Ruhat Mengi yazdı:"N.Ç. davası hakimleri konuştukça batıyor!"

Merak ediyorum, acaba bu toplumun aklı başında (kalmayı başarmış) insanları, duyduklarına inanamayacakları daha kaç olay veya açıklamaya “akıllarını koruyarak” dayanabilirler.. Soruyorum, çünkü sınırlar hep zorlanmakta, biri bitiyor, öbürü başlıyor.

“12 yaşındaki N.Ç.’ye Mardin’de çoğu devlet görevlisi, aralarında ilkokul müdür yardımcısının bile bulunduğu toplu tecavüz” davasındaki asla kabul edilemez mahkeme kararı sonrasında bu kararın Yargıtay tarafından da inanılmaz şekilde onanması toplumu ayağa kaldırırken Mardin’de karara imza atan hakimler neredeyse “mağdur” olduklarını iddia edecekler.

CUMHURBAŞKANI, MECLİS BAŞKANI, BAKAN DA MI..?

Sivil toplum kuruluşları, çocuk dernekleri-vakıfları sokaklara dökülmüşken, kararı “yetişin, çocuklarımıza tecavüz ediyorlar” haykırışları ile karşılarken, aynı anlayıştaki (maalesef) hakimler internette birbirlerinin sırtını sıvazlıyor, bazıları tepki gösterenleri “cehaletle” suçluyorlar! Yani efendim, bütün ülkenin, tepki gösteren milyonlarca kişinin “adaletten, hukuktan” haberi yok, medeni ülkelerde, gerçek hukuk devletlerinde bu olaylara nasıl “en az 40-50 yıl hapis” cezası verildiğini bilmiyor, sadece bu “dünyada benzeri görülmemiş” kararı verenler biliyor.

Peki, sayısız hukukçuyla, tüm büyük barolarla, medyayla birlikte Cumhurbaşkanı Gül, Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik de ilk tepki verenler ve “kararın adaletsiz olduğunu” söyleyenler arasında.. Bu isimlerin ve kurumların hepsi mi “hukuktan” habersiz?

VİCDANINIZIN SESİ YOK MU?

Mardin’de N.Ç. kararına imza atanlar arasında olan, eski Mardin 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nadir Özsoy “Kanunları uyguladık ve ceza verdik. Ama yetmez, idam vermemiz gerekirmiş. Artık ben de adımı gizlemek zorundayım, ben N.Ö.’yüm” demiş.

Gayet yerinde bir karar adını gizlemek, zira hakimler bu cezaları “adalet yerini bulsun ve toplum, çocuklar bu tehlikeli insanlardan uzun süre korunsun” diye verirler. Eğer bir çocuk kendisini pazarlayan kadınların zoruna ve 26 tane kazık gibi sapığa direnememişse, saldırılardan sonra yıllarca tedavi görecek kadar sağlığı bozulmuşsa böyle bir olayda hakim kendi vicdanının sesini de dinler.

UTANÇ VE SORUMLULUK

Karar 13 yıl geciktirilmişse “tecavüzde çocuğun rızası”ndan söz eden çağ dışı yasanın yerine getirilen kanuna da bakar. Ama öyle görünüyor ki Türkiye’nin kendisi “çocuklarını sapıklardan koruma” konusunda çağdışında bırakılacak. TCK değişip yeni yasa geldikten sonra Osmaniye’de yaşanan bir çocuk tecavüzü olayında da hala “rıza”dan söz edilerek karar verilmiş, hakimler bile yasaları umursamayacaksa kanunlar neden çıkarılıyor?

12 yaşındaki bir çocuğa toplu tecavüz olayında hiçbir hakim ve Yargıtay “çocuğun bu sapıklarla isteğiyle beraber olduğunu” söyleyerek karar veremez. Bu karar değiştirilmediği takdirde Türkiye tarihine bir “UTANÇ” olarak geçecek ve bundan sonra (hiç konuşulmayan aile içi çocuk tecavüzleri dahil) her çocuk tecavüzünde o hakimlerin sorumluluğu olacak. Bitmez bu konu, devam edeceğim.


***


Yine hayvan işkencesi, hiç bitmeyecek mi?!

İstanbul Boğazı kesilen kurbanların kanıyla yine kırmızıya boyanmış.. Yine zavallı danaların, koyunların üstüne üç beş kişi çıkıp kol ve bacaklarını tutarak dakikalarca onları çırpındırmış, yine kesmeyi bilmeyen ve kalpsiz insanlar “bu şekilde, zavallı hayvanlara işkenceyle yine de sevap kazanacaklarına” inanarak kesim yapmışlar. Sanki mezbaha yokmuş, medeni kesim yapılamazmış gibi..

