Başbakan ‘hakaret serbest’ demişti..

Daha dün değinmiştim Başbakan Erdoğan’ın “Siyasi konuşmalarda da polemik ve hakaret olabilir, yeter ki sadece bununla kalmasın çare de üretilsin” sözlerine.. Ve ‘özellikle şiddetin her türlüsüne fazlasıyla eğilimli bir toplumda siyasetçilerin polemik yapabileceğini ama birbirlerine hakaret etmelerinin yanlış olduğunu, kötü örnek olduğunu’ belirtmiştim.

Bu “ülke içinde, kendi aramızda karşısındakine ağzına geleni söyleme alışkanlığı” yeterince eleştirilmiyor artık, her olumsuzluk gibi “kader olarak” kabul ediliyor, etmeyenler de katlanmak zorunda kalıyor. Üstelik bırakın susmayı ya da eleştirmeyi “toplum bu sertliği, hakaretle meydan okumayı onaylıyor” denerek (nasıl bir toplum olduysak artık) daha da arttırılıyor. Ama aynı alışkanlığı dış politika da sürdürmeye kalkınca ABD’de Başbakan’a gazetecinin TV röportajında “Bu üslubu kullanmasanız olmaz mı” diye sorduğu gibi dikkat çekiyor, eleştiriliyor. Ayrıca tabii muhatabınız olan ülke de “aynı sertliği ve hakaret tarzını” size iade ediyor.

HER ÜLKEDE AYNI PROTESTO VAR

Başa dönelim; Tayyip Erdoğan böyle demişti ve ertesi gün Bursa Uludağ Üniversitesi’nin akademik yılı açılışına giden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a bir grup öğrenci “parasız eğitim istiyoruz” diyerek protesto gösterisi yaptı, içinde biraz hükümete hakaret de vardı. Burada “çare üretilmesini” isteyen öğrenciler söz konusuydu ama o öğrenciler gözaltına alındı.

Ne demişler bakalım; “AKP üniversiteyi, sokağı, ülkeyi özgür bırak” demişler. “Padişahın veziri üniversiteden defolsun” demişler. Her ne kadar “siyasetçilerin birbirine (veya canları kimi isterse ona) hakaret etmesi”nin kabul edilir olduğu belirtilmişse de aynı hak öğrencilere tanınmıyor olabilir. İlk bakışta öğrencilerin “defolsun” sözü ağır hakaret gibi görünebilir ama hatırlamaları gerekir ki bu sözlerin çok daha ağırı ABD Başkanları, AB ülkelerinin başbakanları, hükümetleri için de kendi vatandaşları, özellikle öğrenciler tarafından kullanılır.

Birkaç ay önce sizlerle paylaşmıştım; İngiltere’de tesadüfen içine girdiğim “yüzlerce öğrencinin parasız eğitim istediği protesto yürüyüşü”nde öğrenciler hükümete ağza alınmayacak hakaretler ediyor, polisle de tartışıyordu. Ama polis yolun iki yanına dizilmiş sadece kontrolü sağlıyordu. Öğrencilere hiç dokunulmadı. Demokrasi, çok seslilik bunu gerektirir çünkü..

OLMAYACAK ÇELİŞKİ

Benzer şekilde “hükümetlere çok daha ağır eleştiri ve hakaretler”in yer aldığı gösteriler daha önce (hepimizin üniversite döneminde) Türkiye’de de olmuştur, yani ilk defa bu dönemde görülüyor filan değil. Bülent Arınç da protestonun arkasından yaptığı konuşmasında “Eleştiri yapılması doğal. Saldırı ve fiili müdahale olmadıkça bunları doğal buluyorum” demiş. Ama aynı sırada gösteri yapan öğrenciler gözaltına alınmışlar.

Peki Başbakan Yardımcısı’nın “demokratik hak” kabul ettiği bir gösteriyi polis nasıl “suç” olarak görüyor ve yine kız öğrenciler saçlarından sürüklenerek ve hepsi itilip kakılarak gözaltına alınıyor?.. Daha önce defalarca yaşandı; pankart taşıyan, slogan atan öğrenciler tutuklandı, hapis cezası aldı, okuldan uzaklaştırıldı, rektör hakareti yedi. O yaşlarda hiçbir tehdit, tehlike öğrencileri durdurmayacağına, tepkilerini özgürce ifade etmek isteyeceklerine göre sonsuza kadar hep aynı şey olacak ve medya aynı hatırlatmaları mı yapacak?

Hükümet üyeleri bu protestoların “tamamen aynı cümlelerle” başka ülkelerde de yapıldığını ve “demokratik eylem” kabul edildiğini bilerek öğrenci olaylarını gülümseme ile karşılamalı, gözaltıların, tutuklamaların durmasını sağlamalıdır.. Şu anda kimbilir cezaevinde kaç genç hayata kötü anılarla ve o hapis cezaları nedeniyle “kötü bir sicil”le başlıyor. Hükümet istese bunun önleneceğini de sanıyorum herkes biliyor.


*****


Bolluca’da köpek katliamını kim yaptı?

Uzun süredir “sokak hayvanlarının felaket durumunu ve onları kurtarmak için yapılması gerekenleri” yazamadım ama bu ilgilenmekten vazgeçtim demek değil tabii. Sadece “öncelikler” nedeniyle ara vermek zorunda kaldım, çalışmalarım devam ediyor, ettikçe de bu ülkede pek az “hayvansever” olduğunu, geriye kalanların ise bırakın ilgilenmeyi zarar verdiklerini görüyorum. Üzüntüm her geçen gün artıyor.

İlgilendiğim bazı parklarda hayvanların “kötü yürekli, kötü davranışlı insanlar yüzünden” ve hatta “onlara bakıyoruz” dedikleri halde zarar verenler (aralarında bazı veterinerler de var, isimlerini daha sonra yazacağım) yüzünden neler çektikleri de dahil olmak üzere yazacağım çok şey var, hepsine sıra gelecek. Ama şimdi yeni duyduğum bir haberden söz edeceğim; Çarşamba akşamı Bolluca ormanlarında köpekler toplu olarak zehirlenmişler. Bir düşünün, önlerine zehirli yiyecek atılıyor, zavallıcıklar “insanları hala dost zannettikleri için” yiyor ve her biri bir köşede ölüyorlar.

Sonra da bu belediyeler “hayvan parkı yapacağız” da “onları kurtaracağız” da, “klinikler kuracağız da” diye masal anlatmayı, hayvansever görünmeyi sürdürüyorlar. Bugüne kadar “söz verenlerden, hatta kesin tarih verenlerden hiçbiri” sözünü tutmadı, ama söz vermekte yarışmışlardı. Önce “Bolluca ormanı vahşeti”ni kimin yaptığını bulup yazayım, sonra bunları da anlatacağım.

Nasılsa çıkacak ortaya!

Ruhat Mengi
Vatan
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)