Hoşça Kal 19 Mayıs!..


Bölügiray Paşa’nın Mektubu

SEVGİLİ okuyucularım, 12 Eylül döneminde Adana ve çevresi Sıkıyönetim Komutanı, sonra Genelkurmay Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanı olarak görev yapan, yaşadıklarını ve düşüncelerini çok sayıda güzel kitapla kamuoyuna aktaran emekli korgeneral Nevzat Bölügiray’dan bir mektup aldım.
“Değerli dost Emin Çölaşan” sözleriyle başlayan mektup, Türk ordusunun emekli ve muvazzaf nice komutanları “Darbecilik ve teröristlik iddiası” ile yargılanırken, çok önemli mesajlar içeriyor. Mektubu özetliyorum:
“Orgeneraller dahil 58 muvazzaf, birçok emekli general ve amiral ve nice TSK mensubu tutuklanmıştır. Muvazzaflar da emekli oldukça Silivri’ye nakledilecek. Burası zaten düşman askerlerinin (!) kapatıldığı bir “Esir kampına” dönüşmüş durumda.
Bu uygulamalar, laik ve demokratik rejimi İslamcı tek adam diktasına dönüştürme planının önündeki en büyük engel olan TSK’nın bertaraf edilmesi harekatıdır. Bu amaçla hazırlanan plan şu aşamalardan oluşmaktadır.
1- AKP döneminde Türkiye, ABD ve AB’nin “Siyasi işgali” altına girmiştir.
2- ABD-AKP ikilisinin BOP planı (Büyük Ortadoğu Projesi) devreye sokulmuştur.
3- AKP medyası tarafından TSK’ya karşı yoğun bir yıpratma kampanyası başlatılmıştır.
4- Askerlerin sivil yargıda yargılanması yasası çıkarılmıştır.
5- Yargı ele geçirilerek bazı “Özel Yetkili Mahkemelere” özel seçilmiş bazı hakimler atanmıştır.
6- Birkaçı dışında tüm medya, laik ve demokratik kuruluşlar susturulmuştur.
7- Böylece, cezaya dönüşen ve öç almayı hedefleyen, komutanların tutuklanması furyası başlamıştır.
“İrticaya özgürlük” tanınarak, AKP irticanın odağı olmaktan kurtarılarak tüm engeller bertaraf edilmiştir. Böylece, planın amaçladığı gibi laik, demokratik rejimi, İslamcı tek adam dikta rejimine dönüştürmenin kapıları ardına dek açılmıştır. Bu planla TSK, AKP’nin siyasi amaçlarına kurban edilmiştir.
İşin özeti budur.
***
Nevzat Bölügiray Paşa mektubunu şöyle sürdürüyor:
“Şimdi gelelim bu durumun TSK’nın “Savaş gücüne” yapması söz konusu olan olumsuz etkilerine. Bir komutan öyle kolay kolay yetişmez.
Bir ordunun “Savaş gücü” sadece silah, harekat ve ateş gücüyle ölçülemez. Çok önemli bir etken, komutanların savaş nitelik, yetenek ve deneyimine sahip olmalarıdır. Bu ise gerçek olarak bir savaşta belirlenir.
Kurtuluş savaşımızda güçlü Yunan ordusunun yoksul Türk ordusuna yenilmesi, komutanların savaşma yeteneklerinden ileri gelmiştir.
Şimdi barış döneminde olduğumuza göre, komutanlar savaşma yeteneğini Güneydoğu’da, sıkıyönetimlerde, terörle savaştaki başarılarında ve tüm askerlik süresince “Sınav” yerine geçen yüzlerce denetlemeden, tatbikat ve denemelerden geçerek “Savaş yetenek, birikim ve deneyimi” kazanmış, seçile seçile yükselebilmişlerdir.
Dikkat edilirse tutuklananların çoğu, özellikle bu nitelik ve yeteneğe sahip ve orduda en kritik ve kilit görevlerdeki komutanlardır. Bunların yerine daha ast rütbede birileri getirilmiştir.
Ancak bu kadar seçkin komutanların tümünün yerinin aynı niteliklerle kısa sürede doldurulması zordur ve zaman ister.
Bu boşluğun oluşması, TSK’nın “Savaş gücüne” indirilmiş bir darbedir. Bu darbeyi bir Türk hükümetinin indirmiş olması ise çok acı ve akıl almaz bir olaydır.
Çalışkan ve başarılı bir komutan haksız olarak emekliye ayrıldığında bile, “Çalıştı çalıştı da ne oldu, karşılığında adamı emekliye ayırdılar” diye tepki gösteren ast kademelerin, şimdi de “Çalıştı çalıştı da ne oldu, adamı hapse tıktılar” demeleri olasıdır!
Bu moral bozukluğunun TSK’nın “Savaş gücüne” ayrı bir olumsuz etkisi olur.
Batıdaki demokratik ülkelerde ordunun siyasi otoriteye bağlı olmasıyla, bizdeki gibi tam dikta yaşanan bir ülkede siyasi otoriteye bağlı olması arasında dağlar kadar fark vardır.
Ne yazık ki en başta siyasi partiler bunun farkına varamıyor. Bu, büyük bir aymazlıktır ve sağduyudan uzak olmalarının bedeli çok ağır olacaktır.
Bugün laik-demokratik rejimi AKP’nin saldırılarından kurtarmanın tek yolu, demokratik parti liderlerinin sadece Meclis’te ve orada burada konuşmaları değil, sürekli meydanlara çıkıp AKP’nin gerçek yüzünü anlatmalarıdır.
Halkımız bu vahim gidiş konusunda ancak böyle aydınlatılabilir.
Yoksa yarın çok geç olabilir.”
Bu uyarıcı mektubu için Bölügiray Paşa’ya teşekkür ediyorum.

