Bir Nostradamus yatıyor Hasdal’da


12 aydır tutuklu olan Kurmay Yarbay Topuz:“Ben gücümü suçsuzluğumdan alıyorum ve hiç kimse tarafından affedilmek istemiyorum…”
İstanbul Şişli’de bulunan Işıkay Hukuk Bürosu’ndan gelen kocaman bir zarf… Merakla açtım; bir mektup ile sayfalarca belge çıktı içinden.
Mektup, “darbeye teşebbüs” suçlamasıyla 12 aydır Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevinde tutuklu bulunan Jandarma Kurmay Yarbay Hüseyin Topuz’dan geliyor. Belgeler de Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü, Fatih İlçe Müftülüğü, TÜBİTAK, İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi resmi kurumlardan gelen ve kendisiyle ilgili iddiaları “çürüttüğü”nü söylediği yazışmaları içeriyor. Hakkındaki iddianamede onun ifadesiyle yazayım; tam “117 adet sahtekarlık” tespit etmiş Topuz. Savunmasında hepsini bir bir ortaya çıkarmış. Velakin “Fatih Camisini bombalayacaklardı” diye haklarında günlerce karalama kampanyası yürüten medya, kör, sağır, dilsiz rolüne bürünmüş savunması karşısında.
Topuz “vicdanımıza” seleniyor ve “Bilgi kirliliğinin yaşandığı, Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik manüplasyon haberlerin üretildiği bu süreçte, sessiz çığlığımızın sesi olun…” çağrısı yapıyor mektubunda:

Kanunlara aykırı bir şekilde sanık yapıldım
“Dava kapsamında hazırlanan iddianame ile Fatih Camisine yönelik eylem planı hazırlamakla suçlanmaktayım. Halbuki sözde çalışmaların hazırlandığı iddia edilen 2002-2003 yıllarında, Kara Harp Akademisinde öğrenim gören henüz yeni yüzbaşı olmuş bir jandarma subayı idim. Darbenin provasıymış gibi gösterilmeye çalışılan seminere katılmadığım gibi, seminerin yapıldığından konuyla ilgili haberlerin basına yansımaya başladığı 2010 Ocak ayında ilk kez haberim oldu.
Soruşturma aşamasında yurtdışı görevinde olduğum için ne kollukta, ne savcılıkta ne de sorgu hakimliğinde ifadem alınmaksızın, sorgum yapılmaksızın kanunlara aykırı bir şekilde sanık oldum; sonrasında da 11 Şubat 2011 tarihinde hukuksuz bir şekilde tutuklandım.
İddia makamı, ifademi almaksızın, hakkımda iddianame düzenlemiş; mahkeme heyeti de maalesef bu iddianameyi kabul etmiştir. Tüm bu olumsuz yaklaşıma rağmen ben yine de suçsuzluğumu ispat etmek zorunda bırakıldım. Tutuklandıktan 7 ay 17 gün sonra ilk defa bir adli makama kendimi ifade etme fırsatı buldum.
Gerek 26 Ağustos 2011 tarihinde mahkeme huzurunda, gerek yazılı olarak sunduğum savunmada, gerekse mahkemeye verdiğim birçok dilekçeyle, suçsuzluğumu kurumlardan aldığım resmi belgelerle ispatladım.
20 Ocak 2010 tarihinden bugüne kadar yazılı ve görsel basında; sürekli bunlar camileri bombalayacak, kendi uçağımızı düşürecek, darbe yapacak şeklinde yayın yapıp, bizleri din düşmanı, hain, şerefsiz, onursuz göstermeye çalıştılar. Bunu yaparken, kim veya kimler tarafından hazırlandığı bilinmeyen sahte dijital verilerde yer alan argümanları kullandılar.
Bizler sürekli aşağılanırken, herkes ama herkes görmemezlikten ve duymazlıktan geldi. Fatih Camisine yönelik hazırlandığı iddia edilen bu sahte planı, mahkeme huzurunda yaptığım savunmada her yönüyle çürütmeme rağmen, bu hususların hiçbiri ne yazılı ne de görsel medyada maalesef yer almamıştır. Bu durumu sizlerin ve kamuoyunun vicdanlarına bırakıyorum.

Ya müneccimim ya dijital veriler sahte
Birkaç örnek verecek olursam; 2002-2003 döneminde hazırlandığı iddia edilen ve TÜBİTAK raporuyla da 2003 yılında oluşturulduğu ifade edilen sahte CD’lerde yer alan sözde “Çarşaf Eylem Planı”nda;
- Bahse konu Fatih Camii ve çevresinde 2005 yılında kurulan kamera sistemlerini, benim 2003 yılında yani 2 yıl önceden bilmem mümkün müdür?
-ASELSAN ve TÜBİTAK tarafından 2008 yılında üretildiği bildirilen Emniyetli Cep Telefonunu, benim 2003 yılında yani 5 yıl önceden plana yazabilmem mümkün müdür?
- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından Meclis Kararı ile 2006-2007 yıllarında ilk defa isimlendirildiği bildirilen sokak ve cadde isimlerini, benim 2003 yılında yani 3-4 yıl önceden hazırlandığı iddia edilen bir plana yazmış olmam mümkün müdür?
- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, TÜBİTAK, Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Fatih İlçe Müftüğü gibi ilgili kurumlardan aldığım, tamamı resmi belgelerle de ispatlanmış olan bu duruma göre, ya ben müneccimim ya da bu sahte dijital veriler en erken 2008 yılı ve sonrasında hazırlanmış gözükmüyor mu? Bu da açık bir sahtekarlığa işaret etmiyor mu?

Avukatlarımız 1500 sahtekarlık saptadı
Şu ana kadar diğer sanıklar ve avukatları tarafından mahkemeye sunulan, yukarıda ifade ettiklerime benzer 1500 civarında sahtekarlık var. Ben sadece tarafıma yöneltilen suçlamaların asılsız olduğunu ispatlayan, bugüne kadar 99 adedi ilgili kurumlarla yapılan yazışmalardan elde edilen resmi belgelerle olmak üzere, toplam 117 adet sahtekarlığı açıkça ortaya koydum.
Ben gücümü suçsuzluğumdan alıyorum ve hiç kimse tarafından affedilmek istemiyorum, yargılanmak ve kanunlar önünde aklanmak istiyorum, bundan da hiçbir zaman korkmuyorum. Bu yargılamanın tutuklu olarak devam ettirilmesini gerektirecek hiçbir hukuki gerekçenin kalmadığını bilmenisi istiyorum.
Suçlamalara mesnet teşkil eden ve benim de ismimin yer aldığı dijital görevlendirme çizelgesindeki 9 kişiden, benimle durumu aynı olan 7 kişi tutuksuz yargılanırken, hatta duruşmalardan vareste tutulmuşken, ben hangi gerekçe ile halen yargılanıyorum? Suçsuzluğumu açıkça ispat ettiğim bu davanın sanığı değil ancak ve ancak mağduru olabilirim.
Tüm bunlara rağmen, ben halen bu ülkede; kaleminden kan, nefret ve kin yerine mürekkep akan, erdemli, onurlu, adaletli ve vicdanlı gazeteciler olduğuna iannıyorum. Sizler vasıtasıyla kamuoyunun doğru bilgilendirilerek vicdanlara ve sağduyuya hitap edeceği umudu ve beklentisi ile en içten saygılarımı sunuyorum.
Hüseyin Topuz Hasdal”



Selcan Taşçı
Yeniçağ

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)