Türk Ordusu tasfiye edilirken

Sevgili okuyucularım, biz köşe yazarları için her gazetede bir kural vardır:
Yazınızı mümkün olduğu kadar erken bir saatte yazıp Yazı işlerine geçeceksiniz…Çünkü onların da yapması gereken önemli işler vardır.

Gazetenin sayfaları ona göre bağlanacak ve baskı işlemi başlayacaktır. Sizin ağırdan almanızı hiç kimse bekleyemez.

Bu yazıyı dün saat 18 dolaylarında, bana göre biraz geç bir saatte yazıyorum. Konu elbette Balyoz Davası’nda verilecek karar olacaktı.

Ama gelin görün ki, karar ancak bu saatte açıklandı. Gözümüz haber merkezlerinde, bütün arkadaşlarımız ve Silivri’deki muhabirler uyarılmış, açıklama yapıldığı anda bizi uyaracaklar ve yazılar ona göre yazılacak.

Fakat mahkemeden ses yok! Sürekli olarak ara veriliyor, yeniden içeri çekiliyorlar.

Sanıklara ve mahkemede kararın açıklanmasını bekleyen sanık yakınlarına, iki günden beri adeta manevi
işkence yapıldı.

(Burada bir parantez açıyorum. Dün Ankara’nın göbeğinde bizim büronun olduğu semtte elektrikler yine saatler boyu kesikti. Yarabbim, bu ne rezalettir. Adına EnerjiSA denilen sorumsuz şirketi arıyoruz, muhatap yok… Ve bizim dünya ile ilişkimiz kesik durumda. Bilgisayarlar, faks, televizyon, her şey kesik! Parantezi kapıyorum.)

* * *

Balyoz, Ergenekon ve öteki benzer davaların açılmasının bir tek nedeni vardı:

AKP iktidarına karşı olan asker ve sivil kadroları susturmak.

Plan başarıyla uygulandı, insanlar tutuklandı.

Ama esas amaç açılan bu davalar üzerinden toplumu korkutmak, sindirmek, ses vermesini ve tepki
gösterilmesini önlemekti.

Bu plan da başarıyla uygulandı ve en önemli, kilit amaca ulaşıldı:

Toplum sindirildi, ses çıkaramaz duruma getirildi.

* * *

Çok eski yıllarda İngiltere’de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış.

Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş…

Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış.

Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş:

“Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın…”

Papaz yanıt vermiş:
“Kraldan daha önemli bir şey var!.. Adalet öldü.”

* * *

Silivri mahkemesinde adalet öldü mü? Bunun yanıtını tarih verecektir de, bence öldü.

Televizyon kanallarında dün akşam başladı, bugünden itibaren de yandaş medyada “Oh olsun, beter olun” çığlıkları atılacaktır.

Silivri mahkemesinde adil yargılama yapıldı mı?

Bu soruya “Evet” demek ne yazık ki mümkün değil.

Sanıkların dinlenmesini istedikleri tanıklar çağrılmadı.

Mahkeme bunları dinleme zahmetine katlanmadı.

O dönemin tanığı olan Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlenmesi niçin reddedildi, bilinmez.

Avukatlara bir sürü ceza getirildi, duruşmalara girmeleri yasaklandı.

Sonra avukatlar duruşmadan çekildi, mahkeme savunma almadan karar verdi.

Dijital belgelerin düzmece ve sahte olduğu defalarca kanıtlandı ama mahkeme bunları da dikkate almadı.

Sanıkların lehine olan bilirkişi raporları çöpe atıldı.

Rastgele subaylar tutuklandı.

Yaşamlarını Güneydoğu’da PKK ile mücadelede geçiren nice subayımız “Terörist, darbeci” ilan edildi.

Sanıklar lehine karar veren hakimler HSYK tarafından sürgün edildi.

