En büyük sorunumuz; Atatürk ve laiklik!


Gerçekten işi zor Türkiye’nin, her gün ortaya yeni ve büyük sorunları çıkarken bir yandan da “en büyük kurtarıcı”sı ve bu ülkeyi Müslüman çoğunluklu diğer ülkelerin düştüğü din ve mezhep kavgalarından bugüne kadar korumuş olan “laik-demokratik” rejimi büyük sorun haline dönüştü.. Güleceğim geliyor ama durum sadece komik değil, “trajikomik”.. Gülerken aynı anda ağlama duygusuna da kapılabilir insan.

HEP ONUNLA KARŞILAŞTIRMA..

Bir ara (oradan buradan birileri) tutturmuşlardı; “Kimse Atatürk’ün arkasına saklanmasın, devamlı ondan söz edilmesin vs. vs” diye.. Pek rahatsız oluyorlardı Atatürk’ün sık sık anılmasından, milyonların “üzüldükleri, çaresiz hissettikleri” anda Anıtkabir’e koşmasından, hatta 10 Kasım’lardan bile.. Sonra bir baktık bu şikayeti tekrarlayanlar nedense her fırsatta (olumlu ya da olumsuz şekilde) Atatürk’ü anar ya da her karşılaştırmayı onunla yapar olmuş.. Hani “bugünkü özgür yaşamınızı, ona verip veriştirdiğiniz vızıldamalarınızı bile borçlu olduğunuz kişiden” söz etmek istemiyordunuz, niye hep dilinizde?

Sanki Atatürk Müslüman veya dindar değilmiş, (konuşmalarında sık sık dini vurgulamasına, Kur’an tefsirleri yaptırmasına rağmen) dine saygı göstermemiş, Meclis’i namazlarla, dualarla açmamış gibi; “Atatürk’ün dindar versiyonu”, “Atatürk gibi ‘kendine benzer vatandaş yaratma’ çabası” benzeri tanımlar yapanlar mı istersiniz.. (Keşke Atatürk’ün ‘kendine benzer vatandaş yaratma’ çabası olsaymış.. Zira yaptıklarından çıkan sonuca bakınca ‘bir şeyi yalnızca istemesi’ yetiyormuş gördüğümüz gibi..)

VİZYONUNU DA BEĞENMEDİ ARKADAŞLAR!!

Vizyonuyla o gün ve bugün dünyayı kendine hayran bırakan benzersiz bir devlet adamının vizyonunu “laiklik diye tutturmasa kim bilir ne iyi olurdu” diye eleştiren ve “kendi fikrini daha çok beğenen” mi istersiniz.. (Her demokratik ülkede “devlete, siyasete, eğitime ‘din istismarı’nın, ayırımcılığının karışmaması, devletin her din ve inanca, her dinin sembolü, eğitimi, ibadetine eşit mesafede durması” anlamındaki laikliği getirip sadece “türban” a endeksleyeceğimizi, “dindar kadın”ı bile sadece ona göre tanımlayacağımızı, laikliği “devlet alanlarında türbanı engelleyen rejim” tarifine getireceğimizi ve üstelik insanları da bu tanıma inandırıp “laikliği tu kaka ilan edebileceğimizi” tahmin edememiş bak burası doğru.. Şimdi “laiklik” artık “gerçek anlamıyla” kavram olarak da tarihe karışmakta, bundan sonraki gelişmeleri görünce “ne iyi” nasıl olur, hepimiz anlayacağız.)

ACİZ, BUNU SÖYLEYENDİR!

Ortam nasılsa müsait oldu diye çıkıp “Efendim aslında Atatürk’ün ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ sözü barışın değil, acziyetin ifadesidir” sözleriyle bugün “bölelim de büyük bir kısmını biz alalım” dedikleri ülkeyi kurtaran kahramana ‘acziyet’i yakıştırabilen saygısızlar mı istersiniz..

İnternet sitelerinden bile O’nun fotoğraflarını kaldıran valilikler, annesinin büstüne bıyık çizenler mi istersiniz.. Anayasa’dan “Atatürk ilke ve devrimleriyle ilgili maddelerin çıkarılmasını” mı.. Hepsi var, fazlası var eksiği yok yani..

