Genelkurmay Türk Tarihi'ne Geçecek Bir Operasyon Başlatabilir, İzleyiniz...


İLKER BAŞBUĞ'A YAPILANLAR AĞIR BİR HAKSIZLIK VE HUKUKSUZLUKTUR...

2010 yılında Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olan orgeneral İlker Başbuğ tutuklandı, şimdi Silivri’de hapiste, muhtemelen tek kişilik hücrede yatıyor…

Başbuğ terör örgütü lideri olarak suçlanıyor… Kaçma şüphesi yok, delil karatma şüphesi yok, üstelik iddia olunan suçlar kendi döneminden öncesine ait ama yine de tutuklu yani hapiste… Bu gerçeği, biz baktığımızda görüyoruz yani tutuklama için geçerli bir hukuki delilin olmadığını ama görmeyenler var demek ki, Başbuğ tutuklu…

Başbuğ’a yönelik iddiaların temelinde, internet andıcı olarak kamuoyuna yansıyan bir takım web sitelerinin hükümet aleyhine yaptığı ileri sürülen yayınlar var… Bu yayınlar Başbuğ Paşa döneminde başlatılmamış, öncesine ait, bu bir… Yayını yapan Başbuğ değil, web sitesini doğrudan kullanan kişi, ya bir sivil memur ya bir astsubay ya da alt rütbede bir subay ama yine tutuklanan olan Başbuğ, bu da iki…

Biz görüyoruz, bu olaylara baktığımızda ne olduğunu ve ne yapılmak istendiğini açık açık görüyoruz; etkisiz orduya gidiyor bu iş…

Yapılan son Anayasa değişikliğine göre görev suçlarından dolayı Genelkurmay Başkanlarının soruşturma yeri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, yargılama yeri ise Yüce Divan yani Anayasa Mahkemesi… Ama Başbuğ’u özel yetkili bir Cumhuriyet Savcısı sorguluyor hem de altı saat, Ağır Ceza Mahkemesi de yargılıyor, hukuka aykırı bu ama yine de hapis Başbuğ… Ama biz de yine görüyoruz ne yapılmak istendiğini; itibarsızlaştırmaya gidiyor bu iş, ordumuzu itibarsızlaştırmaya

Başbuğ’a yönelik iddia olunan suçların işlendiği yer Ankara yani Ankara yargısı yetkili ama bu soruşturmayı İstanbul yürütüyor… Yapılmak istenen açık; sözde Ergenekon’a çekip davayı sürüncemede bırakmak, yıllar boyu hapiste tutmak yani Türk milleti gözünde Türk Ordusu’nun komuta heyetini etkisiz hale getirmek…

GENELKURMAY BU HAKSIZLIĞI GÖRMÜYOR MU...

Biz bakıyoruz, bu olaya bakıyoruz, olaydaki kişiye bakıyoruz, soruşturma ve yargı sürecine bakıyoruz ve yapılan işlerin normal olmadığını açık açık görüyoruz, peki ya Genelkurmay?

Elbet o da görüyor, görmez olur mu hiç, elbet görüyor ve susuyorsa elbet bildiği de vardır…

Peki, ne görüyor, nereye kadar görüyor, neden susuyor, bilemiyoruz… Ama inanıyoruz ki onun elbet bir bildiği var, çünkü bu iş o kadar kolay değil, ne de olsa Türk Ordusu bu, milletin ordusu, bizim ordumuz…

Genelkurmay da görse bizim gördüklerimizi, söz konusu vatan olduğu için, biz yine de ne düşündüğümüzü size anlatalım… Anlatmalıyız çünkü bu olayda adı geçen Genelkurmay Başkanlığı görevini yapmış bir orgeneral, üstelik iddia olunan suç, sıradan değil, terör örgütü lideri olmak… Ağır bir iddia, öylesine ağır ki taşıması zor, hem Başbuğ için hem Türk Ordusu için zor…

Peki, hangi terör örgütü bu? Olsa olsa kod adı Ergenekon… Üstelik siz Başbuğ’a örgüt lideri derseniz, bu örgüt de olsa olsa Türk Ordusu olur, çünkü ordunun başkomutanıydı o… O zaman devamını da getirelim; Başbuğ’un lideri olduğu örgüt Türk Ordusu ise eğer, bu örgütün karargâhı neresi olur? Elbet Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı…

ASIL HEDEF: GENELKURMAY BAŞKANLIĞI KARARGAHI'DIR...

