Çocuklara, ‘felsefe yapmayı’ öğreten ‘Çocuklar için Felsefe’

Çocuklara, ‘felsefe yapmayı’ öğreten ‘Çocuklar için Felsefe’ (P4C), çocukların duygusal, iletişimsel ve bilişsel becerilerinin gelişmesine katkı sağlayan bir öğretim metodu.

Temelleri, Columbia Üniversitesi’nde felsefe profesörü Matthew Lipman’ın, 60’larda Amerika’da zayıf bulduğu tartışma kültürünü geliştirmek istemesiyle atılmış. Bunun ancak toplumda felsefi sorgulama pratiğinin kazanılmasıyla  mümkün olabileceğini düşünen Lipman, felsefe eğitiminin sadece üniversitede değil, ilköğretim seviyesinden başlaması için sayısız çalışma yürütmüş.

Eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerinin küçük yaşta kazanılabileceği inancıyla çocuklara felsefe yapmanın ‘araçlarının’ kazandırılması üzerine kafa yoran Lipman’ın geliştirdiği ‘Çocuklar için Felsefe’ pedagojisi bugün dünyada bir ‘hareket’ olarak nitelendiriliyor.

Peki, birçok ülkede ilerlemeci öğretim yöntemleri arasında ilk sıralarda yer alan ‘Çocuklar için Felsefe’nin Türkiye’deki seyri nasıl?

Eğitmen ve araştırmacı Dr. Özge Özdemir, ‘Çocuklar için Felsefe’ yöntemini Türkiye’de bilinir kılmak ve yaygınlaştırmak amacıyla araştırma ve uygulama çalışmaları yürüten ‘Little Thinkers Society’nin kurucusu.

Lisans, yüksek lisans ve doktorasını felsefe alanında tamamlayan ve daha sonra Montclair Üniversitesi’nde Lipman’ın kurucusu olduğu Çocuklar için Felsefe Enstitüsü’nde eğitim alan Özdemir’le, çocuklarla felsefe yapmanın kazanımları üzerine konuştuk.

Çocuklar için felsefe bildiğimiz anlamda felsefe eğitiminden farklı bir anlayış sunuyor. Nedir tam olarak ‘Çocuklar için Felsefe’?

‘Çocuklar için Felsefe’ bir öğretim yöntemi. Felsefe dersi öğretmek, felsefe içeriği öğretmek değil. Bu yöntemi, felsefenin dışında her alanda kullanabilirsin. O yüzden bir tarafı felsefede, bir tarafı da eğitim bilimlerinde kalıyor. Akademik felsefede, bir felsefe dersinde, birtakım temel kavramlar, felsefeciler, ya da temel tartışmaların gidişatı aktarılır. Bu da değerli bir şey. Ama ‘Çocuklar için Felsefe’ yöntemi topluluğun kendi başına tartışması demek aslında. Birinin çocuklara bir şey öğretmesinden ziyade, düşünme becerilerini topluluk içinde uygulayabilmesini sağlıyor. En temel görev kolaylaştırıcıya düşüyor, onları felsefe yapmaya itecek olan kişi o. O yüzden en temel fark bu aslında. Bir ders anlatımı değil, bir yöntem, bir topluluk çalışması olması.

Nasıl işliyor bu yöntem?

