Atatürk Başkanlığı istedi mi? | Mustafa Solak



Atatürk Amerika’daki Başkanlık sistemi hakkında şöyle düşünüyordu: “Amerikan sistemini memleketimizde tatbik etmeyi hiç hatırıma getirmedim; sistemsiz ve kanunsuz tarzda, Reisicumhurlukla Başvekaleti (Başbakanlığı) birleştirmeyi düşünmedim ve düşünecek adam olmadığım bütün milletçe malumdur zannederim”[1]

Başbakanlığı “sistemsiz” bulduğu gibi kendisinin “Başkan olması” teklifini şöyle reddetmiştir:

“Memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri budur. Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir!”[2]

Atatürk’ün fikirleri her zaman kabul görmemiştir. Yöneticileri Cumhurbaşkanı olması sebebiyle dikkatlerini çekse de her şeyin istediği gibi uygulandığını söyleyemeyiz. Atatürk karizmatik bir önderdir. Bu önderlik Kurtuluş Savaşında millete önderlik etmesiyle, milleti ileriye götürecek hamleleri milletin iradesine yani Meclise dayanarak yerine getirmesiyle olanaklı olmuştur. Cumhuriyet, laiklik, kadın hakları gibi fikirleri dayatmayla değil zorunlulukların milletvekilleri ve milletçe de anlaşılmasıyla kabul ettirmiştir.

Örneğin Saltanatın kaldırılması noktasında Hükümet krizinin yaşanması üzerine Mecliste bir konuşma yapmış ve oybirliğiyle saltanat kaldırılmıştır. Halifeliğin Müslüman dünyaca da dikkate alınmayan bir kurum olduğu, hem Halifelik için bu milletin çocuklarının dökecek çok kanının olmadığını söyleyerek kaldırtmıştır. Yaptığı işler hep Meclise dayanmıştır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra da karizmatik önderliğine rağmen her konuda yöneticileri ikna ettiği de söylenemez. Bu normaldir. Sonuçta herkes karşıdakini kavrayışı kadar anlar. Örneğin Kâğıt Sanayi konusunda Ekonomi Bakanı Mustafa Şeref Beyi eleştirdiğinde Başbakan İsmet İnönü, Atatürk’e karşı çıkmıştır. Atatürk Orman Çiftliği’ndeki bira fabrikasını genişletilmemesi, Akdeniz’e korsanlık yapan denizaltılara karşı alınacak önlemler için toplanan Nyon Konferansı konularında da görüşbirliği yoktu.

Fikir ayrılığının olması normaldir. Önemli olan Cumhuriyet, laiklik, kadın-erkek eşitliği, bağımsızlık gibi hususlarda ortak davranmaktı.[3] Atatürk “mesuliyet”i ilgili yöneticilere bırakıyordu. Çünkü onlara sürekli telkinde bulunmanın yöneticileri şaşırtacağını söylüyordu.

Şimdi ise “mesuliyet” kavramı “Başbakan” ve “Bakanlar Kurulu” sıfatlarının kaldırılması ile ortadan kaldırılmaktadır. Mesuliyet Cumhurbaşkanı’nda olacaktır. Bu ise yöneticileri, makamlarını korumak için Cumhurbaşkanı’na bağımlı kılarak ve Atatürk’ün “vazife sahiplerini şaşırtabilir” dediği tehlikeyi yaratır.[4]

Atatürk de partili Cumhurbaşkanıydı ama CHP Genel Başkanlığı sıfatını kullanmadı. İnönü bu sıfatı vekâleten kullandı. Dahası Atatürk yüksek yargıyı belirlemiyordu. Hâkim Savcılar Kurulu’nun hepsini (şimdi Cumhurbaşkanı 6’sını doğrudan, 7’sini Meclis çoğunluğuna dayanarak seçecek. Atatürk’ün Meclis seçimlerini yenileme yoluyla Meclisi feshetme yetkisi yoktu.


Mustafa SOLAK

Tarihçi-yazar


[1] Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 24, Kaynak Yayınları, s. 282.; Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, C. 2, İstanbul, 1973, s. 435-436.; Orhan Çekiç, Son Yıl 1938, Kaynak Yayınları, 5. Basım, İstanbul, s.67.

[2] Soyak, age, s. 407.; Çekiç, age, s.69.

[3] Bu konulardaki hassasiyet için bakınız Mustafa Solak, Şükrü Kaya (Atatürk’ün Bakanı), 3. Baskı, Kaynak Yayınları,  İstanbul, 2016. Ayrıca bu ay çıkacak Laiklik kitabımda da bu hassasiyet örnekler üzerinde işlenmiştir.

[4] Çekiç, age, s.69.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)