Urbanus'tan Maraş'a Kanlı Serüven


Ortaçağ karanlığının 20.yüzyıldaki gerici faşist katillerinin 19 Aralık 1978 yılında başlatıp bir hafta süresince ellerini kollarını sallaya sallaya acımasızca işledikleri cinayetleri olan Maraş katliamıyla ilgili olarak söylenecek çok söz vardır.

URBANUS’TAN MARAŞ’A KANLI SERÜVEN
Ortaçağ karanlığının 20. yüzyıldaki gerici faşist katillerinin 19 Aralık 1978 yılında başlatıp bir hafta süresince ellerini kollarını sallaya sallaya acımasızca işledikleri cinayetleri olan Maraş katliamıyla ilgili olarak söylenecek çok söz vardır.

Olaylardan bir ay önce 36 CİA uzmanının Maraş’ta karargah kurmalarını ve MİT – Konturgerilla ve Ülkü Ocakları’nın bu işe nasıl sokulduklarını çok çok okuduk ve duyduk. Bu yılda okuyup duracağız. Tüm bu gerçekler dışında, bir de bu acı olayların tarihsel ve felsefi tarafına bakmak gerektiği kanaatindeyim. Yaşanan acımasız katliamların kaynağında gerici ortaçağ düşüncesi olduğunu kavramamız gerekiyor. İnsanlık ortaçağ karanlığında kurtulmadı ise , ister Müslüman coğrafyasında isterse Hıristiyan coğrafyasında olsun, sömürgeci Emperyalistler kendi stratejik çıkarları için Asya’da, Afrika’da buna benzer bir çok olayı kışkırtıp, kışkırtıp acımasız katlimları yaptırdılar ve daha da yaptıracaklardır.

Bin yıl önce saltanat sahiplerinin çıkarları için, sokaklara salınan gerici katiller hangi sloganları atıp masum insanları acımasızca katletmişse, 1979 yılında da Maraş’ta ki katiller aynı sloganları atarak sokaklarda ve meydanlarda insan avına çıkmışlardı. 1978 yılında Maraş’ta ki katiller, ABD’nin Yeşil Kuşak Projesinin maşalarıydılar. 1978 Maraş’ta ki katiller 2 Temmuz 1993 yılında Sivas’ta Madımak otelinde insan yakanların aynısıydılar. Maraş’ta katliam yapanların çırakları, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Halbemitoğlu gibi nice Atatürkçü devrimci aydınımızı kalleşçe şehit edenlerdir. Maraş’ta insan kesenler bugün yine ABD’nin BOP planları için Suriye’de, Irak’da insan kesen katillerin banzeridirler. İşte bütün bunları yapanların Ağası Babası ise ABD emperyalizmi ve yerli işbirlikçileridir.

Başta dediğimiz gibi Urbanus’tan Maraş’a, bin yıldır büyük insanlık bu gericilikle boğuşup durmaktadır. 1978 yılında Maraş’ta Bağlarbaşı cami imamı verdiği Cuma vaazında şöyle demişti. "Oruç tutmak namaz kılmakla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır; bütün din kardeşlerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır; çevremizde bulunan Alevileri ve CHP'li Sünni imansızları temizleyeceğiz.” İşte imamın bu vaazını dinleyen bir çok kişi hınçla sokaklara fırlayarak, "Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın" ve "Müslüman Türkiye" diyerek yurttaşlarımızı katletmek için sokak sokak insan avına çıktılar.

Şimdi sizi Maraş katliamından bin yıl öncesine götüreyim bakın 1095 yılında Türkleri Anadolu’dan atmak ve Bizans’ı ve Kudüs’ü kurtarmak için Avrupa devletlerindeki bütün halkları kışkırtıp,100 bin, 300 bin kişilik katiller sürüsü orduları atalarımızın üstüne salan Vatikan Papa’sı Urbanus’un yaptığı çalışmaya götüreceğim. O günden bugüne bin yıl geçmiş olsa da, hangi dine mensup olursa olsun gericilerin dilinde ve söylemlerinde hiçbir şeyin değişmediğini görebileceğiz. Papa Urbanu, 1095 yılı Kasım ayında Fransa’da, Clermont meydanında kendisini dinleyen insanlara şöyle seslenir.“ …Ey inananlar!Tanrının sevgili fakir kulları! Tanrının sevgili asker ve şövalyeleri….. Her inançlı Hıristiyan bilsin ki kutsal topraklarımız, aşağılık bir ırka mensup kafir, tanrı tanımaz günahkarların ayakları altında kirletilmiştir. Her kim ki bu kafir topluluğa karşı savaşmaya giderse tanrı onların günahlarını affedecek ve cennete gönderecektir. Tanrı kollarını kutsal göreve çıkanları korumak için açtı, onları bekliyor… İsa yeryüzüne dönmeden, kutsal toprakları kafirlerin elinden kurtarmış olmamız gerekiyor. Kafirlerin dağlar kadar yığdığı altın ve zümrüt siz tanrının sevgili kullarını bekliyor. İsa için kutsal Kudüs için asker olmaya cennetin kapısını açmaya koşun…..” İşte Vatikan Papası Urbanus ve diğer gerici Hıristiyan tarikatlarının kışkırtmaları sonucu tüm Avrupa devletlerinden, dinsel bağnazlıkla kışkırtılmış nice korkusuz savaşçı katillerinden oluşmuş 100 bin, 300 bin rakamlarına varan ordulara dönüştürerek defalarca Anadolu Alevi Türkmenlerini üzerine saldılar. Anadolu toprakları bu Hıristiyan askerlerinin kılıçlarıyla kan gölüne döndü.

