Ankara'da yaşananlar komedi mi, rezalet mi?


SEVGİLİ okuyucularım, bu iktidar döneminde her gün ilginç olaylara tanık oluyoruz. Bunun bir komedi mi, yoksa rezalet mi olduğuna siz karar verin.
Filistin’de Hamas isimli bir İslamcı terör örgütü var.
Bunun Halid Meşal kod isimli bir başkanı var.
Bu herif Türkiye’yi pek sever! AKP döneminde sık sık uğramaya başladı .
Tayyip’le vesaireyle görüşmeler yapar.
Halid önceki gün yine Ankara’da idi. Tayyip tarafından Başbakanlık Konutu’nda kabul edildi ve birlikte iftar sofrasına çöktüler. (İçlerinden biri oruçlu değildi, hangisi olduğunu bilin bakalım!)
Tayyip ondan Esad’ın devrilmesi konusunda yardım istedi.
Halid şimdi bizimkilerin adamı oldu çünkü ondan medet umuyorlar.
Ama 2006 yılında durum böyle değildi.
Şimdi o günlere dönelim .
AKP-Hamas işbirliği yavaş yavaş kuruluyordu. Terörist Halid Meşal adamlarıyla birlikte Ankara’ya geldi.
O günlerde Tayyip yine Başbakan.
Dışişleri Bakanlığı koltuğunda ise büyük devlet adamı Abdullah oturuyordu.
Hamas ekibinin Ankara ziyareti çok gizli tutulmuştu. Ancak ABD ve İsrail bu geziyi önceden öğrendiler. ABD’li yetkililer hemen Tayyip ’i aradılar:
“Sen ne yaptığının farkında mısın? Dünyanın en önde gelen teröristlerinden birini Türkiye’de ağırlamaya kalkışıyorsun.”

Olayı bu aşamada gazeteciler de öğrenmişti. Dışişleri Bakanlığı onlara “Aman bu ziyareti yazmayın” diye ricada bulundu.

Tayyip dersini almıştı. Ancak ne yazık ki, Hamas heyeti bu sırada Ankara’ya inmiş bulunuyordu. Hükümet ne yapacaktı, nereye kaçacaktı!

Bu kez resmi bir açıklama yapıldı: “Hamas lideri Sayın Halid Meşal Türkiye’ye hükümetimizin değil, AKP’nin davetlisi olarak gelmiştir!”

Tayyip onlarla beraber görünmek istemiyor ve heriflerden fellik fellik kaçıyordu. Onları kabul etmekten -ABD ve İsrail’in uyarıları üzerine- vazgeçti.
Daha doğrusu, vazgeçirildi. İsrail’in tavrı netti:
“Siz bizim teröristlerle aynı masaya oturursanız, biz de sizin teröristiniz PKK için aynı uygulamayı yaparız.”

Ankara’ya yaka bağrı açık gelen terörist kafilesi, Devlet Konukevi’nde kalıyordu.
Herifleri oraya kimse görmesin diye garaj kapısından buyur ettiler, garaj kapısından çıkardılar. Komedi ya da rezalet devam ediyordu.

Halid Meşal 16 Şubat 2006 günü
AKP Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenledi! Kürsünün arkasındaki AKP yazısıyla ampul işareti ekranlarda görünmesin, ABD ve İsrail kızmasın diye örtülerle kapatılmıştı.

Halid konuşuyor, bizimkilere yağ çekiyordu. Tam bu sırada kendisine bir not iletildi, “Soru sormak yok” diyerek acele tüydü. Orada bulunan Dışişleri Bakanı Abdullah da aynı şeyi yaptı. Söylendiğine göre bizim Abdullah onlarla Dışişleri Bakanı kimliği ile değil, AKP milletvekili olarak görüşmüştü!
Sonradan öğrenildiğine göre o toplantılarda Abdullah, terör örgütüne baba nasihatleri vermişti: “Silahları bırakın, İsrail’i tanıyın!”
Bu fiyasko ziyareti Türk ve dünya kamuoyundan gizlemeye kalkışmışlar, hadise ortaya çıkınca “Daveti hükümetimiz değil partimiz yapmıştı” yalanına başvurmuşlardı.
Ancak olay henüz bitmemişti. Terörist kafilesini Esenboğa’da VIP ’ten karşılamışlar, ziyaret ortaya çıkınca Devlet Konukevi’nin garaj kapısını kullanmaya başlamışlardı!
Şimdi olayın son aşamasına bakalım!

