Mustafa Balbay yazdı: "İtaat Eken, İsyan Biçer"

Cervantes’in o ünlü sözünü Türkiye’ye şöyle uyarlayabiliriz:

Bana arkadaşını söyle, senin nasıl bir terörist olduğunu anlatayım.
Şu da olabilir:

Bana mesleğini ve günlük yaşam programını söyle, sana üye olduğun terör örgütünü ve içinde bulunduğun terör faaliyetlerini bir bir sayayım.

Artık bu noktaya geldik.

Aslında çoktan gelmiştik. Daha yaygın ve belirgin hale geldi, kapsama alanı genişledi.

Yıllardır bu sütunlarda şu tümceyi sık sık vurguluyoruz:

Bir gazetecinin notlarından terör faaliyeti üretmeye başladığınız an, bunun sonu gelmez, her an herkesi kapsayabilir.

Gelinen noktada, kitap taslaklarından parasız eğitim isteğine, hidroelektrik santral istememekten siyaset dersi vermeye kadar her şey “terör faaliyeti”, “terör örgütü üyeliği” kapsamına girebiliyor.

***

Onlarca yıllık hukuk birikimini de hiçe sayan bir kuralsız dönemin içinden geçiyoruz.

Öylesine kuralsız ki, Başbakan’ın uçağında yapılan bir sohbet bütün gazetelere manşet olabilirken aynı sohbet bilgisayar ortamında iki kişi arasında yapıldığında “gizli terör faaliyeti” olabiliyor.

Kamuoyunda iyi bilinen 5-6 dava hukuk bilimine ters olarak üç aşamalı, iç içe geçirilerek sürdürülüyor. Bir yanda mahkeme var, arkasından aynı davanın yeni iddianameleri hazırlanıyor, onun arkasından da operasyon dalgaları geliyor. Görünen tabloda, en öndeki dava ne kadar hızlı ilerlerse ilerlesin, arkadan gelen dosyalar ona eklenecek ve davalar görüldükçe yol uzayacak.

Bu dosyaların büyük çoğunluğunda somut bir suç unsuru da olmadığı için sığınılan başlıca gerekçe şu:

Terörle mücadele.

İşin içine bu tanım girince pek çok kişi ister istemez duraklıyor, “Dosyada ne var bilmeden kesin bir şey söylenemez” cümlesinin arkasına sığınıyor.

Güneydoğu’ya giden kimi meslektaşlarımız, “Güvenlik güçleri geçmişten ders almış, terör örgütüyle vatandaşı birbirinden ayırmış” gözlemleri yazıyorlar.

Dağda bunu yapan güvenlik güçleri şehirde şüphe ettiği herkesi “önce tutuklatıp sonra gerçeği arama” yöntemini benimsemiş durumda.

Ayrıntılarını sıralamak gereksiz; artık toplumun her kesiminin dahil edilebileceği bir “terör örgütü” var.

Bunun adı terörle mücadele değildir. İnsanların, tutuklanmaktan haklarındaki spekülatif haber üretimiyle yürütülen onur kırıcılığa kadar karşı karşıya kaldıkları muamele bir araya getirildiğinde, bunun adı şudur:

Terörle mücadele terörü!

***

Bu anlayış kendi içinde bütün yapılanmasını da tamamlamış görünüyor.

Operasyon dalgaları başladığında hemen suç üretimiyle haber üretimini harmanlayan medya devreye giriyor. O haberleri tamamlayan ve iktidar hukukunun çerçevesi içine yerleştiren “özel yetkili hukukçular” zaten hazır.

Türkiye’de artık suç üretmek suç işlemekten daha kolay hale gelmiştir.

Türkiye’de artık hiçbir hakkın ve özgürlüğün güvencesi yoktur.

Hukuku bir kenara bırakalım; Türkiye’de artık yasalar bile her davaya özel yorumlanarak uygulanmaktadır.

Bu anlayış Türkiye’yi ileri demokrasiye götürmez.

En iyimser yaklaşımla hükümet, bir yandan terör örgütünün ve tüm bağlantılarının üzerine çok acımasız gidip öte yandan “Uslu durursanız size demokrasi vereceğim, hak ve özgürlük vereceğim” diye düşünüyorsa…

Bu, tüm topluma korku salarak yapılmaz.

İtaat eken, isyan biçer.

Mustafa Balbay
Cumhuriyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)