Bağbaşı...


Anadolu‘nun tam ortasında kurulu küçük bir kenttir Kırşehir...

Benim doğduğum vilayettir.

Yolu ilk kez düşenler, adında “kır” geçtiğine bakıp hayal kırıklığı yaşar!

Bilmezler ki; o “kır”, “kıraç”tan gelir aslında...

“Verimsiz, susuz toprak” demektir, kıraç!

Kışın çamur, yaz aylarında toz deryasıdır!

Yani “yanıktır” bu topraklar!

Ve belki de bu yüzden “yanık” olur bu topraklardan çıkan insanlar!

“Tok” olur!

Çünkü “yokluğun, yoksulluğun, çaresizliğin” en koyusuyla mayalanmıştır hamurları, canlarından başka kaybedecek bir şeyleri yoktur ki...

***


Kırşehir‘in tam ortasında kurulu küçük bir mahalledir Bağbaşı...

Benim doğduğum mahalledir.

Bu yoksul kentin, en yoksul mahallesi...

Göbeğindeki ilkokul, Hürriyet İlköğretim Okulu adını taşır bugün...

Genç bir öğretmen olarak Anadolu‘nun dört bir yanında görev yaptıktan sonra, kendi isteğiyle doğup büyüdüğü bu mahalleye atanan babamın, “başöğretmenlik” yaptığı ilk okuldur!

Yoksul mahallelerin çocukları için tek umuttur okumak...

O tozdan, topraktan, kıraçtan kurtulmanın tek yoludur!

Ve bu küçük mahalle ilkokulunda binlerce “tok çocuk” yetiştirmiştir babam.

İçlerinden birinin adı “Neşet Ertaş” olan binlerce çocuk!

Okulu bitirememiştir Neşet, çünkü bağlamasıyla ekmek aramaya daha o yıllarda başlamak zorunda kalmıştır.

***


Çorak mahallem, dün gazetelerin manşetindeydi.

Ulusal kanallarda birinci haberdi.

Bağrından çıkardığı “yanık ve tok delikanlısı” Neşet Ertaş sağladı bunu!

Bağbaşı Mezarlığı‘nda yatan babası Muharrem Ertaş‘ın “ayak ucu”na defnettirdi kendisini...

Böylece dün Kırşehir‘e gitmek zorunda kalan devlet erkânının belki de hayatlarında ilk kez, “Bağbaşı Mahallesi”ni görmesini sağladı.

***


Anadolu‘nun tam ortasındaki ‘kıraç Bağbaşı’nın tok gönüllü delikanlısıydı Neşet Ertaş...

Yoksul Bağbaşılı çocukların en yoksuluydu!

Çocukluğunda ve gençliğinde yuttuğu Bağbaşı tozu, ölümüne kadar “tok” tuttu onu...

Çocuk eli öpecek kadar alçak gönüllü, hükümdarlara kafa tutacak kadar dikti.

Dün sadece babasına değil, “Leyla”sına da kavuştu...

“Leyla da kim” mi diyorsunuz?

Birileri için sadece bir türküdür Leyla; bulun internetten dinleyin...

Ama Neşet Ertaş için “ateş”tir, uğruna Bağbaşı‘nı terk ettiği...

***


Bağbaşı, benim kıraç mahallem; manşetlerde bugün...

Bunu bağrında büyüttüğü bir “tok” delikanlı sağladı...

Mekânı cennet olsun!

*****


PAŞALARIN KAVGASI!

İkisi de orgeneral. İkisi de emekli. Ortak özellikleri sadece orgeneral olmaları değil; bir de üstüne “demokrat” diye anılıyorlar.

Çünkü AKP iktidarından nemalanan sözde liberaller, eski solcular ve iktidar yandaşları, bu iki paşayı “darbeyi önleyen demokrat generaller” diye tanıtmaya çalışıyor.

Çok şükür, iyi ki bu iki demokrat generalimiz varmış da Türkiye bir darbeden kurtulmuş.

Yandaşlar bu “demokrat” paşaları yere göğe sığdıramıyor ama bu ikisi kendi aralarında hangisinin daha “demokrat” olduğu konusunda kavgaya tutuştu!

Belli ki araya bir kıskançlık girmiş... Paşalardan biri yandaşların sadece diğerinden söz etmesine içerlemiş olmalı ki, “O önlemedi ki, ben önledim” diye atmış kendini ortaya!

Kanıtlamak için de, “Onun tankı topu mu vardı, tank top bizdeydi” diyor.

Böylece bir gerçeği daha öğrenmiş olduk; demek ki zamanında paşaların bir bölümü darbeye kalkışmış, sokağa dökülmüş, demokrat paşalardan biri de bunların karşısına tankları topları çıkarmış ve darbeyi önlemiş!

Koca koca paşaların düştüğü duruma bakar mısınız? Çocuk gibi birbirlerini kötüleyerek, “daha demokrat” olduklarını anlatmaya çalışıyorlar!

Hepsini anlıyorum da bu paşalar lojman komşuları olan diğer silah arkadaşlarının karşısına nasıl çıkıyor; yüzleri hiç mi kızarmıyor, işte onu merak ediyorum!

*****


GÜNÜN SORUSU

Yıllardır Maliye‘ye ödeme yapmayan BOTAŞ‘ın vergi borcu 6 milyar lirayı bulmuş... Sorum size:
Bu parayı devlete kimin ödeyeceği hakkında bir tahmin yürütebilir misiniz?

*****


Dindar nesil: Seve seve olmazsa, döve döve...

4+4+4 Eğitim Sistemi‘nin marifetleri (!) tek tek ortalığa dökülüyor... İktidarın teşvik ettiği imam hatip liselerine ilgi, beklenenin çok altında kaldı!

Böyle olunca da o okulları doldurmak için “zorla kayıt” dönemi başladı!

Örneğin İstanbul‘un Sultangazi İlçesi’nde, puanı yetmediği için Anadolu ya da meslek liselerine yerleşemeyen 100’e yakın öğrenci, bilgileri dışında imam hatip liselerine yerleştirildi.

Çoğu Alevi olan veliler şimdi yollara dökülmüş hâlde, bu oldu bittiye itiraz etmeye çalışıyor!

O çocukların hiçbiri imam hatip lisesinde okumak istemiyor; bu yüzden tamamına yakını bunalıma girmiş durumda...

Ama kimin umurunda?

İşte; dayatmacı eğitim bu!

Çocuklara sadece okuyacakları okul değil, bu zorlamayla “hayat tarzı” da dayatılıyor!

Hiçbir çağdaş devlette bu tür bir dayatma olmaz...

Devlet, gençleri istemedikleri okullara gitmek zorunda bırakamaz!

Ama biz “dindar nesil” yetiştirmeye koşullandık ya...

“Seve seve” olmuyorsa, “döve döve” yapmaya kararlıyız bunu!

Sonra ne diyoruz?

“İleri demokrasiye geçtik... Bizde her türlü özgürlük var!”

Peeeeeeeeeehhhh!

Siz bu çocuklara anlatın ileri demokrasinizi ve gelişmiş özgürlük anlayışınızı!

Bakalım, ne diyecekler?

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)