağını söylemişlerdi. Yolculuk 4-5 saati geçince hostese sorduk; meğer Avusturya’ya değil Avustralya’ya gidiyormuşuz…”

Başta yine Almanya olmak üzere yurtdışında bugün 4. kuşak oluştu. Tabloya bakınca pek çok bireysel başarı var. Ancak ne yazık ki uzun erimli planlamalara dayalı kurumsal başarılar çok az. En azından gurbetçilerin artık dönmeyeceğinin kesinleşmesinden, yurtdışında 2. kuşağın oluşmaya başlamasından sonra kurumsal adımlar atılabilirdi.

Bu olmayınca, Türkiye’deki toplumsal, siyasal ayrılıkların tümü yurtdışına da yansıdı. O kadar yansıdı ki; Türkiye hapşırsa onlar nezle oluyordu.

Ekonomik olarak da yine tek tek bireysel başarılar var. Ancak yurtdışı birikimlerin çoğunun ya ölü yatırımlara gittiğini ya da fırsatçıların eline geçtiğini görüyoruz.

Hiçbir şey için geç değil. 50 yıllık birikimin üzerine yapılabilecek şeyler var. Örneğin, Hindistan artan beyin göçünü beyin gücüne çeviren projeler yaptı ve başardı.

Gidenler için artık Almanya kalıcı vatansa, ama Türkiye’den de kopamıyorlarsa bunun üzerine iki ülkenin de çıkarına olacak planlar yapmak mümkün. Onlar artık Almanya Türkleri…

***

Pek çok kez Almanya’nın farklı şehirlerinde konferansa katıldım. Sonrasında Türklerle uzun sohbetler ettim. Kimi anlatılanlar fıkra gibiydi ve makaleler dolusu ders içeriyordu.

Üçünü paylaşmak isterim…

Berlin’de üç kuşak bir arada yaşıyor. Anneanne artık Türkiye’ye dönmek istediğini söylüyor. Çocuklar, torunlar soruyor:

- Hep beraber ne güzel yaşıyoruz, neden dönmek istiyorsun?

“Ölünce beni orada gömün.”

- Allah gecinden versin… Burada olsa… Hem mezarına sürekli çiçek getiririz…

“Son nefesimi burada verirsem; ya sorgu melekleri bana Almanca sorarsa… Ben Almanca bilmiyorum ki…”

İki Almanya birleşince fiyatlar artmış, mağaza kasalarında kuyruklar oluşmuş. İlk solukta pek çok kişi eski adıyla Batı Almanya’ya göçmüş. Kuyrukta iki Doğu Alman durumdan yakınırken onları dinleyen Türk araya girmiş, şöyle demiş:

- Gelmeseydiniz, sizi biz mi çağırdık?

Berlin’de üç kardeşin işlettiği pidecinin müşterileri de çoğunlukla Türk’müş. Sadece en büyükleri Almanca biliyormuş. Bir grup Alman müşteri gelince küçük kardeş seslenmiş:

- Abi baksana, yabancılar geldi!

Mustafa Balbay
8 Kasım 2011 – Cumhuriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)