Gazetecilik üzerine...


GEÇENLERDE gençten bir arkadaş aradı; dergi çıkarıyorlarmış, bir yazı istedi. Yazacağımızı söyledik, o kadar ısrar etti ki, “Bari sana bir gazetecilik fıkrası anlatalım” dedik, kabul etti ama bir de şart koştu:
“- Sizin de en beğendiğiniz, sevdiğiniz fıkralardan biri olsun!”
Ne güzel değil mi, seçip beğenmeyi de bize bırakıyor...
* * *
AKLIMIZA maden ocağı faciasına giden nöbetçi genç muhabir geldi.
Yazı İşleri Müdürü fırtına gibi içeriye girmiş:
“- Kim var?”
Garibim tek başına oturmuş, bütün masalar boş...
Yazı İşleri Müdürü beğenmemiş, çünkü biraz önce haber gelmiş. Bilmem nerede maden ocağı çökmüş, işçiler içeride kalmış, facia!
* * *
YAZI İşleri Müdürü’nün elinin altında başka kimse yok!
“- Gel buraya” demiş, “Hemen git nöbetçi şoförü bul, kaza yerine yetiş, teleksle haberi yazdır.”
* * *
GENÇ gazeteci uçuyor, böyle önemli bir göreve gönderiliyor...
Kaza yerine adeta uçup yetişmişler; felaket, facia, hemen postaneye koşmuş, başlamış yazmaya:
“- Kaza yerine geldim, facia, çocuklar babalarını arıyor, kadınlar kocalarını, analar oğullarını...
Ağlayan, sızlayan, dövünen, herkes çaresiz.
Yavaş yavaş hava ağarmaya başladı, güneş doğuyor...
Tam karşımızdaki dağın tepesine Tanrı oturmuş, bu faciayı seyrediyor. Durum vahim, bilginize...”
* * *
YAZIDA her şey var ama haber yok. Kaç kişi kurtulmuş, kaç kişi ocakta, daha önce böyle bir kaza olmuş mu? Kurtarma ekipleri geldi mi?
* * *
YAZI İşleri Müdürü’nün tepesi atmış, cevap göndermiş:
“- Sakın facia yerinden ayrılma. Dağın tepesindeki Tanrı’yla git konuş, mümkünse birlikte bir fotoğraf çek gönder.”
Evet, bu bir fıkra ama, hâlâ bazı haberleri okuyunca, o günkü genç gazetecinin akranlarını görüyorsunuz.
* * *
MEHMET Y. Yılmaz (Hürriyet) kaç pazartesidir, hep aynı soruları soruyor:
“- KPSS sorularını çalıp dağıtan organize suç örgütü yakalandı mı?
Bülent Arınç’a suikast planlayan bazı subayların yakalandığını duymuştuk, aradan iki buçuk yıl geçti, ordunun kozmik odası bile arandı.
Suikast iddiası palavra mıydı, yoksa suçluları koruyan biri mi var?
Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri ne âlemde?”
* * *
DİPNOT: Halk arasında özellikle hiciv ustalarını taklit edip onlara benzetme yapma huyu vardır... Şair Eşref’i, Neyzen Tevfik’i, Ziya Paşa’yı, Nigar Hanım’ı taklit edip benzettiklerini sananlar... Piyanist Fazıl Say’a da sosyal medyada dolaşan ve Ömer Hayyam’a atfedilen bir kıta yüzünden dava açılacakmış. Az çok biliriz, Ömer Hayyam’ın öyle bir kıtası yoktur, uyduranlar yakıştırmışlar. Ve siz Türkiye’yi sabahtan akşama “piyanist” yetiştiren “Fazıl Say”ların memleketi mi sanıyordunuz? Kırk yılda Fazıl Say gibi biri çıkıyor, onu harcayacağız. Meğer ne verimli, ne velut bir ülkeymiş bu memleket...

Hasan Pulur
Milliyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)