CHP'de işbölümü


CHP'liler için Kemal Kılıçdaroğlu; şu an seçeneksiz genel başkandır. Onun özgürlükçü ve hoşgörülü yapısı; Türkiye'nin siyaset yapma geleneğine pek uymuyor. Çünkü; padişah kimlikli lider arayan toplumuz. Buna karşın Sayın Kılıçdaroğlu; her kurultaydan daha da güçlenerek çıktı. Ayrıca son kurultayda daha tutarlı ve temsil gücü çok daha yüksek bir Parti Meclisi oluştu.
Genel başkanın; tabanın işaretine dikkat ederek görevlendirme yapması; partiyi daha da kuvvetlendirecektir. Örneğin, bu partiye oy veren kesimlerde Haluk Koç'un bir karşılığının olduğu sandıktan yansıdı. Adnan Keskin de öyle. Murat Karayalçın, hiç kuşkusuz ki saygın ve sevilen bir isim. Yerel yönetimler gibi belalı bir alanın böyle güvenilen bir tecrübeye bırakılması olumlu sonuçlar yaratabilir.
Bir bölüm paritili tarafından eleştiriliyor olmasına karşın; Kürt realitesinin topluma anlatılmasında Sezgin Tanrıkulu önemlidir. Kendisi, büyük toplumun duyarlılığını da dikkate alırsa, toplumda daha fazla karşılığı oluşur.
Muhammet Çakmak listeye girememiş olsa da Sayın Kılıçdaroğlu ondan yararlanmaya devam etmelidir. CHP'liler; Sayın Çakmak'ın fikir özgürlüğünü de savunurlarsa; inandırıcı hale gelirler.
***
CHP, devleti kuran parti ise o devletin varlığının devam etmesini de sağlayan partidir. Ama devleti sivilleştirerek bireyin yaşam kalitesini artırmak gibi bir görevi de vardır. Bu hedefte temel çizgi; 'laik yaşam tarzı'nın devam etmesini sağlamak olmalıdır. Hedef bu olunca da CHP Türkiye'nin bütün sorunlarını çözmeye talip olacaktır. Ama etnik ve dinsel ayrışmaya yol açmayacak bir bakış açısıyla...

DHKP-C'YE ÖĞÜT
Bu örgütten olduğu söylenen iki kişi, polis Zekeriya Yurdakul'u yemek yerken vurup öldürmüşler. Sonra kendileri de öldürüldüler.
Yazık değil mi?
DHKP-C demek, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi demek.
Bu örgütün kurulması, 1970'lerin başlarına kadar gidiyor. İşin içine Mahir Çayan ve arkadaşları da giriyor.
İtiraf edeyim ki bir zamanlar ben de az çok Devrimci Gençlik örgütüne sempati duydum. 60'ların sonlarında başlatılan o mücadelenin içinde az çok yer aldım.
Ama elimde hiç silah olmadı. Kimseyi öldürmeyi aklımdan geçirmedim. 1972'de Kızıldere'de öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşları için ağıt bile yaktım.
Ama onlar 1972'de kaldılar.
O günkü sol mücadele büyük ölçüde halka dayanmak amacındaydı.
Ve onlar, yemek yiyen bir polisi vurmak gibi bir işi akıllarına bile getirmiyorlardı.
***
Biliyorum ki bu eylemi yapanların da kendilerine göre gerekçeleri vardır.
Lakin; sol hareketin artık 'silahlı eylem' ile bir yere varması mümkün değildir.
Zaman değişti, zihniyet değişti, toplum değişti.
Taban kaydı gitti.
Şimdi dönem; demokratik mücadele dönemidir.
***
Tahmin ediyorum ki; 'Bize fırsat vermiyorlar. Demokratik mücadele etmek istediğimizde de polis tepemize biniyor.' diyorsunuz.
Haklısınız.
Ama demokratik mücadele böyledir.
Zordur.
Sabır ister; çok emek ister.
Bir fidanı yıllarca bakıp büyütmek gibi bir iştir.
Ama meyve yiyecek iseniz... Mutlaka böyle yapmanız gerekir.

KANAL TÜRK'E YAKIŞTI
Kanal Türk televizyonunda Telegol diye güya bir spor programı vardı.
Ama bu programdaki sunucu da konuşmacılar da büyük ölçüde Fenerbahçe ile uğraşıyorlardı.
20 Şubat 2012'de bu köşede 'Kolay Gelsin Serhat Ulueren' başlığıyla yayımladığım yazıdan sonra Telegol'ün balonu patladı ama yönetim sanıyorum ki sözleşme gereği programı sürdürdü.
Şimdi bu palavracı ve iftiracı ekibin Kanal Türk'ten kovulduğu anlaşılıyor.
Sayın Akın İpek gibi inançlı ve düzgün bir işadamına da yakışan budur.
Gitsinler; onlar fitnelerini başka bir yerde yaymaya devam etsinler.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)