O BİR KAHRAMAN

KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş aletlere bağlı olarak hastanede yatıyor. Ailesi ve doktorları durumun hiç iyi olmadığını belirtip “Allah’tan ümit kesilmez” dediler.
Denktaş da aile bireylerine “Benim için camide dua edin” demiş.
Artık komaya girmiş ve uyutuluyormuş .
88 yaşındaki bu saygın insan, Kıbrıs olayının gerçek ve bir numaralı kahramanıdır. Onun mücadelesi olmasaydı, Kıbrıs çok uzun yıllar önce bir Yunan adası olacaktı. Bütün Rum ve Yunan baskılarına karşı direndi, adadan sürgün edildi, kaçak yollardan yeniden girdi ve mücadelesine asla ara vermedi.
Türk ordusu 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatını yapmadan önce, geceler boyu telsiz başında beklemiş, çıkarmanın başladığını öğrendiği anda gözyaşlarını tutamamıştı.
Bugün eğer KKTC varsa, Türk askeri Kıbrıs’ta nöbet tutuyorsa, Rauf Denktaş’ın mücadelesi sayesindedir.
Hiç istemeyiz ama, belki sizler bu yazıyı okuduğunuz zaman, belki de kısa süre sonra aramızdan ayrılmış olacak.
Türkiye ve Kıbrıs’ın bu sivil kahramanına Allah’tan sağlık diliyorum. Onun yaşaması gerek.

HOŞÇA KAL 19 MAYIS!

Sevgili okuyucularım, Türkiye’de olan şu yüz kızartıcı olaylara hep birlikte tanık oluyoruz, utanıyoruz.
Hükümet geçen yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerini iptal etti.
Şimdi 19 Mayıs törenleri iptal edildi.
Geriye kaldı 23 Nisan ve 30 Ağustos .
23 Nisan’ın resmen iptal edilmesine de az kaldı.
O tarihe Peygamberimizin doğum günü olduğu iddiasıyla Kutlu Doğum Haftasını yerleştirdiler.
Bütün dini gün ve bayramların tarihi her yıl değişirken, ne hikmetse Kutlu Doğum’un tarihi hiç değişmiyor, hep 23 Nisan’a denk getirilip okullarda bunun kutlaması yaptırılıyor.
***
İşi çığırından çıkarıyorlar. Konya’nın Seydişehir ilçesinde “Ödüllü ve kuponlu namaz yarışması” başlatıldı. Namazın ödülü, namazın kuponu olur mu demeyin, demek ki olurmuş!
Başlatılan “Haydi çocuklar camiye” kampanyası sadece ilköğretim öğrencilerine açık. Küçük çocuklar camiye gidip namaz kılacaklar ve her namazın bir puanı olacak. Örneğin sabah ve yatsı namazı kılan daha yüksek puan kazanacak.
Her namaz kılan çocuğa bir kupon verilip namaz karnesine yapıştırılacak.
Kampanya için broşürler bastırıldı:
“Namazını camide kıl, puanları topla, ödülü kap!”
Ödüller arasında bisikletler, çeyrek altınlar, dizüstü bilgisayarlar, MP3 müzik çalarlar var.
Her namaza ayrı puan verilecek, kampanya üç ay sürecek!
Bir yanda küçük öğrenciler için umre seferleri düzenleyip onları Suudi Arabistan gezisine götüren Diyanet ve öbür yanda Seydişehir’de yeni başlatılan “Ödüllü kuponlu namaz kampanyası!”…
Ve son olarak ise, kutlamaları birer birer iptal edilen ulusal bayram günleri.
Dikkat etsinler, işin cılkı çıkıyor. Türkiye Cumhuriyeti bu kadarını kaldırmaz.

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)