Gizli ziyaret bitmişti. Kafile Ankara’dan ayrılmak üzere Esenboğa’ya gidiyordu.
Şu rastlantıya bakın ki, aynı anda İstanbul’a gitmekte olan Tayyip de Esenboğa yolunda idi!

ABD ve İsrail’den fırçayı yemiş, azar işitmiş ve herifleri kabul edip görüşmemişti.
Havaalanında Halid ’le yüz yüze gelse el sıkışıp konuşmak zorunda kalacak ve işin cılkı daha beter çıkacaktı.

O halde ne yapacaksın? Terörist kafilesinin uçağa senden önce binip gitmesini bekleyeceksin. Bu durumda
Tayyip ne yaptı?

Biraz zaman geçirmek için konvoyunu havaalanı yolunda durdurup bir mağazadan içeri girdi.

Mağazada bulunanlar şaşırmıştı.
Tayyip hal hatır soruyor, lafı uzattıkça uzatıyordu. Bir süre sonra, Esenboğa’ya gönderilen korumalardan haber geldi:
“Paket gönderilmiştir Sayın Başbakanım, arz ederim.”

Herifleri VIP ’ten karşılayanlar, ABD ve İsrail tepki koymasın diye, aynı kafileyi havaalanının kargo kapısından postalamışlardı!
İşin ilginç bir yanı daha vardı. Olay ortaya çıkınca bizimkiler açıklama yapmak zorunda kalmıştı:

“Biz ona nasihat verdik, terörü ve silahları bırakın ve İsrail’i tanıyın dedik! Çok da iyi oldu, bizden çok şey öğrendiler!”

Fakat kod adı Halid Meşal olan adam
Ankara’dan doğruca Tahran’a uçtu ve orada demeç verdi:
“Direnişimiz aynen devam edecektir.”

Demek ki bizim hacıfışfışların nasihatleri boşa gitmişti.
Ben olanları yazmıştım, Abdullah açıklama yaptı:
“Bunları yazan gazeteciler yabancı servislerin (yani yabancı istihbarat örgütlerinin) ve yabancı diplomatların dolduruşuna gelmiştir!”

Bu komedinin, bu rezaletin ardından birkaç yıl geçti… Ve Tayyipgillerin direktifleriyle, Mavi Marmara gemisi yola çıkarıldı. Gemiye, İslamcı terör örgütü Hamas’a iletilmek üzere malzeme doldurulmuştu.
İsrail komandoları Akdeniz’in ortasında gemiyi bastı ve dokuz vatandaşımız öldürüldü.
Böyle olacağı, İsrail’in bu girişime izin vermeyeceği çok önceden belliydi.
O gemide Hamas ve şeriatçılık uğruna öldürülen insanlarımızın tüm günahı vebali, özellikle Tayyip’in boynunda asılı durmaktadır. Kendi siyasi oyunları doğrultusunda onları ölüme göndermiştir.

Evet, 2006 yılında Türkiye’ye çağırdığı Halid Meşal ’la konuşmaktan korkan, onu Esenboğa’nın kargo kapısından şutlatan Tayyip , önceki akşam bu herifle iftar sofrasına çöktü.
( Tayyip ’in sağlık durumu nedeniyle oruç tutup tutmadığını bilemiyoruz. O ayrı bir konudur.)

İftar sofraları artık siyaset sofralarına dönüştü. İç ve dış siyaset oralarda biçimleniyor, siyasi görüşme ve pazarlıklar görkemli iftar sofralarında ayarlanıyor. İslamcı terörist Halid’le birlikte Tayyip’in sofrasında yer alanlar arasında Osmanlı Hariciye Nazırı Ahmet, MİT Müsteşarı falan da vardı.
Demek ki artık devir değişmişti!

Tayyip, Halid ’den eskiden olduğu gibi kaçmıyordu. O kadar ki, Ahmet ’e emir verdi:
“Halid buraya senin makam aracınla gelip gitsin…”
Ve devletin korumaları eşliğinde gelip gitti!

İşin ilginç yanı, bu İslamcı teröristle yapılacak görüşme, Tayyip ’in basına açıklanan resmi programında yine yer almıyordu!

Bu yazıda size Türkiye’den bir olayı anlattım. Başta da belirttiğim gibi, şu soruya siz yanıt vermelisiniz: Komedi mi, rezalet mi?

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)