Evren’le Demirel: 32 yıl öncesi, sonrası!


Yavuz Donat soruyor Demirel’e:
“12 Eylül darbesinden zarar gördünüz mü, müdahil olmak ister misiniz?” Demirel, “Çoook zarar gördüm” diyor, ama kendisini hapse atan darbenin 32 yıl sonra bile sembolik de olsa yargılanmasına evet diyemiyor. Neden?

O sahne gözümün önünden hiç gitmez. TBMM şeref salonu.
Balkondaki Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası Beethoven’ın Eroica adını taşıyan Üçüncü Senfonisi’ni çalıyor.
Evren Paşa ve cunta üyeleri, bellerinde tören kılıçları, göğüslerini dolduran nişanlar, mağrur bir havada dimdik bekliyorlar.
Önlerinde selama duranlar:
Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkan ve üyeleri, üniversite rektörleri, müsteşarlar...
Yüksek yargı başta olmak üzere devletin bürokratik eliti, beş gün önce demokrasi ve hukuk devletini rafa kaldırmış olan darbecilerin önünden resmi geçit yaparak pür ciddiyet tebriklerini sunuyorlar.
Tarih, 17 Eylül 1980.
12 Eylül darbesi yapılmış. Asker her şeye el koymuş... Parlamentonun kapısına kilit vurulmuş... Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan hapse atılmış...
Cumhuriyet’in Ankara temsilcisiyim. Töreni Yalçın Doğan’la birlikte izliyoruz. Sevgili Yalçın ertesi gün Cumhuriyet’in birinci sayfasından yayımlanacak röportajında en ufak ayrıntıyı, rengi kaçırmak istemiyor. (*)
Bu sahneyi hiç unutmadım.
Türkiye’de askeri darbeler deyince, gözümün önünden bir film şeridi gibi hızla geçip giden fotoğraflar arasında en kalıcı olanlardan biri de, Beethoven’lı bu sahnedir.
Hiç kuşkum yok.
Günün birinde, askeri vesayet sistemi neydi, sivil-asker bürokratik oligarşi ne anlam taşırdı, devlet ya da atanmışlar bu ülkede seçilmiş sivil otorite karşısında niçin hep ağır basmıştı sorularına yanıt aranırken, kapısına darbeyle kilit vurulmuş bir Meclis’in çatısı altında ‘asker-sivil atanmışlar’ın bu anti-demokrasi gösterisi herhalde çok işe yarayacaktır.
12 Eylül sahnesinin bu figüranları, 32 yıl sonra Evren Paşa ve cuntasının yargılanacağına dair o zamanlar bir rüya bile görseler inanmazlardı.
Ben de kolay ihtimal vermezdim.
Türkiye tuhaf bir ülke.
Değişiyor.
Ve bu sancılı değişim çelişkilerle yüklü. Demokratik-leşmenin gelgitleri, hukuktaki ileri geri adımlar bazen şaşırtıcı oluyor.
Askeri vesayet çözülüyor ama, bunun anayasal ve yasal düzeydeki kurumsal düzenlemeleri tamamlanmış olmaktan uzak.
‘Askeri vesayet’ çözülüp gerilerken, onun yerine ‘sivil vesayet’in kendini eski deyişle ikame ettiğine dair somut kaygılar var.
Bir yanda genelkurmay başkanları, sayısını unuttuğumuz emekli, muvazzaf generaller, subaylar yargılanırken, aynı zamanda hukuk açısından haklı yakınmalar ayyuka çıkıyor.
Bir tarafta haklı, meşru adımlar... