Türkiye’nin Başı Sağolsun


SEVGİLİ okuyucularım, Cuma gecesi neredeyse aynı saatlerde Türkiye’nin iki değerli ve saygın insanını yitirdik.

Onlara kendi alanlarının kahramanları da diyebilirsiniz.

Biri Kıbrıs’ın kahramanı Rauf Denktaş, ikincisi ise futbol sahalarının kahramanı Lefter Küçükandonyadis.

Denktaş olmasaydı, bugün Kıbrıs’ta KKTC değil, Rum kesiminin emir ve kumandasında birleştirilmiş, ezilmiş, yok edilmiş bir Türk toplumu olacaktı.

Türk askeri Kıbrıs’tan çoktaaan çekilmiş olacaktı.

Şu haritaya lütfen bir bakınız! Yukarıda Çanakkale Boğazı hizasından başlayın. Sadece boğazın ağzındaki iki küçük ada, Gökçeada ve Bozcaada bizim. Sonra haritadan izleyip aşağıya doğdu inmeye başlayın. Türkiye’yi kuşatmış olan Yunan adalarını tek tek göreceksiniz:

Midilli, Sakız, İstanköy, Sisam, Rodos…

İzlemeye devam edin ve haritada sağa doğru dönün. Bu kez Kaş’ın karşısındaki küçücük Meis adasını göreceksiniz. Türkiye’nin sadece iki kilometre ötesinde!..Orası bile Yunanistan’a verilmiş.

Biz bu adaları 1912 yılında Balkan Savaşında yitirdik ve ortaya böyle tuhaf bir tablo çıktı. Yenilmiştik, adalar bizden alındı ve Yunanistan’a armağan edildi…Ve ortaya çok ilginç, dünya üzerinde ikinci bir örneği olmayan bu tablo çıktı.

Yukarıdan aşağıya Yunanistan tarafından kuşatılmış bir Türkiye!

Şimdi haritaya bir kez daha bakın ve Kıbrıs’ı görün. Orası da elimizden çıkmış olsaydı, kuşatma tamamlanmış olacaktı!

Kıbrıs olayları 1950’li yıllarda işte bu yüzden başladı. Rum çoğunluk, Türk azınlığı yok etmek, adadan kovup Kıbrıs’ı Yunanistan’la birleştirmek için silaha sarıldı. Çok kanlı olaylar yaşandı.

Türk ordusunun müdahale etmesine ABD ve İngiltere izin vermiyordu. Sonunda 1974 harekatı yapıldı ve kuzeyde bir Türk devleti kuruldu.

***

Bütün bu kavganın, mücadelenin başında her zaman Rauf Denktaş oldu. O kadar ki, Türk hükümetleri ile bile boğuşmak zorunda kaldı.

Özellikle AKP iktidarı döneminde Denktaş’ı saf dışı bırakmak için ellerinden geleni yaptılar.

2004 yılında piyasaya Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Annan planı sürüldü. Bu amaçla her iki tarafta –Rum ve Türk tarafında- referandum yapılacak, iki taraf evet derse ada tek devlet altında birleşecek ve KKTC tarihten silinecekti.

Türk toplumuna neler vaat ediliyordu! Herkesin cebine AB pasaportu verilecek, Avrupa’ya giden iş bulacak, Rum devleti vatandaşı olarak refah içerisinde yaşamaları mümkün olacaktı!

Denktaş bu çirkin tezgaha karşı çıktı. AKP hükümeti KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın yerine Mehmet Ali Talat isimli kendi adamını getirtti.

AKP, Denktaş’ı düşmanı olarak görüyor, onu yok sayıyordu. Bu sözler Tayyip’le Talat arasındaki telefon konuşmalarında bire bir söyleniyordu.

Dahası, AKP iktidarı KKTC’yi Türkiye’nin üzerine parasal yük bindiren bir fazlalık olarak görüyordu. Bugün de öyle.