İstanbul’da yürüyen bu soruşturmada, o halde asıl hedef KARARGÂH yani Genelkurmay karargâhı… Öyle ya bu karargâhın Başkomutanı örgüt lideri ise eğer, çalışmalarını yürüttüğü karargâhı da örgüt karargâhı olur, bu akıl tutulmasına göre… Bu da ne demek biliyor musunuz; sırada Genelkurmay Karargâhı var demektir… Sırada bu karargâh var ise eğer, yine sırada bu karargâha komutanlık etmiş olan eski Genelkurmay Başkanları da var demektir, görünen köy işte budur…

Peki, bu durumda ne olur? Yani bir sabah ansızın, dalga dalga operasyon diyerek, sabaha karşı ani polis baskını diyerek, birkaç savcı, yüzlerce de polis, ellerinde BİR ARAMA KARARI ile Genelkurmay Karargâhına gelirse ne olur? Şu anki Genelkurmay Başkanı, gerçekleşmesi çok güçlü bir olasılık olan böylesi bir operasyon öncesi, anayasadan aldığı güçle karşı atağa mı geçer yoksa olacak ve bitecek olanı mı seyreder?

Bu durumda her zaman ki gibi iki seçenekle karşı karşıyayız; ya öncesinde “karşı atağa” geçip karargâhına yönelik olası bir operasyonu durdurur ya da “hukuka saygılıyız” diyerek olacakları seyreder…

Önce şu karşı atak seçeneği nedir, ona bakalım, sonrasında diğer seçeneği masaya yatırırız…

Karşı atağa geçmenin de demokratik hukuk düzenimiz içinde iki yolu vardır; ya gerçeği halkımıza anlatıp Türk milletinden duruma el koymasını yani toplumsal refleks göstermesini istemek ya da Türk Ordusu içerisindeki KÖSTEBEKLERE KARŞI ani bir operasyon başlatmak!

Türk Ordusu Türk Milleti’nden nasıl bir toplumsal refleks göstermesini isteyebilir? Gerçeği, yalnız gerçeği halkımıza anlatarak… O halde gerçek nedir? Gerçek şudur:

Eğer ki bu AKP siyaseti ve onun eliyle bu AKP hukuku, terörle mücadele ediyorum diyerek, Ergenekon kod adıyla Türk Ordusu’nu terör örgütü gibi algılatan bu soruşturma ve yargılamaya destek veriyorsa… Ve bu destek de hukuk adına yapılıyorsa eğer, halkımız da, ordumuz da sorar o zaman, Türk Ordusu terör örgütü ise o zaman bu pkk nedir, diye…

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİL MİDİR...

Öyle ya adı pkk olunca, başının bu örgütü İmralı’dan yönetmesi serbest, ama Ergenekon olunca, daha bugün Orgeneral Taşdeler Adli Tıp Kurumu’na sevkedildi, hasta mıdır yoksa değil midir diye, şüpheli durumundaki kişilerin konuşması bile yasak, söyleyiniz bize, bu nasıl hukuk?

Adı pkk olunca bu terörün, kaçaktan vergi almak serbest, gurbetçiden haraç almak serbest, toplanan paraları İsviçre’de kasalara koyup aklamak serbest, silah cephane olup bizi şehit etmesi de serbest… Ama söz konusu Türk Ordusu olunca, Ergenekon adıyla terör deyip ve de bu terörün kasaları deyip hepimizin banka hesapları araştırılıyor, hem de didik didik, bu nasıl hukuk ey halkım, bu nasıl hukuk?

Adı sanı pkk olunca silahlı kamp kurmak serbest, Irak’ta Barzani bölgesinde silahlı eğitim yapmak serbest, bu kamplardan çıkıp karakollara baskın yapmak ve bizi şehit etmek serbest… Ama sıra Türk Ordusu’na, ordumuzla yan yana getirilen Ergenekon’a gelince Kozmik odalar bile aranıyor, kışlaya mühimmat sevkeden araçlar bile aranıyor, bu nasıl iştir ey Türk Milleti, bu nasıl bir iştir!

