AKP ülkeyi yönetmekte zorlanıyor!


Anketler AKP oylarının düşüşe geçtiğini gösteriyor.
Olaylar iktidarın ülkeyi yönetmekte zorlandığını da gözler önüne seriyor.
Yönetememe hali, sorunları çözmek yerine, yeni sorunlar üretiyor.
Mevcut sorunlar giderek krize dönüşüyor.
Örneğin terörle mücadeledeki son duruma bakalım:
Milletvekili güpegündüz kaçırılıyor, iki gün sonra aynı yerde serbest bırakılıyor!
Bu görüntü akıllara “Acaba devlet nerede?'' sorusunu getiriyor.
Ardından BDP milletvekilleri, seçim gezisi yapar gibi yola çıkıp teröristlerle buluşuyor. Gazeteciler, kameramanlar teröristlerin fotoğraflarını çekiyor, görüntülerini alıyor. Sarılıp öpüşmeler, karşılıklı konuşup gülüşmeler, hal hatır sormalar dakikalarca sürüyor. Teröristlerin BDP'lileri mağaralarına davet edip çay kahve ikram etmeleri, bir sonraki buluşmaya kalıyor! Bu görüntü karşısında ''devlet nerede?'' sorusu da anlamını yitiriyor!
Terör örgütünün bölgede alan hakimiyeti sağladığı iddia ediliyor.
Karakollardan sonra ilçeler basılıyor, masum insanları hedef alan bombalar patlatılıyor.
Şemdinli'deki bir taburumuza 48 saat içinde tam 3 kez ağır silahlarla saldırılıyor.
Bu acı tablo, fazla soru sormaya gerek bırakmıyor!

***

23 Haziran'da askeri jet uçağımız, Suriye yakınlarında Akdeniz'e düşüyor.
Yaklaşık 8 saat süren bir suskunluğun ardından ekranlara çıkan Başbakan Erdoğan, sadece ''kem küm'' ediyor.
''Uçağımız şu nedenle düştü, ya da bu şekilde düşürüldü'' diyemiyor.
Daha sonraki günlerde Genelkurmay Başkanlığı 7 ayrı açıklama yapıyor.
Ancak bu 7 açıklamanın tümünden “uçağımız düştü mü, yoksa düşürüldü mü?'' sorusuna cevap çıkmıyor!
Oysa Başbakan Erdoğan Meclis kürsüsünden esip köpürüyor. O konuşmayı dinleyen herkes, Suriye'ye savaş ilan edeceğimizi düşünüyor! Hatta bazı AKP'liler bile 3. Dünya Savaşı'nın çıkmasından endişe ediyor!
Aradan 2 ayı aşkın bir süre geçiyor.
Bu süreçte Akdeniz'den 7 ton enkaz çıkarılıyor. Ama uçağımızın neden düştüğü bir türlü belirlenemiyor.
''Jetimiz düştü mü, düşürüldü mü, düşürüldüyse neyle?'' soruları havada kalıyor!

***

AKP iktidarı Suriye krizini de yönetmekte zorlanıyor, hata üstüne hata yapıyor.
Dinlerin, kültürlerin, mezheplerin, harikulade bir mozaik oluşturduğu Hatay, giderek bir korku filmi setine dönüşüyor.
Bu barış kentinde halk tedirgin, Alevi vatandaşlar gergin.
Vali yalanlasa da, herkes biliyor ki kamu hizmetlerinde, örneğin devlet hastanelerinde öncelik mültecilere veriliyor.
Özellikle acil servislere gruplar halinde gelen mülteciler itiyor, kakıyor, gerekirse darp ediyor, mutlaka öne geçiyor.
Mülteci kabalığına kimse ses çıkaramıyor.
Hatta bazen acilen ameliyat olması gereken hastalar bile, mültecilerden sonraya bırakılıyor.

***

Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Çünkü AKP her alanda yönetememe hali yaşıyor.
En başarılı olduğu sağlık alanındaki uygulamalar bile, tehlike sinyalleri veriyor.
Özellikle üniversite hastaneleri can çekişiyor.
Hayati önem taşıyan analizlerin yapıldığı cihazlar ya arıza nedeniyle çalışmıyor, ya da ''kit'' ithal edilmediği için hastalara, 3-4 ay sonrasına gün veriliyor.
Örneğin İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne giden bir akciğer kanseri hastasına ALK (Anaplastik Large Cell Lenfoma Kinas) testinin ''kit'' yokluğundan yapılamayacağı söyleniyor. Tedavisinde bir günlük gecikmenin bile önem taşıdığı hastaya ''Bugün git, 3-4 ay sonra gel, belki o zamana kadar ''kit''ler ithal edilir!'' deniliyor.
Hastaya Allah'a yalvarmak kalıyor!

***

Nereye baksanız benzer bir yönetememe hali karşınıza çıkıyor.
Örneğin TÜBİTAK, Oda TV davasıyla ilgili bilirkişi raporunu, aylar sonra nihayet mahkemeye gönderiyor. Ancak dikkatlice okunduğunda, raporu hazırlayanların net bir şey söyleyemedikleri görülüyor.
Bilirkişiler, ne şiş yansın ne kebap türünden bir yaklaşımla ''bilgisayarlarda virüs var ama gene de pek emin değiliz!'' demeye getiriyor! Böylece siyaset tarafından fena halde hırpalanmış bir kurum olduğunu bir kez daha gösteriyor. Kısacası dağ fare doğuruyor!
Bilirkişiler topu mahkeme heyetine atarak, hakimleri de zor bir kararla baş başa bırakıyor.

***

AKP'nin ülkeyi ve kurumları yönetirken sergilediği güven bunalımı, artık kara mizah konusu oluyor.
Enver Aysever'in televizyon programına katılan Metin Akpınar, TÜBİTAK'ın Oda TV raporu için ''Demek ki bu raporu hazırlayanlar bilirkişi değil, bilmez kişilermiş!'' diyerek lafı çakıyor.
Enver'le birlikte ekran başındaki herkes, acı bir kahkaha atıyor!..

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)