‘Erdoğan Değişti’ Geyiği...


“Sayın Tayyip Erdoğan’ın son bir yıldır, Başbakanlığının ilk sekiz yılından daha farklı tavır içine girdiğini söylemek herhalde yanlış olmaz” diyor Tarhan Erdem “Erdoğan! Nereye, Ne Kadar?” başlıklı yazısında dün ve şöyle devam ediyor:

“Davranışı çelişkiler içinde; konuşmaları eskisinden daha haşin ve hırçın! Demokrasiyi ve laikliği hayallerine engel görüyor; ilkellikten destek arıyor!”

Ne zaman “tekerleğin keşfi” babında böyle bir Erdoğan eleştirisi okusam; elimde değil… Kimyam bozuluyor.

“Acaba iki Erdoğan mı var?” oluyorum.

Biz başka; bu ve benzer satırların yazarı olan ciddi kamuoyu önderlerimiz başka ülkelerde mi yaşıyor?

Üstteki yazarın değerlendirmelerine bakarsanız, Erdoğan “son bir yılda” beklenmedik bir değişimden geçmiş…

Konuşmaları hesapta olmayan şekilde haşinleşmiş ve hırçınlaşmış…

Demokrasi ve laikliği… Son bir yılda radikal bir değişimle… “Hayallerine engel” görmeye başlamış…

El insaf!

Bu arkadaşlar galiba sonuna dek böyle gerçek algısına hükmedebileceklerini sanıyorlar.

Bir şeyi ne kadar çok söylerlerse; gerçek o olacakmış gibi bir hava yaratıyorlar…

RTE, düne dek çok başarılıydı. Demokrasi ve özgürlüklerin umudu olmuştu…

Sonra U dönüşle birdenbire raydan çıktı ve değişti.

Bu kadar destekten yoksun bir analiz olabilir mi?

Erdoğan, hatırladığım kadarıyla daha başbakan olur olmaz ayağının tozuyla genç bir gazeteci arkadaşımızı “Ağzın leş gibi içki kokuyor!” diye herkesin içinde azarlamış ve aşağılamıştı.

AB turları başında zinayı suç yapmak istemiş; bunun için harekete geçmişti…

Başbakan’ın zihin haritasını ilk andan faş eden ve farklı yaşam tarzlarına, medyaya, kadın erken eşitliğine bakışını/yaklaşımını özetleyen; ‘perşembenin gelişini çarşamba’dan haber veren bu örnekler; Erdoğan’ın yola çıkarken tavrını ortaya koyan çıkışlardı…

Musa Kart’a “kedi karikatürü” yüzünden dava açmasının tarihi, 8 yıl önce Mayıs 2004’tü.

Penguen dergisine “Tayyipler Âlemi” karikatürü için açılan dava tarihi 2005; Leman’a açılan karikatür davası tarihi 2006 idi.

Ancak her nedense bu arkadaşlar.. en masum “karikatüre” dahi dava açan bir Başbakan’ın; “demokrasi” sözcüğü ile yan yana gelemeyeceğini anlamak istemediler.

Başbakan’ın birinci döneminde daha, gariban bir çiftçiye “Ananı al da git!” fırçası çekmesi; nedense AKP liderinin “haşinlik” ve “hırçınlık” hanesine yazılmasına yetmedi…

Örnekler çoğaltılabilir…

Alis harikalar diyarından notlar…

Şimdi birden “Alis Harikalar Diyarında” kıvamında yorumlar okuyoruz…

Aniden “ışığa uyanan” “yetmez ama evet”çi takım; Başbakan’ı “özgürlükler ve tolerans noktasında” eleştirmeye başlıyor…

Denge-fren mekanizmalarının yitirilmesinde dönüm noktası olan 12 Eylül referandumuna “evet” demekte beis görmeyen Hasan Cemal iş işten geçtikten sonra bugün, “Özgürlük insanlara duymak istemedikleri şeyleri söyleyebilmektir”; “Aykırılığa yaşam hakkı, demokrasinin önkoşuludur!” yazıları karalıyor…

O Hasan Cemal ki…

Vaktiyle… Tayyip Erdoğan’ın demokrasiye olan bağlılığını çok kesin bir dille sorgulardı…

Aşağıdaki şu satırlar Cemal’in 27. 3. 1999 tarihli yazısından:

“Tayyip Erdoğan demokrasiden yana mı? Öyle diyor.

Demokrasiye inanıyor mu?

Şu sözler onun: ‘Demokrasi amaç mı, araç mı? Burada bizim kesin bir ayrılığımız var. Biz diyoruz ki demokrasi amaç değil, araçtır.’

‘Referansımız İslamdır.’

‘Referansımıza ters düşen kanunlar kalkacak.’

Tayyip Erdoğan’ın bu görüşleri Milliyet gazetesinde Nilgün Cerrahoğlu’yla yaptığı 14 Temmuz 1996 tarihli konuşmasında yer aldı…

Laik düzen olmaz diyor. Dinle devlet ayrılmaz diyor. Devlet ve toplum dini esaslara tabi kılınır diyor. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın bütün bu görüşleriyle laik cumhuriyete inandığını söyleyebilir misiniz?

Sanmıyorum.

Demokrasiye inandığını söyleyebilir misiniz?

Sanmıyorum…

Bu zihniyet dünyalarında demokrasi, öyle anlaşılıyor ki, küfür düzeni sayılıyor. Ama aynı zamanda bu kafaların bir kurnazlığı var: Demokrasiyi bir araç, bir ara istasyon olarak kullanmak.

Tıpkı Naziler, komünistler gibi...

Bir zamanlar onlar da çok partili demokrasiyi amaçlarına vardıktan sonra çöp tenekesine atılacak bir alet olarak görmüşlerdi.

Tayyip Erdoğan da öyle mi?

Açıkça söylediklerine bakınca, onun da demokrasiye inanmadığı, kerhen kabullendiği anlaşılıyor.

Yanlış mı düşünüyorum?..

Tayyip Erdoğan’ın beni bu konuda tersine ikna etmesi lazım. Yoksa benim kendisiyle ilgili bazı temel yargılarımı değiştirmem çok güç...”

Ama sonra ne olduysa oldu, Hasan Cemal… 1999-2002 arasında, Erdoğan’ın “değiştiğine” ikna oldu/edildi.

Erdoğan’ın sihirli bir dokunuşla demokrasiye devşirildiği varsayıldı.

O değişimden -nedense- şimdi Başbakan’ın sürpriz biçimde geri adım attığı düşünülüyor…

Erdoğan halbuki her zaman durduğu yerde duruyor…

Sürekli değiştikleri için zaman zaman tanımakta güçlük çektiğimiz dostlarımız ise... “kendi değişimlerini” anlatmak yerine her seferinde “Erdoğan değişti” demeyi yeğliyorlar.

Buradan devam…

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)