Diyarbakır’da Vietnam oyunu!..


Korku ve şiddetin, çocukların masal dünyasına kaos taşıdığı bir coğrafya düşünün...

Sokaklarında çatışmaların yaşandığı, yakılmış lastiklerle yolların kapatıldığı, bir dönem her karanlık köşesine bir faili meçhul cesedin düştüğü bir coğrafya!..

Kurşun seslerinin ninni yerine geçtiği, molotofların rüyalarda havai fişeğe dönüştüğü topraklar...

Bomba seslerinin, uçak gürültülerinin uykuları böldüğü, makineli tüfeklerin beyinlere adeta sarsıcı tokatlar indirdiği yaşamlar!..

Kepenklerin her gün şiddete kapandığı caddeler, kaldırım taşlarının mühimmata döndüğü bulvarlar ve her damında korkunun pusuya yattığı mahalleler!..

Bir dönem hareketli sosyal yaşamıyla “Doğunun Paris’i“ diye adlandırılan sıcak kanlı insanların yaşadığı Diyarbakır!..

Terör ve şiddet ne kadar acımasız olsa da; törenin yasaları sosyal yaşama prangalar vursa da; orada işte Diyarbakır’da ne için ateşleniyorsa ateşlensin her kurşun ve her bomba aslında yalnızca çocukları vuruyor...

Süt şişesi tutması gereken sabiler molotof kokteyli taşıyor...

Topaç çevirmesi gereken çocuklar sapan sallıyor!..

Sokak çatışmalarında, toplumsal gösterilerde, örgüt propagandalarında öncü güçler hiç değişmiyor: Çocuklar...

Terör ve şiddettin egemenlik savaşında, bağnaz kafaların hücre evi maceralarında; faili meçhullerin korkusu ve yargısız infazların acımasızlığıyla yoğruldu o çocuklar...

Korku ve şiddet onlar için ne yazık ki yaşamın bir parçası haline getirildi!..

Çocuklar taş atmasın, çocuklar molotof savurmasın, çocuklar olaylara karışmasın...

Hepsi çok ama çok güzel... Peki ya çocukları şiddete yönelten asıl gerçekler?..

Delte Force çocukları!..

Dünkü gazetelerden öğreniyoruz ki, İçişleri ve Milli Eğitim bakanlıkları arasında imzalanan “Okullarda Güvenli Eğitimin Sağlanmasına Yönelik İşbirliği Protokolü” Diyarbakır’da uygulamaya konulmuş!..

Okul aile birlikleri, okul müdürleri ve öğretmenlerle görüşen Diyarbakır polisi, 25 Kasım’dan itibaren bir dizi yasak kararı almış:

- 18 yaşından küçüklere her türlü bıçak, kesici ve delici aletler satılamayacak.

- 15 yaşından küçük öğrenciler, okul kıyafetleriyle internet kafelere ve elektronik oyun salonlarına giremeyecek. Aksine davrananların kimlik bilgileri okuluna bildirilecek.

- Bu salonlara sigara içmenin yanı sıra, ‘şiddet, pornografi, kumar ve uyuşturucu içeren oyunlarla ilgili “yasak” tabelaları asılacak.

- Diyarbakır genelinde 18 yaşından küçükler, internet kafelerde “Counter Strike, GTA Vice City, Battlefield Vietnam, GTA San Andreas, Delta Force, Call of Duty, Knight Online, The Punisher, Hitman, Hell Forces, Line of Sight Vietnam“ gibi oyunları oynayamayacak!..

Çocukları şiddet oyunlarından korumak isteyen Diyarbakır Valiliği’ni gerçekten kutluyorum...

Evet; çocuklar gerçekten “Hitman” gibi davranmasın, “Delta Force” unsurları gibi dolaşmasın ve hatta kendini “Savaş Alanı Vietnam”da sanmasın!..

Ancak ya o coğrafyada; salonların dışında, gözler önünde sahnelenen kanlı oyunlardan nasıl uzak tutacağız küçükleri?..

Çocukların masumiyeti asıl oralarda vurulmuyor mu?..

Omuzlardaki dikiz aynası...

“Faili meçhul”lerin tetikçisi Ayhan Çarkın cezaevine girince herhalde sürekli aynaya bakıyor!.. Çünkü dört duvar arasındaki vicdan muhasebesini iyice yoğunlaştırdı...

Önce işbirliği yaptığı suç ortaklarıyla ilgili ifşaatlarda bulundu... Birlikte tetik düşürdüğü cengaverleri, faili meçhulün güzergahındaki yol arkadaşlarını sıraladı...

Tansu Çiller’den, Mehmet Ağar‘a, İbrahim Şahin’den eski MİT mensubu Mehmet Eymür‘e kadar tüm ilişkilerini deşifre etmeye başladı...

Artık kanlısı kansızı, allısı Yeşil‘lisi ne varsa ortaya döküyor!..

Çarkın son olarak MİT muhbiri Tarık Ümit‘i nasıl öldürüp gömdüklerini itiraf etti...

Ne var ki, vurduğu insanların “ölürken çıkardıkları sesler” halen beynini tırmalıyormuş...

Ve çocukları faili meçhule kurban giden “Cumartesi Anneleri”nin eylemlerini izlerken içi kan ağlıyormuş!..

Ayhan Çarkın, rüyalarına giren karanlık eylemlerin pişmanlığını mı yaşıyor, günah mı çıkartıyor, bir çıkar ilişkisindeki adaletsizliğe mi isyan ediyor yoksa kendi iç çatışmalarında; birilerinden intikam mı alıyor?..

Bildiğimiz tek şey var; bizim gibi yani yaşamının büyük bölümü Güneydoğu’da geçen insanların üzerine bir karabasan gibi çöken faili belli ya da meçhul korkuların figüranlarından biridir Çarkın...

Tetik düşerken isyan!..

Toplumun huzuru için “terörle mücadele” adı altında yürütülen legal faaliyetleri anlarım da; Ayhan Çarkın ve benzerlerinin başıboşluk ve pervasızlıktan illegal görevler çıkarmasının Güneydoğu coğrafyasında yarattığı travma kolay geçmez...

Çünkü ne köprü altlarında, ne sokaklarda, ne de karanlık ormanlarda öldürülenler geri gelecek!..

İnsanların arkadan gelen tehlikeye karşı, adeta omuzlarında sanal dikiz aynalarıyla yürümek zorunda kaldığı bir coğrafyanın üzerindeki kirlilik kolay gitmeyecek...

Bakınız Çarkın, son olarak Hüsamettin Yaman ve Soner Gül‘ün öldürülmesiyle ilgili neler anlatmış:

“Yaman ve Gül yere çömeldiler. Tam tetiği düşüreceğimizde ‘insanlık onuru işkenceyi yenecek’ diye slogan attılar. Polis otobüsüne bomba atmış diye bir yalanla bizi yönlendirdiler. 20 yaşında bir çocuğu nasıl öldürdük inanamıyorum. Sonradan öğrendim hiçbir suçları da yoktu.”

Çarkın’ın şu ana kadar anlattıklarının ne kadarı doğru ne kadar yanlış araştırmaya muhtaç!.. Ancak söylediklerinin içinde en önemli gerçek şu satırlarda zaten isyan ediyor:
“İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!..”

Mehmet Faraç
Aydınlık
 30 Aralık 2011 

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)