Hüseyin Aygün'ü hedef almanın gizli nedeni...


Hüseyin Aygün’ün siyasi geçmişini satır satır şöyle sıralıyor Zeynep Gürcanlı;

“Tunceli’nin Erdoğdu köyünde doğdu, Hukuk Fakültesi’ni bitirdi...

Devrimci bir geçmişten geliyor...

Daha önce inandığı ve savunduğu değerler nedeniyle hapis yattı...

En çok öne çıkan vasfı bir insan hakları aktivisti olması...

Tunceli Barosu’nun kurucularından...

Siyasete girmeden önce Tunceli Barosu’na kayıtlı avukattı...

Avukatlık kariyerinde de insan haklarının öne çıktığı davalarda yer alan bir isim oldu...

Köylere dönüş ve siyasi davalarla adını duyurdu...

En çok hatırlanan hukuki mücadelesi; Dersim olaylarında liderlik yapmış kişilerin mezar yerlerinin açıklanması konusunda verdiği hukuki mücadeledir...

***


Zazaca ilk gazeteyi çıkartan kişiydi...

‘Dersim katliamının sorumlusu Devlet ve CHP’dir’ diyerek ve ‘Atatürk’ün de olaylardan haberdar olduğunu’ söyleyerek partisi CHP’yle arasında ciddi sorun yaşadı...

CHP ile ters düştü bu çıkışıyla ve parti bu açıklamalarından dolayı Aygün‘den savunma istedi...

‘Alevilik bir dindir’ diye açıklama yaptı...

İktidar partisi AKP’den büyük tepki aldı...

CHP içinden de bu açıklamaya karşı açıklamalar yapıldı...

Kılıçdaroğlu ‘Alevilik bir din değil bir inançtır... Müslümanlığın parçasıdır...’ diyerek Hüseyin Aygün’e karşı çıktı...

‘Kürtçe seçmeli ders olarak kalmamalı ana dilde eğitim olmalı... Ayrıca Zazaca, Arapça, Lazca seçmeli dil olarak müfredata girmeli...’ dedi...

Uludere olayından AKP’yi çok ağır bir şekilde sorumlu tutunca iktidar partisinin eleştirelerinin hedefine oturdu...”

***


Hüseyin Aygün’ün siyasi duruşu ve kişiliği, partisi CHP’ye de, iktidar partisi AKP’ye de, muhalif bir çizgidir...

Bir insan hakları aktivistinin çizgisini benimsemiştir...

PKK milli iradeninin temsilcisi bir milletvekilini kaçırırken onun “insan hakları aktivisti” yönünü düşünmüş olmalı...

Olayın manşeti ve duyarlılık gösterileceği yeri, “Milli iradenin bir temsilcisinin kaçırılması olsa da”, “insan hakları aktivisti bir milletvekilini kaçırarak PKK ne mesaj vermek istiyor” sorusu akıllardan uzak tutulmamalıdır...

Uluslararası kamuoyu üzerinde, barış ve insan hakları dernekleri nezdinde, prestijli bir ismi seçti PKK...

Bunun bir anlamı olmalı...

Hüseyin Aygün’ün Dersim’den başlayarak, Kürtçe ana dilde eğitim, Alevilik, Dersim katliamından devletin ve CHP’nin sorumlu tutulması isteği ve insan hakları aktivistliği düşünüldüğünde bu eylemin sadece bir milletvekili kaçırma eylemi olmadığı görülecektir...

PKK, Hüseyin Aygün gibi, teröre karşı olup, siyasi konulardaki duruşuyla “dünya kamuoyu üzerinde insan haklarından yana olup, devletin resmi söylemlerinin karşısında duran bir milletvekilini” hedef seçiyor...

Acılı eşi, “Kocam kaçırılacak en son kişidir” diyor, ve ekliyor:

“O hep barış için çabaladı...”

***


Acılı eşin bilmediği gerçek şudur:

Bu olaylarda barış için en fazla çaba gösterenler, en duyarlı gözükenler, her tarafı dinlemeye en çok meğledenler ve hedef olacak en son kişi diye düşünülenler genelde ilk hedef olurlar...