Çocuklar bir çember etrafında bir araya geliyor, sonra kolaylaştırıcı bir hikaye anlatıyor. Hikaye içinde felsefi bir mesele var. Onun üzerinden hep beraber tartışmaya başlıyorlar. Yöntem böyle çalışıyor. Amaç güvenli bir iletişim ortamının yaratılması. Herkes düşüncesini söyleyebilir. Çok saçma düşünceler de olsa, her ne olursa olsun, çocuğun istediğini söyleyebileceği ve kabul göreceğine dair temel prensibe sadık kalarak güvenli bir iletişim ortamı oluşturulmalı. Bir diğer önemli nokta da, felsefedeki eleştirel düşünme becerileri dediğimiz adımların açığa çıkması. “Ben böyle düşünüyorum çünkü…” diyor mesela çocuk. ‘Çünkü’ demek, bir gerekçelendirme yapması anlamına geliyor. Bu noktada gerekçelendirmenin derinleştirilmesi gerekiyor. “Buna katılmayan var mı?” diye soruyor kolaylaştırıcı. Çocuk da, “Ben katılmıyorum, çünkü…” diye devam ediyor. İkinci gerekçelendirme geliyor. Şimdi gerekçeler karşı karşıya. Çocuklar bunu tartmaya çalışırken, bir anda kendi hayatlarına dönebilirler, bir örnek çıkabilir oradan. “Ama…” deyip diğer taraf karşı örnek çıkarabilir. İlk etapta ‘tak’ diye söylediği gerekçenin, biraz daha deşince değişmeye başladığını görebilir. “Farklı gerekçeleri gördüm, ama ikna olmadım” da diyebilir, “Farklı gerekçeleri gördüm, benimkinin zayıflığının farkına vardım ve değiştirebilirim” de diyebilir. İlla değiştirecek diye bir şey yok. İnançlı bir biçimde pozisyonunu da koruyabilir, ki bu da kıymetli bir şey.


Çocuklar bir konuyu tartışırken, tartışılan kavramda incelmeler başlıyor. Mesela özgürlük tartışılıyor, bir çocuk, “Fiziksel olarak özgür olmayabilir ama zihinsel olarak özgür,” diyor. İşte orada bir ayrım yapılıyor. Fiziksel ve zihinsel özgürlük.  Bu ayrımı tartışmaya başlıyorlar. Oraları iyi yakaladığında derinleşme başlıyor. Dünyada bu yöntemi herkes aynı şekilde uygulamıyor. Bazı insanlar bunu çok daha yaratıcı bir süreç olarak görüyor. Benim için derinleşme daha değerli. En temelde eleştirel düşüme becerisinin gelişmesini önemsiyorum. Varsayımda bulunmak, gerekçeyi sunmak, onu destekleyici örnek sunmak bunlar zor bilişsel adımlar. Yapa yapa gelişiyor. Zihin kası gibi. O yüzden ben derinleşmeyi seviyorum.

Kolaylaştırıcının rolü nedir peki?

Eğitimde en önemli değişkenin öğretmen olduğunu düşünüyorum. Dünyanın en iyi okulu olup, orada en iyi yöntem uygulansa bile öğretmen çok belirleyici oluyor. O yüzden kolaylaştırıcının rolü çok değerli. ‘Çocuklar için Felsefe’ yöntemini kullanabilmesi, tartıştırdığı konularda yetkin olması ve her cevaba açık olması gerekli. Bir öğretmenin o hale gelmesi çok kolay değil. Kolaylaştırıcının herhangi bir şekilde kendi düşüncelerini ve değer yargılarını gerekçelendireceği bir alan değil orası. Her ne olursa olsun görevi gruptan gelecek tüm varsayımları, tüm yargıları hepsini bir kez daha açmak aslında. “Bir kez daha düşünebilirsiniz bunu?” gibi bir şey diyor aslında. Orada da uyguladığı birtakım teknik araçlar var.

Normal bir felsefe dersinde çocuklar çoğu şeyi ezberler. Mesela öğretmen Platon’u, idealar dünyasını anlatır ve çocuklar tabii ki anlamaz. Küçüklerin anlaması kolay bir şey değil. Ama sen ‘Theseus’un Gemisi’ gibi bir tartışmayı çocuklara yaptırdığında, ilk kez bir nesnenin değişimi üzerine, değiştiği halde bir nesnenin hala aynı nesne olup olmadığına dair, kendi kendilerine düşünmeye başlıyorlar. Soruyu anlıyor ve sorunun içine girebiliyorlar. Platon’un idealar dünyasını anlattığında, ancak oradaki temel tartışmayı baştan kavramış bir çocuk konuyu takip edebilir. Aksi takdirde, sadece ezberleyip geçer ama anlamaz. ‘Çocuklar için Felsefe’yle dersi yapıp çocukların tartışmanın ana eksenini anlamasını sağladıktan sonra bilgi vermeye geçilebilir. Bu da derinleşmeye götürebilir, çünkü bu şekilde gerçekten anlayarak bilgiyi öğrenecekler.

