Bunlardan demokrat olmaz


Son yılların en gözde kavramı demokrasi. Sabahtan akşama herkesin ağzında demokrasi. 12 Eylül darbecileri de her gün Atatürk’ten söz ederdi. Milleti kusturacak hale getirmişlerdi. Zaten sonunda anlaşıldı ki, Atatürk diye diye meğer Atatürk’ü milletin zihninden silmeye çalışıyorlarmış.

Geldiğimiz nokta bunu kanıtlıyor.

Şimdiki demokrasi tutturmasının da sonucu bu olacak diye korkuyorum.

Demokrasi bir yaşam biçimidir. “Ben demokratım” deyince demokrat olmuyorsunuz.

Önemli olan olaylar karşısında alacağınız tavırdır. Lafa gelince herkes demokrat olduğunu söyleyebilir, ama sıra uygulamaya gelince işler değişiyor.

Hep bildik konulardan değil, iki farklı olaydan yola çıkarak örnek vermek istiyorum. Çünkü bu örnekler ağızlarından demokrasiyi düşürmeyenlerin, basit bir olay karşısında nasıl duvara tosladıklarının resmi bana göre.

Geçen hafta Ergenekon davası nedeniyle uzun süredir tutuklu olan Doğu Perinçek’in savunmaları sırasında suç işlediği gerekçesiyle hakkında davalar açıldığını ve şu ana kadar kesinleşen davalar sonucu 16 yıl hapse mahkûm olduğunu yazmıştım.

Bu durumun adalete ve demokrasiye aykırı olduğunu belirterek “Henüz bitmemiş bir davanın savunmasından suç çıkararak, belki de beraat edecek bir kişinin mahkûm edilmesinin vicdanları da yaralayacağını” yazmıştım.

O yazıdan sonra mesajlar yağmaya başladı. “Sen o adamın kim olduğunu biliyor musun?” türü mesajlar en masum olanlarıydı. Perinçek’in darbeci olmasından, PKK liderinin elini sıkmasına, 12 Mart döneminde karıştığı olaylardan ulusalcılığına kadar pek çok suçlama yapılıyordu bu mesajlarda.

Kısacası denilen şuydu: “Demokrasi ve adalet istediğin adama dikkat et.”

İnsanlar suçlu da olabilir. Ama bu onların demokratik haklarının ellerinden alınmasını haklı kılamaz. Beğenmediğiniz, fikirlerine katılmadığınız kişilerin başına gelenlere sırtınızı çevirirseniz, demokratlığınız lafta kalır, sahte olur, samimi olmadığınız anlaşılır.

Gelelim ikinci olaya. CHP Milletvekili Mahmut Tanal Diyarbakır’da KCK davasını, üyesi olduğu Meclis İnsan Hakları Komisyonu adına izlemeye gitmişti. Duruşmadan başlamadan, daha önce milletvekili olan Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı tutuklu Muharrem Erbay’ın elini sıkmış ve konuşmaya çalışmıştı.

Ancak jandarma zor kullanarak milletvekilini engellemiş ve salondan dışarı çıkartmıştı.

Tanay kapının önünde basın açıklaması yapmak isteyince bu kez de polis tarafından itilip kakılarak uzaklaştırılmıştı.

Bu haber Vatan’da da yayınlandı. Haberin yorumlarına baktım, tıpkı Perinçek yazısındaki gibi “garip” mesajlar vardı. “O milletvekilinin orada ne işi var?” veya “Oh olsun, teröristin elini sıkana az bile” diyorlardı. “İşte CHP’nin kime hizmet ettiğini görüyorsunuz” türü mesajlar çoğunluktaydı.

Her iki konuda da tepki gösterenler AKP’liler. Zaten mesajlara baktığınızda, bunların başkasından gelmesi mümkün değil.

Demek ki AKP tabanı, bütün demokratik söylemlere rağmen, demokrasiyi sadece kendi görüşlerinin benimsenmesi ve savunulması olarak görüyor. Bunun dışında kalan her şeye sırt çevrilebilir. Beğenmedikleri kişilerin ne demokratik hakları, ne kişisel mahremiyeti kalabilir.

*****

Sevince bakın, milli güvenlik dersleri kalkmış

Türkiye’ye “yeni “ sıfatı ekleyerek kendilerini daha demokrat sananlar, adeta kafayı yemiş biçimde bir “sivilleşme” tutturmuşlar ki, evlere şenlik.

En son sevinç kaynağı da liselerdeki milli güvenlik derslerinin kaldırılmış olmasıymış. Biraz daha sivilleşmişiz.

