Türk Ordusu'nun Vazifesi Nedir?

Aşağıda gördüğünüz resim, Lübnan PKK ininde, 1993 yılının Mart ayında çekilmiştir, yani Özal siyasetinin PKK ile anlaşma yapmasından hemen sonra. Resimdekiler, soldan sağa, TALABANİ, İmralı’da yatan hain, Kemal Burkay (yanılmıyorsam) ve PKK siyasetçisi Ahmet Türk;


Şimdi ise sadece okuyun, yıllar öncesi Talabani denilen peşmerge Türkiye’ye geldiğinde neler hissetmiş olduğumu sadece okuyun ve yarın ülkemize gelecek BARZANİ’ye bir bakın, ne göreceksiniz:
“…İçimdeki öfke kızımın, baba Talabani buraya geliyor, demesiyle açığa çıktı, kendime bağırdım; nasıl yaparsınız bunu nasıl, diyerek. Bugün 7 Mart. Kara bir gün şehitlerimiz için. Talabani davetli olarak ülkemize gelmiş hem de Cumhurbaşkanı olarak. Çalışma ziyaretiymiş, resmi tören yapılmamış. Yani Mehmetçik selam durmamış bu peşmergeye. Allah’tan durmamış. Bu yürek dayanamazdı ki bu ihanete! Akşam yemek verecekmiş Gül. Genelkurmay Başkanı katılmayacağını açıklamış. Allah’tan katılmamış. Dayanmazdı ki bu yürek bunca acıya. Muhalefetteki siyasi parti liderlerimiz de katılmamış bu yemeğe. Allah’tan katılmamış. Bu vatan bu kadar sahipsiz olamazdı ki!
Talabani bu; PKK ile 93 sözde ateşkesinin mimarı, 92 harekâtında Mehmetçik’i kuzey Irak dağlarında yalnız bırakan peşmerge, 93 Bingöl katliamının sorumlusu. Talabani bu; kendi vatanını işgal eden Amerika’ya işbirlikçilik yapan, bir milyondan fazla Iraklı vatandaşın ölümüne neden olan bir gaddar. Talabani bu; kendi benzeri Barzani’nin kadim dostu, PKK’nın ve Büyük Kürdistan ihanetinin liderliğine soyunan Barzani’nin destekçisi. Türkiye’deymiş şimdi bu adam, Mehmetçik’in ülkesinde, şehitler diyarında. Davet eden de bizim cumhurbaşkanıymış, Türk devletinin başkanı, Gazi Paşa’nın koltuğunda oturan.
Ah kader ah, neydi bizden istediğin, zorun neydi senin! Neden hep karalar giydiriyorsun bize, neden? Ketina Boğazı’ndaki şehitlerimiz, Aktütün, Alan, Töreli, Gürpınar, Çadır Dağı, Berçaylı Aşkın astsubay, Leylek Dağlı Ejder asteğmen, Konur Vadisi’nin yiğitleri, Mehmetçiklerimiz! Affedin bizi, size layık olamadık. Meşelik sırtlarında yardım isteyen o meçhul asker, affet bizi. Sizlere layık olamadık! Talabani’ye kanlarınızla suladığınız bu topraklara ayak bastırdık! Yakında Barzani de gelecek, o da ayak basacak bu toprağa. Affedin bizi, şehit anaları affedin!
92’nin son çatışması Derecik’te yaşadıklarımız canımıza tak etmişti artık. 33 şehit, 33 can terk etmişti bizi daha Alan ve Aktütün’ün acıları dinmeden. Aylardır süren feryadımız Ankara’ya mı ulaştı nedir büyük bir harekâttan bahsedilmeye başladı hem de çok büyük. Medya bu harekât için Barzani ve Talabani ile anlaşma yapılmış olduğunu yazıyordu. Peşmergeler köyüne dönecekti, köylere hayat gelecekti ve PKK da yok olacaktı. Elbise verdik, silah verdik, maaş verdik, yetim hakkından kul hakkından vazgeçtik, Talabani ve Barzani’yi doyurduk. Hiç değilse çocuklarımız rahat uyuyacaktı artık gerisini düşünmedik.
Önce küçük küçük birliklerimiz Irak’a girdi. Talabani ve Barzani peşmergeleriyle Mehmetçik bir oldu, PKK’lı teröristlerle çatışmaya başladı. Şehit verdik. Bu iş böyle biter derken iki gün sonra, harekâttan iki gün sonra işler değişti. Önce Talabani er meydanından kaçtı peşmergeleriyle beraber. Öğrendik ki anlaşma yapmışlar, PKK ile birbirlerine karşı savaşmayacaklarmış. Küçük birliklerimiz zor duruma düştü, takviyeler yapılmaya başladı ardından. PKK’nın direniş noktası Hakurk’tu, teröristlerin efsanesi Hakurk. Bize yakındı, haber alıyorduk gelişmelerden. Barzani peşmergeleri Toyota ile Hayat Vadisi’ni geçiyor, Gelyaraş mevkiinde havaya ateş açıyor sonra geri çekiliyordu. Bizi de, çatışma çıktı diyerek aldatıyorlardı. Çabuk farkına vardık. Barzani ve