Herkes, deneyime dayalı eğitimi savunuyor. Ama ne deneyimi? Ben John Dewey gibi düşünüyorum. Her şey bir deneyim. Peki ‘iyi’ deneyim mi o? Peki eğitimde iyi deneyim olmasını belirleyen şey ne olacak? Senin bir sonraki öğrenme deneyimini genişletiyor mu yoksa tahrip mi ediyor? Bunu sormak lazım. İyi deneyim sunmak çok kıymetli. Günümüzde iyi deneyim denince, çocukların okulda çok sıkıldığına ve eğlendirilmeleri gerektiğine dair bir algı var. Bence eğlenmek güzel bir şey, ama biz sıkıldıkları için bir şey yapmıyoruz. ‘Çocuklar için Felsefe’ özelinde, bizim ortaya çıkarmaya çalıştığımız şey daha çok entelektüel haz. Daha yavaş ve sessiz bir deneyim. İçinde olduğumuz kültür belki de bunu pompalıyor, eğlenceyi çocuklara sonsuz bir uyaran silsilesi sunmak olarak tasarlıyor. Bu da bir eğlence türü, ama çok yorucu da olabiliyor. Bir de daha yumuşak, haz içeren, yavaş eğlenceler de var ve gündelik hayatta çok karşımıza çıkmıyor.

P4C modeli daha çok yurtdışında yaygın. Türkiye’deki okullarda da uygulanıyor mu?

Ülkemizde yaygın değil ama 90’lı yıllardan itibaren bu konuda küçük girişimler yapıldı. Bunlar daha çok bireysel, bir felsefe öğretmeninin kendi çabasıyla geliştirdiği girişimler. Ben üç-dört sene önce bu işe değer yaratma amacıyla kalkıştım. Türkiye’de bu modelin kabul görüp yaygınlaşabileceğini düşündüm. Benim çalışmam bu yönde ilerledi. Eğitmen eğitimleri vermemin ve içerik hazırlamamın sebebi de o. Ben bunun gelip geçici bir moda gibi olması veya bir hobi gibi bireysel ilgi alanlarında kalmasını değil, bu alanda bir değer yaratmayı  hedefledim. Ama kolay değil çünkü olmayan bir şeye inanıyorsun ve olacağını söylüyorsun. Toplumsal açıdan bakacak olursak çok da desteklenmiyor. Bu felsefe olunca hiç ciddiye alınmıyor. “Ülkenin haline bak,” deniyor. Önyargılar var, öğrenilmiş çaresizlikler var. Kesinlikle katılmıyorum. Aslında bizimki gibi çatışmanın yüksek olduğu ülkelerde, bir yandan bir şey yükselirken, onun tam karşısındaki değerler sistemi de yükseliyor. O yüzden felsefe dersi sesini çıkarmak isteyen kitle için işe yarayacak, ona da ihtiyaç var. “Bizim ülkemizde olmaz” dedikleri şey belki de tam da belki bizim ülkemizde olur. Dominant olmaz ama olur.

Little Thinkers Society’i de bu amaçla kurdunuz…

Amacım, ‘Çocuklar için Felsefe’ yönteminin yaygınlaşması. Küçük adımlarla da olsa, Milli Eğitim’in sahiplenebileceği bir noktaya getirmek istiyorum.

Ben önce okullara giderek başladım. Onlardan olumlu geri dönüşler aldıktan sonra çalışmalarımı yoğunlaştırdım. Bir okulda bir sene boyunca ders olarak açıp verdim. Otuz iki haftalık bir program. O benim kendimi test ettiğim bir süreçti. Sonra okullara dışarıdan hizmet vermenin maddi ve manevi anlamda sürdürülebilir olmadığını gördüm. Okullar bunu tam teşekküllü almadıkları için bir heves olarak kalıyor. Sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde kuluçka merkezine yerleştim ve Yaşam Boyu Eğitim Merkezi’yle bir sertifika programı açtım. Şimdi orada eğitmen eğitimleri veriyorum.

