Nankörler nesli


“Nesil” sözcüğünü bir yazıda ilk kez kullanıyorum. Kullanıyorum, çünkü “Nankör” sözcüğüyle her bakımdan uyum içinde. Birlikte çürümeyi, kokuşmuşluğu yansıtıyorlar. “Nesil” yerine “Kuşak”ı koymaya kıyamadım. Yazının adını “Nankörler jenerasyonu” mu koysaydım acaba? Biliyorsunuz, bu sözcüğü futbolcular ve ikinci sayfa güzelleri çok sevmekte.

Tarih bilinci
Başbakan Erdoğan’ın mezun olduğu imam-hatip okulunda önce tarih, sonra Cumhuriyet bilinci almadığı görülüyor. Bir okul, eğer öğrencisine bu bilinçleri veremiyorsa, at onu çöplüğe gitsin. Bilinç için önce bilgi. Sonra ilgi gerekir. Bilgiyi okul verir. İlgi ise, muhafaza-i kârların sevdiği sözcükle, insanın “fıtrat”ında vardır. Demek ki Başbakan’ın fıtratında tarih bilgisi ve Cumhuriyet ilgisi yok. İlgi torbasında Cumhuriyete yer yok!
Başbakan Erdoğan, Kadıköy-Kartal metro hattının açılış töreninde, “Onuncu Yıl Marşı’nda geçer, demir ağlarla ördük falan, neyi ördün? Hiçbir şey örmüş falan değilsin. Ortada duranlar belliydi. Demir ağlarla Türkiye’yi şimdi biz örüyoruz” demiş. Aldığı ve almadığı tahsil ve terbiyeye tam anlamıyla uygun bir cümle: Çünkü ya dipsiz bir bilgisizlikten kaynaklanıyor, ya da dipsiz bir nankörlükten. Böylesine bir hezeyanın kaynağında bu iki illetten biri mutlaka vardır.
Böyle bir insanı başbakan yaptığın için sana yazıklar olsun Türkiye!

Nankör
Gördüğü iyiliği unutan; tuz ve ekmek hakkını bilmeyen insana “nankör” denir!
Tarih bilincinden yoksun Başbakan’ın, imam-hatip tornasından geçtiği için belki İslâmî bilgisi ve bilinci vardır. Ama onlar da yok!
Elmalılı’nın Kur’an çevirisine şöyle bir baktım “Nankörlük”le ilgili onlarca ayet var. 
“Allah hiçbir hâin ve nankörü sevmez” (Sûresi, 38)
“Atın cehenneme her inatçı nankörü” (Kâf Sûresi, 24)
Kur’an’daki nankörlük, insanın Tanrı’ya karşı nankörlüğü. Benim için evrensel etik kuralları geçerlidir ama isteyen özel hayatında Kur’an’ı referans olarak kullanır. Kur’an etiği bağlamında nankörlük için söylenenler, insanın insanla, atalarıyla, devletiyle, toplumuyla ilişkisinde de geçerlidir.
Başbakan, kendi yaptıklarıyla Cumhuriyetin ilk on yılında yaptıklarını karşılaştırıyor. Ne gereği var? Ama “ne gereği var” durumunda, bir insan bile bile karşılaştırma yapıyorsa, işin içinde karanlık bir kompleks var demektir.
Her şeyi bir yana  bırakalım: Günümüzün insanı, Başbakan’ın sözlerinin gerçek ve doğruyu yansıtmadığını anlaması için internete başvurması, birkaç kitap karıştırması yeterli olur.
Cumhuriyet, ne yaptıyla “sıfır”dan, “temel”den başlayarak kazma-kürekle yaptı, borçsuz-harçsız yaptı. Sen geldin üçüncü kattan işe başladın, övündüğün işleri yapmak için yedi düvele borçlandın. Senden sonra gelecek olanlar hiç de hayırla anmayacaklar seni!
Cumhuriyet, beğenmediği Osmanlı’ya nankörlük etmedi. Lausanne Barış Antlaşması’nda sahip çıktığı borçlarını taa 1950’lere kadar ödedi.
Nankör olmayan bir Cumhuriyet vatandaşı, sinema yönetmeni Mustafa Altıoklar, “Türkiye 1938’de dünyada ilk 10’un içindeydi” diyor ve ekliyor: “Türkiye’nin 80 yıllık birikimi çarçur ediliyor. Sonuçlar hiç de iç açıcı değil. Dünyanın en büyük 17.ekonomisi olmakla övünüyorlar.”  (Yurt Gazetesi, 19.08.12)

Övünen kim? Başbakan Erdoğan ve partisi AKP!
Demek ki yutmayan birileri mutlaka çıkıyor! Mustafa Altıoklar, (d. 1958 , Ünye ) tahsili-terbiyesi kuvvetli biri: TED Ankara Koleji, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gazi Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksek Lisansı. Tahsil-terbiyesi AKP iktidarının yüzde 99’undan iyi...
Dönemin hakem kalemi(!) Taha Akyol, “Başbakan ‘demir ağlar’ konusunda ‘Onlar yapmadı ben yaptım üslubu yerine, bu eseri Türkiye’nin başarısı olarak tanımlasaydı, daha şık olmaz mıydı?” diye soruyor. (Hürriyet, 20.08.12)
Taha Akyol, içi boş gaz tenekesi “şık” sözcüğü ile eleştiri yaptığı sanıyor. “Şık” nerede, “nankörlük” nerede? “Gazete yazıcılığı” ile “tutmalık” ve  “yanaşmalık” kadar birbirine uzak iki sözcük!

İnkar
Başbakan’ın  inkârından sonra sonra basının kimi yazıcı personeli hemen kaleme davrandı. Kimi “Cumhuriyetin ilk on yılına laf söyletmem!” diye horozlandı. Sedat Ergin biraderimiz (Hürriyet, 21.08.2012) hemen dosyalarını açtı: 1937 yılında Devlet Demir Yolları’nın 6 bin 559 kilometre demiryolu işlettiğini yazıyor ve bunun 2 bin 722 kilometrelik bölümünün 1923-1937 yılları arasında döşenmiş olduğunu ekliyor.
Birkaç saatlik arşiv araştırması yapılıp, 1923-1937 yılları ile AKP’nin iktidar döneminin karşılaştırılsa, AKP döneminin bozgunuyla sonuçlanır. Biri sıfırdan başladı, ikincisi hazıra kondu. Birincisi, yabancılara ait olan demiryollarını, sanayi kuruluşlarını satın aldı; ikincisi Cumhuriyetin maddi kazanımlarını yabancılara yok pahası peşkeş çekti, aldığı parayı göz boyamakta kullandı.

Yapılması gereken ne?
Yapılması gereken, Başbakan, “Cumhuriyet hiçbir şey yapmadı, her şeyi ben yaptım” dediği zaman telaşla arşivlere koşmak, onun yanıldığını kanıtlamaya çalışmak değil. Yapılması gereken şu: Başbakan neden Cumhuriyetin maddi kazanımlarını inkâr ediyor, neden Cumhuriyete karşı nankör? Başbakan ve partisi neden Cumhuriyete karşı yeminli? Yapılması gereken, bunların cevaplarını araştırıp bulmak!
Gerçekleri inkâr etmek, nankörlük yapmak, bir ruhsal ve zihinsel yıkımın ve çöküşün sonucudur. O halde, bu enkazının altına doğru “psikiyatrik” kazı yapmak zorunluluğu var. Enkaz orada duruyor ve kazıyı yapacak babayiğitleri bekliyor.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)