Bu da soykırım değil, mezhep kırım...


Bazen tarihten söz ediyoruz sanmayın ki bu yazılar İngilizler, Fransızlar için... Bırakın onları bizimkiler bile, “Olan olmuş bana ne” deyip geçiyor.
Ama biz yazmak zorundayız.
Hayır, kimse kılıcını çekip “yaz” demiyor...
* * *
Yıl binbeşyüzlü yılların ortası, Osmanlı tahtında, televizyonda aşk maceralarını keyifle izlediğiniz Hürrem Sultan’ın oğlu, Selim vardır. Fransa kralı 9. Charles, İstanbul’a bir elçi gönderir: Francois de Noayt
Elçi binbir maceradan sonra İstanbul’a gelir, bazen atla, bazen atlı arabayla.
* * *
Fransa, Osmanlı Devletiyle anlaşma yapmak ve bazı ayrıcalıklar almak istemektedir. Zaten padişahın babası Kanuni Süleyman’dan Fransız ticaret gemileri için imtiyaz almıştır.
Elçi, günlük tutar, çok kere hayretler içindedir:
“İstanbul, dünyanın hiç bir devlet merkezinde görülmeyecek kadar çeşitli millet ve ırklarla doluydu.”
Elçi, Türkçesini ilerletiyor, İstanbul’u dolaşıyordu:
“Boğaziçi’nin güzelliğine hayrandım, şehrin dört tarafı sık denecek ormanlarla çevriliydi. Türkler ağaca ve ormana çok önem veriyorlardı. Büyük ve meyve ağaçları vardı, sokaklarda kadın yoktu, bu bahçelere giren hırsızlar yakalanınca çok ağır cezaya uğruyorlardı.”
* * *
Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, bir gün Fransız elçisini çağırır “Saint Barthelemy” katliamını sorar.
İşte soykırım budur, protestanları katolikler katletmişlerdir, hem de kutsal bir günde... Üstelik katledilen protestanlar, katolik kralın davetlisi olarak Paris’e gelmişlerdir.
* * *
Sokullu devam eder.
“Bizim sancağımızın dalgalandığı uçsuz bucaksız yerlerde, Dünya’daki bütün dinlere bağlı çeşitli ırktan milletler yaşıyor. Hepsi de inandıklarına ibadet ederler. İstanbul’da, camilerin yanında kiliseler vardır, onların yanlarında da havralar. Türlü mezhepler ve tarikatlar vardır, kimse kimseyi rahatsız etmez.”
Sokullu sözünü öyle bitirir ki:
“Bunları memleketinize dönünce anlatacak mısınız?
Bu cinayetleri yapanlar bizden değildir, ama iftiraya biz uğrarız.”
* * *
Sokullu bunları 500 yıl önce söylemiş, 500 yıl sonra bugün değişen ne var ki!
Kabahat o günkü Fransız elçisinde...
Herhalde gördüklerini Sarkozy’nin dedesinin dedesine iyi anlatmamış ki!

Hasan Pulur
Milliyet
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)