Bu yöntemi herkes uygulayabilir mi? Felsefe eğitimi almış olmak gerekir mi?

Amerika’da aldığım eğitim de herkese açıktı. Bir yandan olmalı, bir yandan olmamalı. Sadece felsefe mezunu bu işi yapsın desek, bu kişi bir tartışmada bildiği, uzmanlaştığı tek şeyi savunma eğilimi gösterebiliyor. Ya da bir eğitim bilimci, ister istemez geleneksel öğretmen öğrenci ilişkisini istiyor, tutamıyor kendini.

Bir şeyi iyi bilmek de sıkıntı. Senin yeni deneyime açılmanı engelleyebiliyor. İyi felsefeci olmak felsefe mezunu olmak demek değil. Bir mühendisin de inanılmaz iyi bir analitik zekası vardır ve felsefi tartışmayı çok iyi yürütebilir. Kişisel beceri, yeni deneyime açık olmak, yapılan işin ne olduğunu kavramak çok daha değerli.

Analitik zekaya sahip olmak çok önemli. Tartışmadaki çatışmayı, kavram ayrımlarını, argümanın gidişatını hızlı yakalamayı beceren insanlar var. Onların ne mezunu olduğunu bilemeyiz. Çok müşkül bir konu. O yüzden herkes yapabilir. Eğitimlerimde bir dolu felsefe mezunu, öğretmen, eğitim bilimci, akademisyen oluyor. Aralarında büyük farklar olmuyor genelde.

Bir soruyu felsefi soru yapan nedir? Tartışmanın fikirlerin havada uçuştuğu bir sohbet ortamına dönüşmemesini nasıl sağlıyorsunuz?

Eğitmen eğitiminde felsefi ve olgusal soru diye bir ayrımdan söz ediyorum. Olgusal soru tam olarak burada olup bitene dair sorduğumuz bilgi soruları. Basit sorular o yüzden. Ansiklopediyi açarsın, oradan bilgiyi alırsın. Felsefi soruda, cevap çok net değil. Örneğin, ‘zaman’ çok belirli bir kavram değil, üzerine farklı fikirler açığa çıkabiliyor. Orası felsefi bir tartışma alanı. Ama hiçbir şekilde doğru yoktur demiyorum. ‘Doğru,’ iyi bir süzgeçten geçtikten sonra kişi için vardır. O yargısında bulunur ve yoluna gider ve bizi de ikna ediyorsa ediyordur. Yoksa hiçbir felsefeci felsefe kitabı yazamazdı. Çünkü felsefeci fikrinin gerekçesini en son noktasına savunur. Ve doğruluğu üzerine savunur. O yüzden ‘Doğru yoktur,’ gibi bir kafa karışıklığından hoşlanmıyorum. Doğruyu nasıl gerekçelendirdiğin çok önemli. O yüzden tartışmanın havada uçuşan düşüncelerle karman çorman bir hal alması, yöntem olarak benim benimsediğim bir şey değil. Buna yaratıcı bir süreç gibi bakıp, çılgın fikirlerin ortaya serilmesini de amaçlayabilirsin ama ben tartışmanın derinleşmesinden yanayım.

Çocukların felsefeyle arası nasıl? Nasıl kazanımlar elde ediyorlar sizce?

Bir çocuk bilinçli olarak felsefe atölyesine geldiyse, genel bir eğilimi oluyor. Ama herhangi bir sınıfa girdiğinde, ne yapacağını dair bir fikri olmayan bir grupla çalışıyorsun. Burada iş yine kolaylaştırıcıya düşüyor. Kolaylaştırıcı sıkılan çocukları eğlendirmeyi amaçlarsa, çocuklar da onu eğlendirmeye çalışıyor. Çünkü onlar da onu mutlu etmeye çalışıyor. Karşılıklı birbirini mutlu etme üzerine kurulu bir durum ortaya çıkıyor. Sen onlara ‘sevgi’ ve ‘mutluluk’ götüreceğim dediğinde, sanki onlar senin ona daha çok ihtiyacın varmış gibi bir yerden cevap veriyorlar. Onlar da seni mutlu etmeye çalışıyor. Resimler çizip veriyorlar. Bu bana yorucu geliyor. Öyle bir amacımız yok. Yapılması gereken şey çok net: Çocukları bir konu üzerine düşündürmek. Eğlence odaklı olan bir derste bir sınır aşımı görüyorum.