Hrant Dink barışın en aktif savucusu değil miydi?..

Abdi İpekçi her gün onlarca insanın öldürüldüğü ülkede, barıştan ve uzlaşmadan yana en fazla yazı kaleme alan başyazar değil miydi?..

12 Eylül askeri darbesine giden olaylar zinciri Abdi İpekçi’nin hunharca öldürülmesiyle başlamıştı...

Hrant Dink suikastı da, sonradan ortaya çıkacağı gibi, başka “gizli planların ilk ayağıydı...”

Barışı ve uzlaşmayı savunanlar verilecek mesajda ilk hedeftirler...

Karanlık emeller, “toplumsal uzlaşının ve ideallerin sembolü isimler üzerinden” yürütülür...

Uğur Mumcu suikastının arkasında neler olduğu bir muamma gibi gözükse de “karanlık bir planın yürürlüğe konduğu” aşikardır...

***


Karanlık planlar “en uzlaşmacı ve barışı isimlerin” üzerinden yapılır ki toplumsal umut Kaf Dağı’nın arkasında kalsın...

Hüseyin Aygün‘ün özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum...

PKK, arkasında “karanlık planların da olduğu anlaşılan topyekün bir savaş” haline giriyor...

Hedefi tahmin etmek zor değil...

Arkasında biriken güçleri de...

Bu oyunu bozmak zorundadır Türkiye...

*****


GÜNÜN ANLAMLI SÖZÜ

NASIL AFFEDERİZ?..


“Dikkat etmemiz gereken nokta, gölgemizin sadece bir nedenden doğduğudur...

Sevginin gittiği bir anda -sizin öyle düşündüğünüz bir anda- onun sizi ‘annenizin sizi terk etmesi’ veya ‘babanızın öfkesi’ şeklinde bir gölge formu yüzünden mi bırakıp gittiği önemli değildir...

Önemli olan travmatik ve Tanrı’nın sevgisiyle bilinçli olarak bağlantımızı kestiğimiz o ilk anlardır...

Sonuç olarak burada geçici olarak bunalıma giriyorsunuz...

Bu travmanın tetiklendiği her an siz yine bunalıma gireceksiniz...

Konu travmaya neyin sebep olduğu değildir...

Hangi ölümlü dramın buna neden olduğu da değildir...

Önemli olan ruhunuzun yeniden eski şekline döndürülebileceğidir...

En önemlisi, siz yeniden sevgiye bağlanabilecek, zihninizi derinliklerinden iyileştirecek ve hem kendinizi hem de başkalarını affedebileceksiniz...

***


Affetmek karanlığı görüp onu bağışlamak demek değildir...

Onu görüp görmezden gelmeyi tercih ediyorsunuz demektir...

Onu görmezden gelmeniz onu inkar ettiğiniz anlamına gelmez...

Çünkü siz onun zaten gerçek olmadığını biliyorsunuz...

Negatif ve pozitif olmak üzere iki tür inkar etme vardır...

Siz sadece orada olmayan bir şeyi inkar ederek pozitif inkar yolunu seçmiş oluyorsunuz...

***


Madde bağımlısıysanız veya dışarıya karşı rol yapıyorsanız ya da öfkeli bir portre çiziyorsanız bunlar sizin gerçek kişiyikleriniz değildir...

Gerçek kişiliğiniz kutsaldır, sevgi doludur ve değişmez...

Belki geçici bir süre görünmez olabilir, belki de bir gölge tutamının altında saklıdır...

Fakat kesinlikle vardır, Tanrı tarafından yaratılmıştır ve daima oradadır...

***


Gölge hayali bir benliktir...

Bir hilebazın maskesidir...

Dünya bizi sevgiye değil, sürekli bir korkuya iter...

Saldırı, savunma, öfke, yargılama vb. bizi sürekli gölgenin gerçek olduğuna ve ışığın gerçek olmadığına inandırmaya çalışır...”

(Sadece Işık Karanlığı Dağıtabilir Marianne Willamson)

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)