Sonuçta Türk tarafı referandumda evet derken, iyi ki Rum kesimi hayır dedi ve KKTC elimizde kaldı.

Yunanistan’ın tüm Türkiye’yi denizden kuşatması böylece, AKP iktidarına rağmen Rum kesimi tarafından önlenmiş oldu.

***

Şimdi aynı iktidarın mensupları, onun vefatı sonrasında ardından timsah gözyaşları döküp mesajlar yayınlamak zorunda kaldılar:

“Yazık oldu, çok değerli bir insandı, mücahitti, acımız sonsuzdur…”

Sakın inanmayın, tamamı palavra!

Belki cenaze törenine de katılıp üzgün bir çehreye bürünecekler, aynı masalları orada da da okumayı sürdürecekler.

Denktaş’ı yok etmek, defterden silmek, onun mücadelesini AB ve ABD’nin istemleri doğrultusunda toprağa gömmek için çaba harcayanlar, işte bunlardır.

***

Bir gün Büyükada sokaklarında tek başıma geziniyordum ve arkamdan bir ses duydum:

“Emin Bey merhaba, nasılsınız?”

Dönüp baktığımda karşımda hiç ummadığım birini gördüm:

Efsane futbolcu Lefter!

İnanır mısınız, ilk kez gördüğüm o mütevazı adam bana kendini tanıttı:

“Ben Lefter Emin Bey, futbolcu Lefter…”

“Vay Lefter abicim, tanımaz mıyım sizi…Nasılsınız, ne güzel sizi görmek…”

Ayaküstü biraz konuştuk. Yazılarımı okuduğunu, çok beğendiğini, beni kutladığını söyledi ama bir acelesi olduğu belliydi:

“Kusura bakmayın, köpeğim kaçtı. Onu arıyorum. Evimi tarif edeyim, bana gelsenize…”

Heybeliada vapuruna yetişecektim, gidemedim.

Bu olay sonrasında kendi kendime düşündüm:

“Lefter!..Bizim çocukluk ve gençlik dönemimizin efsane futbolcusu sokakta beni tanıyıp yanıma geliyor. Rüyamda görsem inanmazdım.”

Doğrusunu isterseniz gururlanmıştım…

Onun futbolu ile yatıp kalkardık.

“Ver pasını Lefter’e, o da yazsın deftere” tezahüratı kulaklarımızı çınlatırdı.

Rum asıllı bir futbolcu ama Yunanistan takımına Atina’da yapılan milli maçta gol atan bir büyük insan.

Bizlerden daha Türk…

Ve o insan sokakta beni tanıyıp yanıma gelmiş, kutlamıştı. Gurur duyulmaz da ne yapılırdı?

***

Sevgili okuyucularım, kaderin şu garip cilvesine bakın ki, ülkemizin iki efsane insanını, iki adam gibi adamını önceki gece birbiri ardına yitirdik.

Kaderin garip cilvesinin ne olduğunu soracak olursanız…

Biri, ömrü boyunca Rum’lara karşı mücadele veren özgürlük kahramanı Rauf Denktaş.

Öbürü ise Rum asıllı bir futbolcu, onurumuz, gururumuz, yeşil sahaların kahramanı Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis.

Hep kendi köşesinde yaşayan, bugünküler gibi şımarıklık etmeyen, ölümünden birkaç gün önce Aziz Yıldırım’a mektup yazıp “Hakkınızı helal edin” diyen bir yüce insan.

Birinin cenaze namazı Kıbrıs camisinde kılınacak, öbürünün cenaze töreni İstanbul’da Rum Ortodoks kilisesinde düzenlenecek.

İki törene de katılıp ruhlarına dua etmek isterdim ama ne yazık ki mümkün değil.

Her ikisine de Allah’tan rahmet diliyorum.

Türk milletine çok şey verdiler. Haklarını helal etsinler.

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)