Demirtaş’ı dinleyin!


Terör sorunu televizyon ekranlarında uzun uzun tartışılıyor.. Gazete köşelerinde fikirler kâğıda dökülüyor... Genelde bizim siyasi partiler suçlanıyor... Ankara biraz daha esnek ve anlayışlı davranırsa barış sağlanabilirmiş hissi veriliyor... Acaba iş bu kadar basit mi?
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, meseleyi hayli açık ortaya koyuyor.
Şu sözler Bitlis konuşmasından:
- Bugün gelinen noktada kimse “Kürt halkı yoktur, Kürdistan yoktur” diyemez. Bu, bedeli ağır sonuçlar vermiş ve gerçekleşmiş bir durumdur...
Tatvan’da diyor ki:
“... Kendi kendimizi yöneteceğiz. Biz özerk Kürdistan’da bu halk kendi kendini yönetecek.”
PKK’nın masada asgari görüşme şartı özerk yönetimdir...
Eğer demokratik özerkliği yani Kürdistan Özerk Bölgesi’ni kabul ederseniz görüşme başlayabilir...
Eğer kabul etmezseniz terör sürecek... Kan dökülecek...
PKK ve BDP’nin ağzından düşürmediği “barış”ın şartı budur...
CHP’nin “PKK ile oturup silah bırakmayı görüşelim” önerisi büsbütün hikâye...
Bütün amaçlarını silah gücüyle gerçekleştirdiğini düşünen örgüt, sizinle yarı yolda oturup silah bırakmayı görüşür mü?
Sizi teslim aldığını düşünürken kendisi teslim olur mu?
Bu arada Kürt vatandaşa kültürel, demokratik haklar vermek istiyorsanız... Tabii iyi olur, veriniz.
Ne var ki artık bunları vermek PKK’yı özerk yönetim talebinden vazgeçirmeyecek... Müzakere formülünü öne sürenler demokratik özerkliğe taraftar olup olmadıklarını da söylemeliler... Tabii demokratik özerkliğin bağımsızlığın ilk adımı olduğunu da...

CHP Milletvekili Mahmut Tanal, “AKP’nin
kapatılması istemiyle” yargıya başvurmuş.
Keşke ondan önce “CHP’nin açılması istemiyle” Genel Başkan’a başvursaydı!
Fahrettin Fidan

Kültür soygunu

Haberi birkaç gün önce DHA geçti...
Tarihi eser kazılarında Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi olarak görev yapan H.E.’nin Milas’a bağlı Pınar köyünde kiraladığı eve Ören Jandarması baskın yapıyor.
Evde Helenistik, Bizans, Karya vb. dönemlere ait, kolilere yerleştirilmiş, değeri 10 - 12 milyon lira olduğu belirtilen gözyaşı şişeleri, bakır, gümüş, altın sikkeler, yüzük, bilezik, takı, iğneler vs bulunuyor. H.E. gözaltına alınıyor. Kendisine oyun oynandığını iddia ediyor.
Olayı duyunca Bakan Ertuğrul Günay da çok sinirlenmiş...
Sinirlenmek yerine bu olayın üzerine ciddiyetle gitmeli. Belli ki bu objeleri kazı yapanlar bulmuş, Bakanlık temsilcisine sus payı olarak vermişlerdir. Malın büyük bölümünü de çok muhtemelen kazı yapan yerli - yabancı arkeoloji heyetleri veya bu heyetlerdeki bazı kişiler götürmüştür. Olayın içinde çok büyük bir kaçakçılık var.
H.E. hangi kazılarda görevliydi?.. Buradan yola çıkarak titiz bir araştırmayla H.E.’nin suç ortakları bulunabilir. Soygunun izi sürülmeli.

Vatandaştan toplanan vergilerden “camilere, Kuran kurslarına, cemaatlere, tarikatlara” aktarılan
paranın “helal para” olması isteniyorsa içkiden
alınan vergi derhal sıfırlanmalı...
Akif Kökçe



AKP’nin iktidara geldiği günden itibaren uygulamaya koyduğu ordu, yargı ve medyanın mevcut yapısını bozup tamamen kendine bağlama planını bilenler için Balyoz’la ilgili sütun dolusu gazete yazılarıyla saatler boyu süren ekran tartışmalarının enteresan bir tarafı olmaması lazım...
Haldun Ertem

Hükümöz

Balyoz davasında ceza alanlardan “hükümözlü” diye söz etmemiz bazı okurları şaşırtmış... Anlamını soruyorlar... Efendim cumhuriyet savcısı veya polis tarafından sorgulanan kişiye malum “şüpheli” adı veriliyor. Eğer hakkında dava açılırsa adı “sanık” oluyor. Eğer birinci derece mahkemesi hakkında ceza vermiş ama Yargıtay aşaması henüz tamamlanmamışsa o kişi “hükümözlü”dür.
Balyoz sanıkları şu sırada “hükümözlü”dür. Kendilerine “hükmen tutuklu” da deniyor.
Yargıtay’da karar aleyhlerine sonuçlanırsa bu defa “mahkûm” yani “hükümlü” olacaklar...


Demokrasi kazandı!

Balyoz davasında 330 emekli ve muvazzaf asker ağırlaştırılmış müebbede mahkûm edildi.
Suçlama malum: Darbe yapacaklardı...
Yapamamışlar, kimsenin kılına dokunmamışlar... Ama yapacak olmaları (o da kanıtlanamadı üstelik) ağır suç sayıldı.
Oysa Türkiye’de yapılmış darbeler de var...
Örneğin 12 Eylül darbesi...
“Bu darbede 650 bin kişi gözaltına alındı. 517 kişiye idam cezası verildi, 50’si asıldı. 30 bin kişi ‘sakıncalı’ olduğu gerekçesiyle işten atıldı. On binlerce kişi ülkeyi terk etti. 300 kişi şüpheli bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.”
Darbenin görevlendirdiği kişilerin çoğunluğu hayatta...
Ve bu darbeden sadece iki kişi yargılanıyor...
Hayatta olan pek çok sorumlu davada ne şüpheli, ne sanık olarak yer alıyor...
Neden yapılmış darbenin davasından 2 kişi yargılanıyor da yapılmamış darbeden 330 kişi müebbede mahkûm edildi...
Bu soruya kimsenin cevabı yok...
* * *
Aslında pek çok sorunun yanıtı yok...
2003 yılında yapılmış darbe planında adı 2009 yılında konulmuş ilaç deposu ne arıyor?
Nasıl oluyor da darbe planları 2007 yılında uygulamaya giren “Calibri” yazı karakteriyle yazılmış?
Mahkeme tüm taleplere rağmen belgelerin sahteliğini araştırmadı.
* * *
Yandaş basında genel hava şu:
“Demokrasi kazandı...”
Onlara göre... Evet kurunun yanında bazen yaş da yandı, davada bazı eksiklikler oldu ama sonuçta kazanan demokrasi oldu...
Sanki hukukun çiğnendiği yerde demokrasi olurmuş gibi...
Sanki suçsuz insanların suçlu gibi mahkûm edildiği yerde hukukun adı kalırmış gibi...
Unutmamalı... Hukuk bir gün herkese lazım olabilir...

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)