* * *

Bu koşullar altında ordumuzun 250 komutanı yargılanacak, en ağır cezalar verilecek ve sonra da birileri
kalkıp “Yargılama adil oldu, hukuka göre oldu” diyecek!

Mümkün mü?

AKP’nin Atatürkçülükle ilk büyük hesaplaşması dün sona erdi. Bu süreçte yargı kullanıldı.

Umarım HSYK’nın ve o kararı veren hakimlerin vicdanı rahattır.

Umarım dün gece rahat uyumuşlardır, bundan sonra rahat uyurlar!

İlk raundu kazanan yandaşların gözü aydın!

YAYINLANMAMIŞ BİR KİTAP ÜZERİNE

Şimdi burada sizlere henüz yayınlanmamış bir kitaptan elde ettiğim bazı bilgileri iletmek istiyorum. Kitabın adı “Balyoz Davası… Elveda.” Yazarı, şu anda Hasdal Askeri Cezaevi’nde Balyoz’dan tutuklu olarak
yatmakta olan Kurmay Albay İkrami Özturan. Kitabı bana önceki gün Bilgi Yayınevi’ne iletmem
ricasıyla gazeteci arkadaşım, Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ getirdi. Evde bir günde
oturup bitirdim.

Bu çok ilginç kitabı yazan İkrami Özturan’ın adını ilk kez duyuyordum. Kitap şu anda Bilgi Yayınevi’nde.

Bu güzel kitabı basmalarını dilerim. Şimdi gelelim bu kitapta yer alan bazı rakamlara:
Balyoz, Ergenekon, İnternet Andıcı, Poyrazköy, Kafes, Amirallere Suikast, Gölcük Aramaları,
Casusluk, Şantaj, Fuhuş, Hipnoz, 12 Eylül, 28 Şubat, Erzincan, Zirve Yayınevi gibi çeşitli
davalarda Ağustos 2012 sonu itibariyle tutuklu olan askerlerin sayısı 1.015.

General, amiral, subay, astsubay! Dile kolay.

Balyoz Davası’nda 365 sanık var, dağılım şöyle:

95 general ve amiral, 233 subay, 35 astsubay, 2 sivil.

Subaylar içinde albay sayısı 186 kişi. Demek ki Balyoz, her nedense en çok albayların kafasına indirilmiş!

Bunların hemen hepsinin generallik ve amiralliğe terfi sırasında olan albaylar olduğunu da unutmayalım.

Balyoz Davası’ndaki Kuvvet dağılımına gelince rakamlar şöyle:

Kara Kuvvetleri 102, Deniz Kuvvetleri 154, Hava Kuvvetleri 43, Jandarma 63, Sahil Güvenlik 2.


Bu kez Balyoz, Deniz Kuvvetleri’ne vurmuş oluyor. Onun nedenleri ayrı bir tartışma konusu.

Basılmamış kitapta çok ilginç bir rakamsal bilgi daha yer alıyor. 12 Haziran 2011 seçimlerinde Hasdal Askeri Cezaevi’nde yatmakta olan asker tutuklular da oy kullanıyor.

Cezaevindeki sandık açıldığında, oy dökümü şöyle çıkıyor:

CHP 99, MHP 24, bağımsız aday Çetin Doğan 22, AKP 1, geçersiz 2 ve toplam 149.

Bilgi Yayınevi bu kitabı basarsa sizlere yeniden duyuracağım, bu ilginç kitabın tanıtımını asıl o zaman yapacağım…

Çünkü içinde çok ilginç başka bilgiler de var. Örneğin yandaş-yalama medya, o cezaevini “Beş yıldızlı otel” olarak tanıtmaktan utanmamıştı. Şimdi kitaptan öğreniyoruz ki, o döküntü askeri cezaevinde tutuklu
generaller, amiraller ve subaylar koğuş, yemekhane ve tuvalet temizliğini deterjanla kendileri yapıyor…

Ve dünkü karardan sonra daha çoook yapacaklar!.


Emin Çölaşan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)