İki 12 Eylül!


CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in 10-11 Eylül’de Cumhuriyet’te yayımlanan dizi yazısının başlığı her şeyi özetliyordu:

“AKP İddianameleri ve Yeni Rejimin İnşası.”

Silivri’de görülmekte olan davaları en iyi tanımlayan başlıklardan biri budur.

Bu yargılamalar sanki kamuoyunun gözü önünde yapılıyormuş gibi sunuluyor. Mahkeme heyetlerinin diliyle söylemek gerekirse yapılan, “açık yargılama.”

Peki duruşmalarda gerçek açığa çıkıyor mu?

Hayır...

O zaman bu yargılamaların amacı ne?

Bunun yanıtı, Cihaner’in yazısının başlığıdır.

Cihaner’in vurguladığı gibi Silivri’de görülen Ergenekon, Balyoz davalarına, KCK, Odatv, Hopa, Devrimci Karargâh davalarını da eklemek gerekiyor.

Birbirinden çok farklıymış gibi görünen bu davaların başlıca ortak özelliği, ana hedefinin yanı sıra hukuksuzluğu.

Yakın geçmişimizde faili meçhullerle ilgili ilk soruşturmayı yapan hukukçulardan biri olan Cihaner, Ergenekon davalarının da hedefi haline getirildi. Yaşananların bütün boyutlarını bilen bir kişi olarak Cihaner’in saptamaları, hukuksal, siyasal ve toplumsal bir sentez oluşturuyor.

***

“AKP İddianameleri ve Yeni Rejim İnşası” dizisinin kutu başlıklarını paylaşalım:

- Türkiye dönüştürülüyor.

- İddianamaler çağı; ucube metinler politik referans haline getirildi.

- Delil üretenlere yol gösteriliyor.

- Hangi eylemin suç sayıldığına AKP iktidarı karar verirken siyaset de terör kapsamına alındı.

- Ortaçağ hukuku, fiilsiz suçlama.

- AKP terörle mücadele kavramından besleniyor.

- İnsanlar kurguya inandı.

Bu saptamaların her birinin somut örnekleri var. Tümünü birleştirince ortaya şu çıkıyor:

“Düşman ceza hukuku.”

Yani kendinden olmayan herkesi terörist ya da terör destekçisi ilan etmenin “ileri demokrasi” türevi.

Keşke adli yılın açılışı, gerçek anlamda yargının sorunlarının konuşulduğu, tartışıldığı bir zemin olabilseydi. Olamadı...

Hukuk, ülkedeki genel düzenin başlıca belirleyicisi olması gerekirken, terörden siyasi gerilimlere kadar genel karmaşa hukuku ikincilleştirdi, edilgen hale getirdi. Bunun yerini “AKP iddianamelerinin sevk ve idaresi” aldı.

Artık şu sözler Başbakan’ın ağzından sıradan değerlendirmeler olarak çıkıyor:

“Yargıya da gereken söylendi... Biz de üstümüze düşeni yapacağız...”

Buna kuvvetler ayrılığı denmez, kuvvetler bağlılığı denir.

***

Yargının böylesine tartışmalı bir noktaya gelmesinin ana nedeni ikinci 12 Eylül’dür. Yani 12 Eylül 2010’daki anayasa değişiklikleri sonrasında yargının temel kurumlarının iktidar tarafından yeniden şekillendirilmesidir.

Birinci 12 Eylül’ün Türkiye’nin bütün kurumlarına zarar verdiği yönünde herkes hemfikir. Buna askerler de dahil. 12 Eylül darbesinin ardından yargı kullanılarak Türkiye sindirildi, susturuldu.

Ya bugün?

Tüm sağduyulu kesimler toplumun sindirildiğini söylemiyor mu?

Söylüyor.

Bu hangi yolla yapılıyor?

Yargı yoluyla...

Bugün neredeyse alışkanlık haline gelen hukuk ihlalleri bir süre sonra tıpkı birinci 12 Eylül gibi konuşulacak.

Bugün nasıl ki 12 Eylül 1980’in uygulayıcıları bile o günleri savunamıyorsa, 12 Eylül 2010’un bugünkü uygulayıcıları da yakın gelecekte özeleştiri yapmaktan öte bir konuma sürüklenecekler. Yapılanların yanlışlığını sıralamada belki biz daha geride kalacağız.

Son dönemin moda sözlerinden biri de şu:

“Darbeler dönemi araştırılıyor...”

Bir iddiaya göre, Avrupa’da geçmişte darbe dönemlerinin yaşadığı ülkelere gidilip “Siz darbelerin izini nasıl sildiniz” diye sorulacakmış.

Sanırım alacakları ilk yanıtlardan biri şu olur:

“Önce, iktidara gelenlerin demokrasiyi içine sindirmesi, kendisi gibi düşünmeyenleri terörist ilan etmemesi gerekir...”

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)