Aklıma gelmesin, hiç duymayayım, görmeyeyim, unutayım istiyorum ama olmuyor, haber sitelerindeki fotoğraflardan kaçamıyorum. İçim acıyor.. Ne zaman “Kurban Bayramı”nda da insanlığı hatırlayacak bu adamlar? Hayvanları da Allah’ın yarattığını ve böyle vahşetle dini görev yapmayı kabul etmeyeceğini anlayacaklar? 21’inci yüzyılda da değilse ne zaman?

HAYVANLARI SEVSEYDİNİZ..

Hayvanlardan söz etmek istiyorum bugün.. Önce kuzulardan başlayalım. Biz dini görevimizi yaparak kurban kesip (medeni şekilde tabii) ihtiyacı olanlara dağıtmakla birlikte ailece koyun eti yemeyiz ama kuzuların kesilmesine ve yenmesine tümüyle karşıyız. Düşünün dünyanın en tatlı birinci hayvanı kedi veya panda yavrusu ise ikinci sırayı kuzu ve tavşanlar alır. Veya ceylanlar.. Hepsi sevimli, oyuncu, kırılgan.. TV’de bir köy gösteriyordu geçen akşam. Çocuklarla koşan bembeyaz kuzucuklar vardı, çoğu ancak bir aylık ..

KUZU YEMESEK ÖLÜR MÜYÜZ?

Aklımdan hızla ‘kesecekler onları acımadan, bir kap yemek için’ düşüncesi geçti. Gözlerim yaşardı, gözlerimi kapatıp koruyabilecekmişim gibi zihnimde sarıldım kuzucuklara.. Biraz sonra galiba bir fırın reklamında “kuzu kapama” yazıyordu ekranda. “Kapama”yı versek, yemesek o bir lokmacık kuzuları olmaz mı? Hiç değilse 2 yaşına gelene kadar dokunulmasa onlara? Merak ediyorum acaba kimlerin yüreği dayanabiliyor o dünya tatlısı hayvanları kesmeye?

Kimler “getir bana bir kuzu kapama” diyebiliyor garsonlara? Ne oluyor onları yiyince, anacığımın deyişiyle; başımız tavana mı eriyor? Balıklar henüz küçükken tutulmamaları için yasa var da neden kuzular için yok? İnsanların, çocukların hayatı bile önemsiz bizde, 2011’de onun bile mücadelesini veriyoruz ama bir mücadele de kuzular için yapamaz mıyız?

Biliyorum, beni tanıyanlar şimdi “Ruhat kedi ve köpeklerden sonra kuzulara taktı kafayı” diyecekler ama.. Evet öyle, hem de yalnız kuzulara değil..

ADADA ATLARA EZİYET!

Tam bu yazıyı yazarken küçük kızım Yasemin girdi odaya.. “Biriniz şu kurbanlık hayvanlara yaşatılanları yazın ne olur, dayanılmaz şeyler oluyor” diyerek anlatmaya başladı. Arabada giderken önünde bir kamyona konmuş danayı görmüş. Hayvancık bağlı filan olmadığı için hızla giden kamyonda bir o yana, bir bu yana çarpıp fena halde yaralanarak taşınıyormuş. Kimbilir gideceği yere vardığında nasıl kan revan içinde olacak ve kimse de umursamayacak..

Dayanılır mı buna, hayvanlara iyi davranma zorunluluğu getiren yasa yok mu? Kötü davranana ceza, yaptırım konamaz mı bu yasaya? Bodrum Yalıkavak’ta Veteriner Hekim Bora Erdem “ABD’de özel hayvan polisleri ve mahkemeleri olduğunu, çok kısa sürede olayı araştırıp ağır ceza verdiklerini” anlatmıştı geçen yaz. Bizde de olmalı, hayvanlara bu kadar kötülük yapanın olduğu yerde polisi de, mahkemesi de olmalı..

Kızım “biraz ilerde” diye devam etti, “biraz ilerde çitle çevrilmiş ve içine koyun ve kuzuların topluca konduğu bir alan gördüm. Soğukta birbirlerine sokulmuş, sanki ölümden korunmak için destek arıyorlardı, ağlamaya başladım”.. Bu bana söylenir mi hiç, söylenir mi? Ben de ağlamaya başladım. Devam etti..

“Yalnız onlar mı, Adalar’da at arabaları geleneksel diye çok sayıda at var biliyorsun. Herkesten, sahiplerinin bu atlara çok kötü davrandıklarını duyuyorum. Son olarak bir arkadaşımın babası anlattı. Yokuş çıkan bir atın ayağı kayınca sahibi inerek ona yerden koca bir taş alıp atmış. Bu tanıdığım ‘ne yapıyorsun, delirdin mi’ diye bağırınca ona da bir taş atmaya yeltenmiş. Böyle insanların elinde hayvan olması ne kadar korkunç, bir çözümü olmalı bunun?”

Adalar ve yük hayvanlarının kullanıldığı her yer, bu olaylar ülkenin her köşesinde.. Nasıl durduracağız, lütfen siz de düşünün ve söyleyin! Bir çözüm bulalım el birliğiyle.

Ruhat Mengi
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)