‘Çocuklar için Felsefe’ derslerinde çok dikkatle dinliyor, birbirlerine saygısızlık etmeden, tam konsantrasyonla sınıfta oluyorlar. Çocukların felsefe yapamayacağına dair bir algı var ama çok güzel iletişim kurabiliyor ve çok iyi felsefe yapıyorlar.

Çocuklar için Felsefe kaç yaşındaki çocuklarla yapılabilir?

Ben en çok ilkokullarla çalışıyorum ama anaokulundan itibaren uygulanabilir bu yöntem. İçerik biraz daha farklılaşır tabii. Çok geciktirmemek gerekiyor. Çünkü dediğim gibi, değer yargısı çok hızlı oluştuğu için onlar daha hamken başlanmalı.

Henüz ham, topluma adapte olmamış zihnin içinden gelen, bana çok yaratıcı geliyor. ‘Çocuklar için Felsefe’ değer yargılarına değil, onu kurma biçimlerine müdahale ediyor. Çocuklarda bu değer yargılarını dünyadan nasıl aldıklarına bir farkındalık yaratıp onları kabul edip etmeyeceklerine dair zihinlerinde bir yöntem oluşturmak amaç. O zaman bu değer yargılarına karşı savunabilir kendini. Değer yargılarından kastım sadece etik değer yargıları değil. Bilimsel doğrular da olabilir bunlar. En azından kabul edip etmeme hakkına sahip olduğunu bilmesi. Bir hakkı var çocuğun. En azından bunun farkına varıyor. Buna dair birtakım araçları geliştirmesi önemli olan.

Tartışma gruplarına katılmış çocukların ailelerinden nasıl geri dönüşler oldu bu zamana kadar?

Aileler kazanımlarla ilgili bilgi almak istiyorlar. Klasik bir okul anlayışı. Çocuklarının hangi becerilere sahip olduğunu bir dış sesten dinlemek istiyorlar. Anlaşılabilir bir merak tabii. Geçen ay belediyede ücretsiz bir etkinlik yapmıştım. Bu işin çok bilincinde olan ebeveynler tarafından getirilmemişti çocuklar. Çocuklarının haz duyduklarını anladılar ve dilekçe toplayıp atölyenin tekrar yapılmasını istediler. Çocukların felsefeye karşı bu kadar iştahlı olması onları çok mutlu etti. Felsefeye dair bir bilinci var ya da yok, çocuğu talep ettiği sürece getirmeye istekli.

Çocukları felsefi konularla tanıştıran pek çok çocuk kitabı var piyasada. Sizce bu kitaplar ‘Çocuklar için Felsefe’ye uygun şekilde çocukların eleştirel düşünme pratiklerini geliştirebilecek nitelikte mi?

Birçok yayınevi bu tip felsefe serileri yayınlıyor. Felsefenin piyano çalmak gibi kültürel açıdan değerli bir şey olduğu kabulüyle çocuklarını felsefeyle tanıştırmak isteyen ebeveynlere yönelik hazırlanmış kitaplar bunlar. Ama çocuğun okuduğunu anlayıp anlamaması değil konu. Yine ezberden veriliyor. Bu kitaplar ebeveynler tarafından alınıyor ama çocukların okuduklarını zannetmiyorum. Okullarda kullanılması açısından bu tip kitaplar anlamlı olabilir. Orada da içeriğin derste uygulaması için öğretmenin yöntem biliyor olması lazım. Öğretmenlerden duyduğum kadarıyla yöntem bilmedikleri için o kitaplar bir şey ifade etmiyor. ‘Çocuklar için Felsefe’ yöntemi biliyorsan, o kitapları kullanabilirsin. Çocukların okuyabileceği felsefe kitabı başka bir şey olmalı. Düşündürücü, merak uyandırıcı şeyler içine serpiştirilmiş bir hikaye sunmalı.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)