Bir kaç not


1. Hukuksuz bir devlet sahipsiz bir ülke demektir. Dün akşam başbakanımız ‘ses kaydını’ dinlediğimde şok’a uğradım, dedi, oysa Ergin Saygun’un Türk Ordusuna Balyoz kitabı vitrinlerde, kendisine yapılan bütün suçlamalara iğne deliği bırakmadan belgeleriyle cevap veriyor ve sonunda bu sahte belgelerin incelenmesini talep ediyor. Sağlığı üzerine doktorların beş yüz sayfalık raporu var, olmayan hastalığı yok, elleri kolları nerdeyse tutmuyor bir beş dakika olsun nerdeyse yürüyemiyor, ama oturmuş kronolojik düzen içinde orduya ve kendisine yapılan bütün sorulara cevap vermiş.. Türk Ordusuna Balyoz kitabı ortadayken hala ses kayıtlarından ‘canavarlar’ ya da ‘günah keçileri’ yaratmak, hukukla siyasetle alakalı değil, ancak yok etmekle alakalı bir tertip olmalı..

Türk Ordusuna Balyoz kitabı ayrıca bu süreçte yazılmış en ibret verici kitapların başında geliyor, işinde gücünde yüzlerce subayın nasıl şeytanın ta kendisi bir günah keçisi ilan edilip hurra üstüne saldırıldığını tane tane anlatıyor..

2. Oda Tv’ye de zaman zaman içerden yazılarını gönderen avukat Serdar Öztürk’ün Ankara’da mahkemesine gittim, bugün Yeniçağ’da Yavuz Selim Demirağ’da yazdı, mahkemede söyledikleri yenilir yutulur değil, bir bağımsız gazete tam yüz tane manşet çıkarır, bir çok gazeteci arkadaşa da söyledim, Serdar Öztürk’ün ifadelerini neden görmezden geliyorsunuz, niçin kullanmıyorsunuz.. Serdar Öztürk gazi bir üsteğmen, ileri derecede görme bozukluğu var ve sanırım görme zayıflığı içerde daha da derinleşti, kendisiyle dışarı hayattayken bir kez görüşmüştüm, mahkeme kapısında yüzüme üç-dört kez baktığı halde beni tanıyamadı.. Bir çok subayın ifadesinde psikolojik taraflar da var, Serdar Öztürk de ‘neden ben seçildim, neden benim büroma saldırıldı’ anlayamıyorum. Üç buçuk yıldır içerde yatıyor.. İstanbul emniyetinde Amerikan ajanlarını polislerle yan yana gördüm, diyor. Kendi bürosuna nasıl bir kumpasla gizlice girildiğini kamuoyunda Adnan Hocacı denilen kadınların kendisine nasıl bir tezgah düzenlediklerini etraflıca anlattı.. Serdar Öztürk öyle böyle değil çok zeki bir çocuk, hedef seçilmesinde çok akıllı oluşunun etkili olduğunu düşünüyorum. Serdar Öztürk Ergenekon ve Balyoz davalarını merak edenler için çok kilit bir isim. Merak edin inceleyin okuyun.. Ülkemiz bu hukuk bataklığından kurtulmak istiyorsa ilk tedavisi belgelerin bilimsel incelenmesidir.. Ve bu hukuk bataklığına terk edildiği halde insanüstü romanlarda filmlerde dahi görülmeyecek bir hukuk mücadelesi veren Serdar Öztürk gibi soylu isimleri aman unutmayın asla unutmayın.. Verdikleri bu büyük hukuk mücadelesi karşısında hiçbir şey yapamayışım ve bir işe yaramayışımdan yüzünden kendimi tahtakurusundan beter ezik çaresiz hissediyorum..

3. Yüzlerce yazar gazeteci subay içerde, ne yer ne içerler, ailelerinin geçimi nasıldır, avukatlara nasıl para yetiştirirler, gündelik ihtiyaçlarını giderebiliyorlar mı, bunların hepsi bu büyük davaların şok’unda unutulmuş hayati sorular.. Türkiye’de yasalarımız bir bağış organizasyonunu hukuki olarak nasıl düzenler, yasal bir yardım sandığı nasıl kurulur, kimler kurar, kuranların başına bir iş gelir mi, ya da bu insanlara maaşından yüz lira olsun kesip göndermek isteyen yüz binlerce insan var, bunları üstlenecek gönüllü insanlar çıkar mı, bu hayati sorular insani sorulardır, bu ülkenin dernekleri sendikaları ya da yasal ve şüphesiz hukuki denetim altında bu bağışlar nasıl örgütlenecek, hepsi insanlığımıza dair sorular..

Sadece bağırıp çağırmak değil hiç değilse yaralı bir insana acil kan bağışlama gibi, beş-on lirayı olsun düzenli şekilde nasıl göndeririz. Bunların hukuki yapısı nasıldır, artık bu olmazsa olmaz insani sorunları da mı konuşamayacağız, bırakalım hastalıklar içinde ölsünler mi diyeceğiz, bu topraklarda bir halk var mı bir toplum muyuz, yaşıyor muyuz, seyirci miyiz, yoksa asıl mahkum dışarıda bir şey yapmasın diye korkutulmuş elleri kolları bağlanmış bizler miyiz?

4. Uzun bir zaman önce bir TV kurulacak çalışmaları var diye uçurduğumuz haberden kötü haber var, bir çalışma var ama yine para kaynaklarının gözü çok mu korktu yoksa ne, yine felaketle sonuçlanıyor, yani umut yok.. Afrika’da dahi ülkelerin muhalif Televizyonu var, Türkiye’de yok. Digitürk kanallarında bir muhalif kanal kuramıyorsanız hiçbir işe yaramazsınız.. CHP’yi topa tutmanın yeri değil ama bu halkın yüzde yirmi beşinin oy verdiği en büyük muhalefet partisine yakın isimler, bir şekilde Digitürk’ten yayın yapacak bir televizyonu bugüne kadar uzaktan bir şekilde destekle kurabilmeliydi.. Bir muhalif Televizyon yoksa CHP de yoktur. Bugün muhalefet için en hayati sorun bir muhalefet televizyonudur. Zamanında İslamcı partiler üyelerinden altın bilezik toplayarak ya da malum Almanya’da Deniz Feneri gibi oluşumlarla bir şekilde kanallarını kurmayı başarmıştı.. Televizyonsuz bir muhalefeti aklım almıyor. Yüzde yirmi beşlik muhalefet üstelik okumuş yazmış aydın güngörmüş insanlardan oluşuyor ve bu insanların takip edebileceği ilaç kabilinden tek TV yok. Bunca iftira bunca sahte belgeyi tartışacak analiz edecek anlatacak tek yayın organı yok.. Tamam hepimiz ağız birliğiyle karşı tarafın bir tezgah kurduğunu söylüyoruz ama bir TV kurmayı başaramayan bizlerin çaresiz bekleyişimizle fırsat sunarak bu tezgahın parçaları olmuyor muyuz? Bizim gücümüz ancak bir internet sitesine yazı göndermek. Gerekirse bir Digitürk kanalında da eskisi gibi tabii ki konuşuruz, ama birileri de bu feryatları bu açlığı bu isyanı sadece okumak değil, elini taşın altına sokması gerekmez mi?

Biliyorum çok da büyük hayal kırıklığı yaşamamak lazım çünkü sadece bizim değil insanlığın şaşıracağı büyük bir hukuksuzluk şokuyla sarsılmış durumdayız, hiç birimiz hukuk’un bu kadar gaddarlaşabileceğini tahmin edememiştik, bu yüzden kilitlendik..

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)