Ama 1040 yılından beri Anadolu’ya Dede ve Baba'ların önderliğinde akın akın gelen Oğuz Türkmen Alevi halkı Hıristiyan emperyalistlere vatanını çiğnetmedi. Kahraman Önderimiz Mustafa Kemal liderliği ile kurulan Kuvayi Milliye güçleriyle, 1921 yılında işgalci Yunan ordularına karşı verilen ilk düzenli ordu savaşımız olan Birinci İnönü Savaşlarında olduğu gibi, 1097 yılında da kahraman önderimiz I.Kılıç Arslan komutasında, işgalci Batılılara karşı Domaniç yaylasında kurduğumuz savunma siperlerinde tarihin en önemli savaşını vermiştik. Domaniç yaylasında kurdukları siperleri Toroslar'da, Denizli, Kütahya, Niksar ve Antakya dağlarında devam ettirerek tam yüz yıl savaştılar. İşte Vatikan Papazı Urbanus bunları dedi ve başımıza ne büyük belaları sardı.Ya Müslüman Şeyhülislamı ne dedi. Birde ona bakalım.

Yıl 1514 Osmanlı Padişah’ı Yavuz tıpkı Urbanus mantığı ile emir verdi ”bana Türkmen Alevileri için kafidir katli vaciptir fetvası verin” dedi. O zaman devletin en yüksek dini kurumun başındakileri temsilen, Müftü Hamza Sarıgürez’in imzasıyla Yavuz’a “emrin olur sultanım” diyerek şu fetvayı verdiler. “Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisleri Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş topluluğu, Peygamberimizin Şeriatını, Sünnetini, İslam dinini, iyiyi ve doğruyu beyan eden Kur’an’ı küçük gördüler. Yüce Allah’ın yasakladığına helal gözüyle baktılar. …… Peygamberimizin Şeriatını ve İslam dinini ortadan kaldırmayı düşündüler… Şeriat hükmünün ve kitaplarımızın verdiği haklarla bu topluluğun Kâfirler ve dinsizler topluluğu olduğuna dair fetva verdik…. Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden ve yardımcı olanlar da kâfir ve dinsizlerdir. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların vazifesidir. Bu arada Müslümanlardan ölen kutsal şehitlerin yeri Cenneti ‘Ala’dır. O kâfirlerden ölenler ise hakir olup Cehennem’ in dibinde yer tutacaklardır. Bu topluluğun durumu kâfirlerin (Hıristiyan ve Yahudilerin) halinden daha kötüdür.…. Bu topluluğu kestiği, gerek şahin ile gerek ok ile gerek köpek ile avladığı hayvanlar murdardır. Onların gerek kendi aralarında gerek başkalarıyla yaptıkları evlilikler muteber değildir. Bunlara miras bırakılmaz. Sadece İslam’ın sultanının, onlara ait kasaba varsa, o kasabanın bütün insanlarını öldürüp, mallarını, miraslarını evlatlarını alma hakkı vardır. Ancak bu mallar İslam’ın gazileri arasında taksim edilmelidir.
Bu toplamadan sonra onların tövbe ve nedametlerine inanmamalı ve hepsi öldürülmelidir. …. onlardan olduğu bilinen veya onlarla birlik olduğu tespit edilen kimse öldürülmelidir. Bu türlü topluluk hem kâfir ve imansız hem de kötülük yapan kimselerdir. Dine yardım edenlere Allah da Yardım eder. Müslümanlara kötülük yapanlara Allah da kötülük eder.” Böyle buyurdu Osmanlı’nın Şeyhülislamı, Sarıgürez ve Ebussuud Efendiler. Hergün ”Ya Allah Muhammed Ya Ali “diye haykıran Alevi Türkmenleri için, tıpkı Vatikan Papa’sı Urbanus gibi “ kafidir katli vaciptir, öldüren cennete gider” dediler.

Gelelim 1919 yılına . Urbanusların mantığı yine sahnede.Teali İslam Cemiyeti Başkanı İskilipli Atıf Efendi 26 Eylül 1919 da yayınladığı bildiride Kuvayi Milliye önderlerimiz için şöyle diyordu"…. Mustafa Kemal ve Kuvvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor…… Yazık. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır… din kardeşlerinizin suçsuz yere ölmelerine sebep olanlar arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de vardı. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız?..... Elinize aldığınız bu fetva Allah'ın emridir, Padişah fermanıdır. Sizler bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücudlarını külliyen ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur."

İşte size 1095 yılında Papa Urbanus’tan, 16.yüzyılda İslamın Şeyhi –Efendisi, Şeyhülislam Ebussuud’a ve 1919 ‘da İskiliplilere kadar gelip 21 yüzyıldaki Maraş’a, Sivas’a Suriye ve Irak’a kadar uzanan kanlı katliamların tarihsel süreci böyledir. İnsanlık bu aydınlanma düşmanı güçlere karşı dini imanı milliyeti ne olursa olsun hak hukuk ve insanca kardeşçe yaşamak için birleşerek karanlığı alt etmelidir. Gerici güçleri alt etmedikçe ne yazık ki katliamlar ve acılar her zaman yaşanacaktır. Bu vesileyle başta Maraş olmak üzere, gericilerce yapılan diğer tüm katliamlarda hayatını kaybeden mazlumları saygıyla anarım.

Zeynel Coşar

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)