Bir film izledim!


Karaköy’den metroyla Tunel’i geçip Galata’dan çıktım. Beyoğlu’nda salonu küçük fakat temiz sinemaya doğru yürüyordum. 19.00 seansına yetişecektim. Lokantaların, pastanelerin, birahanelerin; müşteriler izlesin diye duvarda iğreti raflara yerleştirdikleri TV’lerinin sesi her zamanki gibi açılmış, 18.00 haberleri okunuyordu.

Başbakan’ın “İmam Hatip Okulları’nı terörist yetiştirmediği için mi kapattınız” diyen ve okul açarken bile mağduriyet pazarlayıp ayrıca “onlar dinsiz biz dindarız” ayrımcılığı ile bölücülüğüne vurgu yapan gür sesi sokağa kadar taşıyordu.
Bu bölücülük ateşiyle Başbakan, Cumhurbaşkanı olmaya doğru koşuyordu.
Film başladı.
Aklımdan “Köy Enstitüleri soyguncu, talancı ve yalancı yetiştirmediği için mi kapatıldı” sorusu akıyordu.
Film, ayrımcılığı işlemiyordu.
Temiz bir aşkı anlatıyordu.
Adı “Toprağın Çocukları”ydı.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde okuyan ve mezun olduktan sonra köylerine dönüp, öğretmen olmayı düşünen genç bir kız ile genç bir erkeğin aşk öyküsü içine yerleştirilmiş 1940’lı yıllar Cumhuriyet Türkiyesi’nin cahilliğini, geriliğini, yoksulluğu ile üretimsizliğini yenmek ve köylülerin o dönemin egemenleri; toprak ağasına, şeyhe, dedeye biat etmesini bitirmek için “giriştiği eğitim reformunu” konu almıştı.
* * *
Senaryo emekle yazılmıştı
Oyuncular kusursuz oynuyordu.
Filmin yönetmeni Ali Adnan Özgür ünlü biri değildi ve filmin tek meşhur oyuncusu babası da Köy Enstitüsü mezunu olan Erkan Can’dı.
Toprak, ağayı zengin ediyordu.
Ağa, bencil ve çok gaddardı.
Ağa yerine toprağı zenginleştirecek bir modele geçilse; “köylüler memleketin efendisi” olabilirlerdi.
Filmde; “toprağın sadece ağayı zengin eden olmaktan çıkartılıp köylünün toprağı zenginleştireceği” yapıya kavuşturmak için eğitim reformuna girişen İsmail Hakkı Tonguç’un (Bahtiyar Zengin oynuyor) sesinden 1940’lar Türkiyesi anlatılıyordu.
Türkiye 16 milyon nüfustu.
12 milyonu köyde yaşıyordu.
“Köylü efendimizdir” denilmişti.
Türkiye’nin 40 bin köyü vardı.
35 bininde okul yoktu.
Öğretmen de yoktu.
Köyde ağalar egemendi.
Toprak ağalarındı.
Köylüler efendi değil, ırgattılar.
* * *
Film perdede akıyordu.
Benim aklımdan; “Köy Enstitüleri soyguncu, talancı ve yalancı yetiştirmek yerine köyün cahilliğini yenen öğretmen, bataklıkları kurutan teknisyen, sıtma ile veremin kökünü kazıyan sağlık memuru yetiştirme yolunu açtığı için mi kapatıldı?” sorusu geçiyordu.
Film aşk öyküsünü işliyordu.
Aslında bir umudu anlatıyordu.
İsmail Hakkı Tonguç adlı büyük reformcu başarıyordu: Ağa’nın, şeyhin, dedenin, mütegallibenin kulluğundan köylüyü kurtaracak dili ve yolu keşfetmişti.
Halk ozanı Aşık Veysel de Köy Enstitüsü’nde eğitmen oluyor; köylü emeğini, aklını, müziğini, bedenini, ruhunu geliştirecek bir aydınlığa bu okullarda kapı aralıyordu.
Mütegallibe korkuya kapıldı.
Toprakları elden gidiyordu.
Irgatların aklı özgürleşiyordu.
Köyün ağa bağımlısı yoksul ailesinin oğlu Köy Enstitüsü’nden öğretmen çıkıp köye dönüyor, devlet ona “işleyeceği toprağı” da veriyor, bilimsel bilgi, teknik, fen toprakla birleşiyor ve toprak ağalarının elma yanaklı kızları bile Köy Enstitüsü mezunu öğretmene varmaya meylediyordu.
* * *
Dünün çarıklıları!
Memlekete efendi olacaklardı.
Mütegallibe, sınıfsal kavga başlattı.
Meclis’te çoğunluğu aldılar.
1954’de Köy Enstitüleri’ni kapattılar.
Herkes gitsin izlesin, öneririm; “Toprağın Çocukları” filminden çıktığımda TV’ler 21.00 haberlerini okumaya başlamış, Başbakan’ın “İmam Hatip Okulları’nı terörist yetiştirmediği için mi kapattınız” diyen ve “onlar dinsiz biz dindarız” bölücülüğüne vurgu yapan gür sesini yeniden döndürüyordu.
Başbakan, Köy Enstitüsü’nü kuran İsmail Hakkı Tonguç’a “kız ve erkeği aynı sınıfta okutuyor, dinsiz ve komünisttir” diye kara çalan 1940’ların köy ağası mütegallibe damarından geliyor.
Benim aklımdan ise; “Köy Enstitüleri soyguncu, talancı ve yalancı yetiştirmediği için mi kapatıldı?” sorusu geçiyor.


Necati Doğru

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)