Talabani’nin PKK’lılara kimlik verdiğini ve içlerinde sakladıklarını çabuk öğrendik. Barzani de ihanet etmişti Mehmetçik’e Talabani de. Takviyeler hızlandı, Mehmetçik bir başına PKK’yı o güvendiği Irak’ın kuzey dağlarında vurdu. Şimdiki medyanın söylediği gibi değil gerçekten örgüt büyük darbe yemişti, dağılıyordu. İşte o zaman Talabani denen adam tekrar çıktı sahneye, başladı bir Öcalan’la bir Demirel’le görüşmeye. Anlamamıştık bu sebepsiz ziyaretleri. Peşmerge de verdiği sözleri tutmamış ne köyüne dönmüştü ne de karakoluna. İki yıl geçti Şemdinli dağlarında. Kuzey Irak dağlarında kaldık ne köy gördük yaşam bulan, ne de peşmerge karakoluna gelen. Aldatmışlardı bizi, yetimin hakkını yemişlerdi hem de bizim elimizle.
PKK’nın dağılmaya yüz tutması rahatsız etmiş olacaktı ki birilerini, birden çıktı ortaya bu Talabani ve ülkemizle Irak arasında mekik dokumaya başladı. Ardından Lübnan’a gitti, Bekaa’ya, hainlerin başının yanına. Görüşmeler, anlaşmalar yaptı. Nihayet Özal ve Demirel sayesinde PKK ile Türk devleti arasında sözde ateşkes yapılmasını sağladı. İmralı ile birlikte Talabani Mart 93’te dünya basını önüne geçerek bu ünlü ihanet ateşkesini Bekaa’da açıkladı. Bu karardan sonra ilk kez rahat uyuyorum, demişmiş Özal Talabani’ye, İmralı söylüyordu bunu. Resmi bir anlaşma yoktu ama bu sözde ateşkes fiilen uygulanmış ve PKK tekrar can almak için kendini toparlamıştı. Ne zamana kadar? Mayıs 93’te Bingöl’de 33 canımızı alıncaya kadar, 33 silahsız Mehmetçik teröristler tarafından kurşuna dizilinceye kadar. İşte Talabani budur!
Terör ve teröristle mücadele söz konusu olduğunda “Bir Kürt kedisini bile Türkiye’ye vermem” diyen adam, şimdi cumhurbaşkanı olmuş Irak’ın. Allah Aşkına bizi yönetenler bilmiyor mu bu Talabani’nin kim olduğunu? Bilmiyorlarsa eğer bu bizi yönetenler Ketina’ya gitsinler Ketina’ya! Orada yatan 13 şehidimize sorsunlar! Bu Talabani, bizim Cumhurun Başkanı olan Gül’ün davetlisi olarak bu şehit kanlarıyla sulanmış bu aziz vatan topraklarına ayak basmış ha! Ah devran ah, ne zaman döneceksin sen tersi tersine…
Neden geldi bu Talabani bizim kutsal topraklarımıza? Hükümetimize yapmış olduğu hizmetlerin karşılığını almak için, 22 Temmuz seçimlerinde hükümetimize verdiği desteğin karşılığını almak için. Peki, bu acele neydi? Daha yeni Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’tan önemli bir kara harekâtından dönmüştü, bu acele neydi? Daha yeni 27 şehit vermiştik Kuzey Irak dağlarında, yeni harekât gündemde iken bu acele neydi? Anladığımız o ki, Amerika yavaş yavaş çekilecekti Irak’tan, arkasını emniyete almak istiyordu. Geride gevşek bir federal yönetime bağlı özerk bir Kürt devleti, Şii’si, Sünni’si bölünmüş bir iç karışıklık ve ardından kardeşin kardeşi kırdığı bir Irak bırakmak istiyordu. Çevre ülkelerin Irak’a olası bir müdahalesini önlemek için anlaşma yapmak istiyordu tıpkı hükümetin 2003 yılında Irak’a müdahale etmeme garantisi altında yaptığı anlaşma gibi, bir milyar dolar için. Amerika da, Basra Körfezindeki uçak gemilerinde oturacak ve Irak’ta kardeşlerin savaşını izleyecekti. Kim öne çıkarsa başına vuracaktı gemiden, galibi olsun istemeyecekti olası bir iç savaşın. Anladığımız o ki, bu senaryo Barzani’yi güçlendirecek, güçlü bir Barzani hem Türkiye’yi hem İran’ı hem Suriye’yi etnik köken temelinde dini mezhep temelinde karıştırabilecek, diye düşünüyordu Amerika. Yahuda’nın da istediği buydu.
Hükümetimize biçilen rol ise bu ihanet oyununda; Talabani’yi de Barzani’yi de tanımaktı, onları desteklemek, Barzani’yi ayrılıkçı Kürt hareketinin lideri yapmaktı, siyasi lideri. Birkaç litre petrol verilir ve Türk halkının öfkesi dindirilerek bu cambazlara sempati duymaları bile medya aracılığıyla sağlanabilirdi.