“33 yıl önce konmuştu bu dersler” diyorlar. Kafam karıştı. Ben liseden mezun olalı 37 yıl oldu, benim zamanımda milli güvenlik dersi vardı.

“Sivil” kafalar, milli güvenlik derslerine üniformalı subayların girmesini “öğrencileri orduya özlemle bağlamak” olarak niteliyorlar.

Vallahi onu bunu bilmem, milli güvenlik dersleri liselerdeki en “matrak” derslerdi.

Gerçekten üniformalılar gelirdi. Komutan hoca derse girerken, en gür sesli öğrenci “dikkaaaaat” diye bağırırdı. Herkes ayağa fırlar, esas duruşa geçerdi.

Mecburiyetten mi? Yooo, dalgamızı geçmek için.

O yıllarda hiçbirimiz milli güvenlik dersindeki komutan hocanın üniformasından etkilenip de askerliği falan sevmedik.

O üniformalı komutan hocalar da derslerin tiye alındığını bilirlerdi zaten. Gülerlerdi karşılama ve uğurlamalara.

Kalkması iyi mi oldu? Evet. O başka konu. Ama bunların zannettiği gibi daha sivil olduk diye değil, böyle bir ders için ordudan subay istihdam edilmesi yanlıştı.

*****

Çocuklara umre tatili

Sessiz sedasız çocuklara umre tatili projesini uyguladılar. Sorarsanız çok iyi niyetle hazırlanmış gibi.

Hazır tatil var. Çocukların İslam dini için en önemli merkez olan Mekke’ye gitmelerinde, Kâbe’yi ziyaret etmelerinde ne mahzur olabilirmiş? Neden karşı çıkanlar oluyormuş? Çocukların dinlerini iyi öğrenmesi neden rahatsız ediyormuş?

Günümüz ikliminde bu propaganda çok iş yapıyor. Karşı çıkınca ağzı salyalı güruhlarn saldırısına uğruyorsunuz.

Ama fark etmez. Gerçekleri söylemek gerek.

Umre bir tatil, bir gezi değildir. Umre dini bir vecibedir. Hac mevsimi dışında Kâbe’nin ziyaret edilmesidir ve uygulaması tıpkı hac farzı gibidir.

Çocuklar Kâbe’ye müze gezdirilir gibi götürülmüyor. Bütün dini vecibelerin yerine getirilmesi de sağlanıyor.

Oysa Türkiye laik bir ülke. Dini bir vecibe, ailelerin dini duyguları istismar edilerek kampanyalar halinde yerine getirilemez. Bu suçtur.

Ayrıca bu sözde tatil amaçlı gezilerin ardında çok hince bir düşünce de yatıyor.

Bizdeki ritüellere göre hacca ya da umreye gidenler, dönüşlerinde pek çok dünya nimetinden elini ayağını çeker. Hacdan önce içki içen, eğlenmeyi seven, denize giren, başı açık gezen, dönüşte bunlardan vazgeçer, daha mütedeyyin bir hayata geçer.

İlkokul çağındaki çocukları umreye götürmek, onları daha küçük yaşlarından itibaren dünya nimetlerinden de mahrum etmeyi ve daha dini bir yaşam sürmeye itmeyi amaçlamaktadır. Bunu da görelim.

*****

12 Martzedeler hâlâ bekliyor

Demokratikleşme kapsamı içinde, irtica nedeniyle ordudan atılan subay ve astsubaylara af çıktı ve bu nedenle orduyla ilişkisi kesilen herkes özlük haklarına kavuştu biliyorsunuz.

Bunun tek istisnası 12 Mart döneminde, sol faaliyetlere katıldıkları için önce tutuklanıp hapsedilen daha sonra res’en emekli edilen subay ve astsubaylar.

Onlar yasada yazılan “yargı yolu kapalıysa” ibaresi yüzünden haklarına kavuşamıyorlar.

Oysa bu subay ve astsubaylar res’en emekli edildikleri için yargı yolu onlara hiç yoktu.

Bunu daha öncede dile getirmiştim, ama sorun çözülmüyor bir türlü. Mağdurlarla yaptığım görüşmelerden anladığım kadarıyla hükümet konuya önyargılı yaklaşmıyormuş. Tamamen teknik nedenle sayıları sadece 1400 olan mağdurlar haklarına kavuşamıyormuş. Mağdurlar, yaptıkları temaslardan umutlu olduklarını söylüyorlar ama adım da hâlâ atılmış değil. Çok mu zor?

*****

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yaptıkları nakillerle göğsümüzü kabartan hocalarımıza bir mesaj gönderelim: “Bu ülkede insanların en çok beyne ihtiyacı var. Lütfen en kısa zamanda beyin naklini de gerçekleştirin!” (Gani Yıldız)

Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)