Sakal üzerine


Meğer ne zor iş imiş sakal bırakmak... Bir türkü vardır “Meğer ne zor imiş burçak tarlasında gelin olması” der.
Gerçekten zor imiş sakal koyvermek...
Her gören meraklı:
“Niye sakal bıraktın?”
İlle de bir sebep, bir bahane arıyorlar, sanki insan keyfinden sakal bırakamazmış gibi...
* * *
Seksen yılda bir de sakalı deneyelim, dedik.
Kimine göre, yakıştı, kimine göre hiç gitmedi.
Rahmetli Turan Güneş’in bir şiiri vardır:
“Herifçioğlu Saint Michael’de koyuvermiş sakalı
Neylesin Bizim Köyü, nitsin Mahmut Makalı
Esmeri, sarışını, kumralı, kuzguni karası
Bir elinde telefon, bir elinde kesesi
Uy, yesin onu ninesi, yesin onu ninesi.”
* * *
Baba parasıyla ya da aile mirasıyla, Paris’te sanat yapıyorlar. O günlerde köy öğretmeni olan Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” kitabı çıkmış, Turan Güneş’in Herifçioğlu’nun memleketle ilgisi yoktur ki, Paris’te sakal bırakmış, memlekette yayımlanan ‘Bizim Köy’ün adını bile duymamış.
* * *
Bir de Metin Eloğlu’nun bir şiirinden aklımızda kalan dizeler, ezberimizde yanlış, eksik de kalmış olabilir:
“Benim aklım serseri aklı
Cebimde bıçaklar saklı
Bir de sakal bırakmış babacığım var
Evlat yüzünden ağlamaklı.”
* * *
“Sakal”la ilgili o kadar çok deyim var ki:
“Sakalı değirmende ağartmak.”
“Sakalı ele vermek.”
“Sakalım yok ki sözüm dinlensin.”
“Sakalının altına girmek.”
“Sakallı bebek.”
* * *
Bir de meyhane kapılarında bekleyenler, çıkanlara yanaşanlar:
“Baba bir sakal at!”
Gördünüz, bizim “sakal” üzerine ne çok laf var...
Toplum yapımız zaten ikiye ayrılmış:
“Yakışmış, yakışmamış!”
Beğenmeyenler çoğunlukta çıktı...
Kıdemli Yazı İşleri Müdürlerimizden Tahir Özyurtseven’in tavrı; öyle bir bakış ki! O bakışların nasıl bir bakış olduğunu bizim gibi mütekait, emekli yazı işleri müdürleri bilir, “Keşanlı Ali’nin şehla bakışları” gibi...
Zaten hala “yazı işleri müdürü” diyerek hata işliyoruz. Şimdi onlara, “yazı işleri koordinatörü” diyorlar. Mezecinin “şarküteri”, berberin “kuaför” olduğu gibi...
* * *
“Sakal” dedik laf amma uzadı...
Oysa “Sakallı Celal”in bir sözüyle noktalayacaktık.
“Sakallı Celal” kaptan köşküne çıkıp, bakmış:
- Tekne doğuya gidiyor, içindekiler batıya sanıp koşuyorlar.
Siz de koşun, yasak değil.
Şimdi koşu zamanı...
—————————————-
DİPNOTU: Çetin Aynacı, Çanakkale’den geçerken bize bir hediye almış; Çanakkale Zaferi’nin kabartması. Şehitler yatıyor, Mehmetçik elinde al sancak, dimdik ayakta. Yanda da Mehmet Akif’in Çanakkale Destanı’ndan:
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor.
Ortaokulda edebiyat hocamız, müdürümüz Mahir İz; bunu okuduktan sonra gözyaşlarını silerdi.
- Her batan güneş, yeni doğacak güneşlerin müjdecisidir!
Çetin Aynacı’nın hediyesi tam gününde...

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)