Adı pkk olan bu terörün siyasi kanadı TBMM’nde cirit atar, ses yok… Özerklik ilan edip anayasal suç işler, ses yok… Devlete, millete açıktan kafa tutar, tehdit eder, isyan çığırtkanlığı yapar, yine ses yok… Ama Türk Ordusu’na sıra gelince, konuşsan suç, yazsan suç, ateş etse suç, etmese de suç… Telefonlar dinlenir, evler gözlenir, konuşmalar suç gibi iddianamelere geçer… Bal istersiniz, uyuşturucudur deyip tutanak tutulur, telefonunuza polis tarafından numaralar gizlice yüklenir, soruşturmalar yapılır…

Bu böyle devam edemez, aç gözlerini ey halkım, ordumuz bizimdir, sahip çık!

İşte Türk Milleti’nden toplumsal refleks göstermesini istemek budur, gerçeği, yalnızca gerçeği anlatmak, hem de televizyonların önünde, canlı yayında, açık açık gerçeği halkımıza anlatmak ve destek istemek!

TÜRK ORDUSU'NA SIZMIŞ KÖSTEBEKLER TEMİZLENMELİDİR...

İkinci seçenek olan köstebeklere karşı operasyona gelince, Türk Ordusu’na sızmış bu köstebekler bellidir, yapılacak ilk iş, Necip Hamlemitoğlu’nun KÖSTEBEK adlı kitabını okumaktır. Türk Milleti’nin bu kıymetli aydını açık açık Türk Ordusu içerisindeki Fettullah Gülen yapılanmasını anlatmıştır. Hatta isim isim açıklayacağını söylediği sırada alçakça öldürülmüş ve katilleri hala bulunamamıştır. Ama kitap belli, arşivi belli, tespitleri bellidir ve KÖSTEBEKLER de bellidir. Bu ilk aşama…

İkinci aşamada; Hanefi Avcı’nın Haliçteki Simonlar kitabını okumaktır, çünkü orada da polis istihbaratı içerisindeki Fettullah yapılanması bellidir ve açıktır. Polis istihbaratının kaçak cihazlarla kanun dışı dinlemeleri açık açık anlatılmıştır. Bunları da yazıp bir kenara not edin…

Bu iki kitap Genelkurmay Başkanlığı’na yapılmış olan yazılı suç ihbarlarıdır, gizli tanık ifadesi değil, açık tanık ve yazılı suç ihbarının belgesi…

Üçüncü aşamada Kod Adı Yahuda ve Kurt Kapanı adlı kitaplarımızı okumaktır. Çünkü bu iki kitapta şehitlerimizin sorumlusunun AKP yönetimi yani hükümet olduğu belgeleriyle anlatılmıştır. Bunu da bir kenara not edin.

Şimdi alın Askeri Ceza Kanunu’nu, son olarak görev ve yetkilerinizi okuyun, askeri yargının üst düzey yargıç ve savcılarını toplayıp onlara da görevlerini ve yetkilerini hatırlatın. Askeri Ceza Kanunu’nun birinci faslı HIYANET suçlarına ayrılmış olup, aynı fasılda Vatan Aleyhine Cürümler ve Harb Hıyanet-i anlatılmaktadır. Cezası da çok ağırdır, eskiden ölümle başlardı şimdi ağırlaştırılmış müebbet hapis…

Artık iş karşı atağa kalır; KÖSTEBEKLER belirlenir, birinci dalga operasyon ve ani bir baskınla, casusluk iddiasıyla köstebekler yakalanır, ev ve iş yerlerinde aramalar yapılır ve televizyonlardan naklen verilmesi sağlanır, tıpkı adına Ergenekon denilen savcı ve polislerin yaptığı gibi…

İkinci dalga operasyonda, mal varlıkları araştırılır, telefon görüşmeleri tespit edilir, hükümet ajanları ve Fettullah bağlantıları ortaya çıkarılır ve hepsi naklen ve çarşaf çarşaf medyada yayınlanır, tıpkı kod adı Ergenekon olan yargı ve polisin yaptığı gibi…

