Polis Türk Milleti'nden Özür Dileyecek Bizde Affedeceğiz


Biz birbirimizi biliriz, göreceksiniz, Türk Polisi, bizim polisimiz Türk Milleti ve vatanı yolunda ihanete düşmemiş olduğunu mutlaka bir, küçük bir işaretle bize duyuracaktır

Siz polisimizi tanımazsınız, tanısanız da bu bir trafik kazası, kavga, hırsızlık gibi olaylardan pek fazla öteye geçmez, rastladığınız bu olaylarda haksızlığa uğramış olduğunuzu düşünseniz de, bu, polisimizi tanıdığınızı göstermez…

Peki, polisimizi en iyi kim tanır?

Ölümü yok sayıp, canını vatan uğruna yok sayıp, aile, çoluk çocuk her şeyini yok sayıp, söz konusu vatan diyerek omuz omuza görev yapanlar iyi tanır, başkası değil…

Peki, kimdir bunlar?

Bunların kim olduğunu kimse bilmez, çünkü ölümü göze alıp vatan uğruna omuz verenler de bir şey söylemez… Hani şu isimsiz dediğimiz kahramandır onlar…

“Siz nereden biliyorsunuz” derseniz, ben tanığım, açık tanık, gizlisi değil, ben polisimizin söz konusu vatan diyerek seve seve ölüme gittiğini gören bir tanığım… Zaten fazlası kalmadı bizden, az, bu nedenle derim ki “bizim polis bizden özür dileyecek ve biz de onu seve seve affedeceğiz”…



Neden başladım bu söze, açıktır niyetimiz, çünkü bu gidişat gidişat değildir…

Gidişatın gidişat olmadığını bize gösteren de Silivri hukukudur, bu hukuku yöneten de polisimizdir, ama hangi polisimiz?

Savcı Çolakkadı diyor ki “ben yapmadım, savcı Zekeriya yaptı”… Savcı Öz’e gelince, o da diyor ki “ben de yapmadım, polis yaptı…” Bu açıklamaların da tanığı ve de muhatabı benim…

Biz polisiz, kolluk gücü, güvenlik gücü, emniyet ve asayiş gücü ve de “halkımızın mal ve can güvenliğini sağlamaktan sorumlu insanlar” … Biz savcıyı da iyi biliriz, kanununu da, hakimi de, mahkemeyi de, suçluyu da, suçsuzu da… Çünkü asıl soruşturmayı yapan biziz, işimiz budur bizim…

Silivri hukukunu iyi görüyoruz, biz de görüyoruz, işin içinde olan polis kardeşlerimiz de…

Savcılar tarafından polisin yönlendirildiğini, polislerden tarafından da savcıların yönlendirildiğini, savcı ve polis tarafından da hakimlerin ve davaların yönlendirildiğini iyi görüyoruz, çünkü işimiz bu bizim, bunun için yetim ve kul hakkıyla büyütüldük biz, yetiştirildik biz…

Bu iş böyle gitmez, gitmiyor ve gitmeyecek, çünkü kasıt var, kasten yapılan işlerle yürütülen bir soruşturma ve dava var, bu yüzden bu işin sonu iyiye varmayacak… Her şey açık, gözlerimizin önünde, kaldı ki çoğuna açık tanığım ben, gizlisi değil…

Buna neden olan, yol açan, yol gösteren elbette polis ama hangi polis?

Bu polis; bizim 1992’de Şemdinli Alan karakolunda birlikte ölümü göze alıp İran’a gittiğimiz polis değil!

Bu polis; birlikte çatışmaya girdiğimizde, “bırak bizi komutanım, vatan için ölelim” diyen polis değil! Bu sözleri birlikte söyleyen ve birlikte duyan polisler hala hayattadır, laf söylediğimiz yok, gerçek…



Bu polis; Van bölgesinde birlikte, 1998-2000’de, birlikte uyuşturucuya karşı mücadele verdiğimiz polis değil!

Bu polis; Vali’ye rağmen, halkımızın mal ve can güvenliği söz konusu olduğunda, omuz omuza verip yasalara uygun görev yapmış olduğumuz polis değil, yıl 2001-2003…

Peki, bu polis kim?

Bu polis; kendi iradesi dışında, ışık evleri deyip, cemaat deyip, abiler ablalar deyip, devletin vermesi gereken imkânları ve yardımı, cemaatten almış olan bir polis ama onun suçu yok, çünkü suç devleti yönetenlerindir, bu polisimizi ona buna muhtaç edenlerindir…

Bu polis; çocukluğundan bu yana, yok gülen cemaati, yok kaplan cemaati, yok şunun cemaati denilerek yuvasından koparılıp devletten gayrısına muhtaç edilmiş olan polistir, onun hiç suçu yoktur, suç polisimizi bu hallere düşürenlerindir…

Bu polis; bu Silivri soruşturmasına alet edilmiş olan polisimizin çoğunluğudur ama bir de azınlık vardır ki onlar bizim polisimiz değil, ABD ve İsrail ajanlarıdır ki kimdir bunlar, bulmak oldukça zordur…

Bu nedenle ve açıkladığım bu gerekçelerle, bu Silivri hukuku elbet bir gün bitecek ve de hak ve hukuk adına haksızlık ve hukuksuzluk yapmış olanlar, elbet yaptıkları bu kötülüklerin hesabını verecektir.

Dileğim odur ki, bizim polisimiz, bizimle birlikte “vatan” diyerek, “bayrak” diyerek, “namus” diyerek canını, çoluk ve çocuğunu, ailesini, her şeyini bir kenara bırakarak kutsal bir vazife uğruna baş koymuş olan bizim polisimiz, bu hesabı verecek olanlardan olmasın!

Varsa eğer içlerinde ne oyuna düştüğünü anlamayan, tez elden bu hatadan dönsün, tez elden özür dilesin kendi anladığı şekliyle, biz onları affederiz…

Türk Milleti’nin gerçek evlatları polisimiz, derhal bir şeyler yapmalı ve bu özrünü bize anlatacak bir yol bulmalıdır, inansın ki biz onu affedeceğiz…

Türk Polisi ihanette olmadığını gösterecek bir şey yapmalı, bir şey demeli, harekete geçmeli, ufacık bir şey ve biz onu yine affedeceğiz…

Biz birbirimizi biliriz, göreceksiniz, Türk Polisi, bizim polisimiz Türk Milleti ve vatanı yolunda ihanete düşmemiş olduğunu mutlaka bir, küçük bir işaretle bize duyuracaktır…

“Aksi halde” demeyeceğim, çünkü aksi hali olmayacaktır, inandığım budur…

Şemdinli’de vatan uğruna birlikte baş koyduğumuz Türk Polisi, vatanı, milleti ve bayrağı yolunda hizmete devam ettiğini gösterir bir özrü mutlaka bize duyuracak ve biz de onu affedeceğiz…



Erdal Sarızeybek

Kaynak:
İhaneti Gördüm( 2008)...

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)