Ama ne yapılırsa yapılsın bu gayretler diğer ülkelerin gözünde bile “tuhaf ve anlaşılmaz” olmanın ötesine geçmeyecek ve büyük çoğunluğun Atatürk sevgisi, saygısı, takdiri, bağlılığı azalmayacak.. Her an onu anmaktan kaçamayanlar da böyle olacağını açıkça gösteriyor zaten, zahmete gerek yok!

(NOT: Anayasa’dan aynı zamanda “laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen vatandaşlar yetiştirilmesi” bölümü de çıkarılıyormuş. Buna neden gerek görüldü acaba? Rahatsız edici bulunan “laik” mi, “sosyal” mi, “hukuk” mu, “Türkiye Cumhuriyeti” mi, yoksa hepsi mi, anlaşılmıyor? Anayasa tüm topluma ait olduğuna göre açıklanmalı ve tartışılmalıdır bence.. Tabii Türkiye hala “hukuk devleti” ise!)

*****


Lisede evlilik ve Şehir Tiyatroları!

Bu konuları birbirinden ayırmak zor arkadaşlar.. Neden derseniz, yapılan her şey, tüm gelişmeler “sanat”tan “eğitim”e, “yargı”dan, “medya”dan, “iş dünyası”ndan, insanların “yaşam tercihleri”ne, “din ve inanç”tan “spor”a kadar her alana “siyasi müdahale”dir. Herşeyi “tek el” den yönetme ve yönlendirmedir de ondan..

Toplum bu saydıklarım arasında “baskı gören ilk gruplar”a, mesela “medyaya açıkça yapılan müdahaleler”e, mesela “yargı bağımsızlığının tümüyle yok edilmesi”ne, iş adamlarına, STK’lara yapılan siyasi baskılara, yargının “hukuk kurallarından ayrılmasına” tepkisini gösterebilseydi, herşeye susup kenara çekilmeseydi sıra bu kadar kolayca eğitime, sanata ve her konuya gelemeyecekti ama gelmiş bulunuyor. Geçmiş olsun.

ELİTLER, DESPOTLAR..

Bugün Şehir Tiyatroları gibi “devletin Anayasa’da da belirtildiği şekilde sanatı teşvik etmesi ve desteklemesi, halka ‘sınırlı imkanla da sanat izleme’ imkanı sunması” amacıyla da kurulmuş olan köklü bir kurumu özelleştirmeye kalkmak ve “istediğimiz oyunlara sponsor oluruz” demek “fırsat eşitliği” ni bile ortadan kaldırarak bu tiyatronun yok olmasını sağlamak demektir.

Demek ki Şehir Tiyatroları’nı alan kişi iktidar partisinin suyuna giderse (veya istenen kişiler ise), oyun seçme işinde “muhafazakar sanat” devreye girerse sponsor olunacak, aksi takdirde devlet Tiyatro’yu desteklemeyecek. Sanatta “muhafazakar” diye bir anlayışın olamayacağı gerçeği de unutturularak bu hatayı halka “elitler, despotlar, muhafazakarları aşağılıyorlar” şeklinde empoze etmek, böyle bir konuda bile tribünlere oynamak gerçekten kabul edilir durum değil.. Türkiye’de artık her konu “elitler, muhafazakarlar, aşağıladılar” üçgenine mi bağlanacak, “elit=seçkin” sözcüğü sanatçının bile suç gibi yüzüne mi çarpılacak, bu mudur yani?

Peki “Hükümet üyeleri ve ailelerinin elit olmama nedenleri” nedir, sanatı mı sevmiyorlar?

SÖZLEŞME SİZİ DURDURUR!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yenilediği lise yönetmeliğinde “liseye devam ederken evliliğe izin verilmesi” ile ilgili değişiklik de “iktidarın kendi görüşünü eğitime, gençliğe empoze etmesi”dir. Çocuk yaşta evlilik sorunu zaten mevcut olan bir ülkede bunu teşvik etmek, evlilik yaşını 15-16’ya çekmektir. Ama bir şeyi unutmuşlar; altına imza attıkları “Uluslar arası Çocuk Hakları Sözleşmesi”ni..

Bu sözleşmeye göre “18 yaş altı” çocuk sayılır ve sözleşme onları bağlar, engeller. Devam edeceğim.

Ruhat Mengi
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)