Zaten devamına gerek yok, bu bağlantıları ortaya çıkarıp askeri yargıya teslim etmek demek; Fettullah’ın da, ona destek verenlerin de, yabancı istihbarat örgütlerinin de ipliğini pazara çıkarmaya yeter… Gerisini artık AKP siyaseti düşünsün, biz değil, hükümette kalır mı kalmaz mı, Allah bilir, biz değil…

Peki, ya karşı atağa geçilmez de, Genelkurmay Karargâhına yapılacak olası bir baskın, olası bir operasyon “hukuka saygılıyız” denilerek uzaktan seyredilirse? Olacakları anlatalım…

GENELKURMAY KARARGAHI'NDA OLASI BİR ARAMANIN ALTINDAN KİMSE KALKAMAZ...

Karargâh aranır hem de günlerce, tıpkı Kozmik Oda’da yapıldı gibi, ama bununla kalmaz…

Karargâhtaki tüm bilgisayarlara el konulur, Türk Ordusu’nun harbe hazırlık planları çarşaf çarşaf sokaklara saçılır, yabancı istihbarat ajanları da bundan payını alır ama bununla da kalmaz…

Karargâhtaki general ve subayların, hatta astsubayların, istihbarat gibi, harekât gibi, lojistik gibi, muhabere gibi, kritik noktalarında görev yapanlar gözaltına alınır, evleri aranır ama bununla da kalmaz…

Gözaltına altına alınanların tüm özel hayatları, itibarsızlaştırmak için, kamuoyunda aşağılamak için, yapılan bu haksız işlemi haklı gösterebilmek için ekran ekran yayınlanır ve insanlarımızın onur ve şerefleri ayaklar altına alınır, ama bununla da kalmaz…

Görevden alınanların yerine, Türk Ordusu’na sızmış KÖSTEBEKLER getirilir, yani bugün kendilerine karşı bir operasyona cesaret edilemeyenler…

BU BİR İHANET SENARYOSUDUR...

Bundan sonra ne olur?

Ya Türk Milleti yüreğindeki sağduyusunun gücüyle toplumsal ve doğal refleks gösterip Türk Ordusu’na sahip çıkar ya da Türk Ordusu artık Türk Milleti’nin ordusu olmak çıkar…

Peki ya daha sonra?

Millet ordusuna sahip çıkarsa mesele yok ama sahip çıkmaz ise iş anayasaya kalır, nasıl mı?

Bülent Arınç çıkar televizyonlara, önce ağlar sonra konuşur ve der ki;

“Bak millet, şu ordunun yaptıklarına bak. Şu pkk’nın yaptıklarına bak. O da kötü bu da kötü ama biz kefenimizi giydik de geldik, kimseden korkumuz yok. Yeni Türkiye ve yeni anayasa ile tüm sorunları çözeceğiz. Önce anayasadan şu Türk, Atatürk gibi kavramları çıkaralım, anayasa kimliksiz olsun. Çok dil, çok kimlik, çok bayrak, çok din olsun, herkes özgürce yaşasın, ileri demokrasi işte bu, her şey serbest.

Yabancı sermaye gelsin, varı yoğu satalım, zengin olalım… Kiliseleri açalım turist çekelim… Heybeliada Ruhban okulunu açalım, dinler arası diyalog olsun… Ortodoks Vatikanı kuralım, herkes bizim ne ileri demokrasi içinde olduğumuzu görsün… Ve nihayetinde bir beyaz sayfa açalım, orduyu da pkk’yı da affedelim, barış içinde kardeşçe yaşayalım…”

Bu sözlerin tarihsel anlamı şudur; Anadolu’daki Türk milleti, tarihi, uygarlığı, kültürü, dili, inancı, bayrağı ve geleceği siliniyor yerine ROMA-BİZANS geliyor demektir…

Sessiz kalıp Anadolu’da Türk tarihi ve varlığının yok edilmesine gözyumarak şerefsizce yaşamaktansa, Türk varlığı korumak için mücadele etmek ve bu uğurda ölmek daha yeğdir…

Boşuna büyüklerimiz AND’ımızı yazmamış ve boşuna ta çocukluğumuzdan beri bize öğretmemiş; Varlığım Türk varlığına armağan olsun, diyerek…

Söz artık sizindir…

Erdal Sarızeybek

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)