Biz de ne olurdu o zaman? Amerikalı bir generalinin dediği gibi Barzani liderliğinde PKK’lı hainlerle masaya oturulabilirdi. Barzani arabulucu olur, PKK’yı siyasi hayatımızın bir parçası yapabilirdi. Hatta bir kısım PKK’lıları bize teslim bile edebilirdi Barzani, nasıl olsa Mahmur kampında hastalıklı çok hain vardı. Bu durumda İmralı’ya bile gerek yoktu; AB’nin siyasi manevralarıyla bir af sağlanabilir, otuz bin canımızın katili hapisten bile çıkarılabilirdi. Gülen tarikatı da rahat rahat meydanlara çıkar, cezası olmayan bir Gülen yıllardır hicret ettiği Amerika’dan bile dönebilirdi. Ne güzel işte; dini liderimiz Gülen, ayrılıkçı liderimiz Öcalan, kardeş kardeş bu güzel toprakları paylaşabilirdik, savaşa ne gerek vardı ki!
Bu ihanet oyunu bizim ülkemizde oynanabilir mi? Oynanır da Türk milleti bu oyunu seyreder mi? Bunu düşünmek cüretini bile gösteren olursa eğer, inanın bana, şehitlerimiz var ya bu şehitlerimiz, bu vatan bu bayrak bu insan uğruna can veren şehitlerimiz boğar onları boğar. Genelkurmay Başkanımızın dedikleri gibi bunu rüyasında dahi görenler bu aziz topraklarda kâbusla uyanırlar. Bunu kim yapacak? Genelkurmay Başkanımız dedi ya, biz yapacağız diye, endişeye gerek var mı? Türk Silahlı Kuvvetleri ne içindir? Birinci vazifesi Türk yurdunu ve Gazi Paşa’nın cumhuriyetini korumak ve kollamak değil midir?
Bu oyunu bize oynayanların yapacakları tek bir şey kaldı tek, o da; Gazi Paşa’yı öldürmek. Şimdi karar zamanı, kararınızı verin; siz de Gazi Paşa’ya kurşun mu atacaksınız yoksa göğsünüzü o hain kurşunlara siper mi edeceksiniz? Herkes kararını versin, Türk Gençliği, Türk milleti, Türk Ordusu, Mehmetçik, kararınızı verin artık. Gazi Paşa’nın safında mı yer alacaksınız yoksa düşmanla işbirliği mi yapacaksınız? Unutmayınız ki bizim dilimizde işbirliği demek; vatana ihanet demektir.
Bu gerçeği görmek istemeyenler, rahat bir emeklilik düşünenler, benim zamanımda ülke bölünmedi diyecek olanlar, kendinizi aldatmayınız. Şimdi temeli atılıyor bu hain emellerin temeli! O temelde kimin eli varsa, biz bilmesek de tarih biliyor. Tarih bu hesabı soracak, şehitlerimiz kimseyi mezarında rahat uyutmayacaktır. Eğer ki bu demokratik sistemde hesap sorulamıyorsa eğer, elbet her şeyi Türk Silahlı Kuvvetleri’nden beklemeyeceğiz. Daha büyük gücümüz var bizim, ordumuza can veren analarımız var. Şehit analarımız bir adım öne çıkacak, bir adım ileri atacak ve şehitlerimizin hesabını soracaktır. Kimse kaçamayacaktır bu hesap gününden…

Erdal Sarızeybek
Kaynak: Son Harekat, Kod Adı YAHUDA

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)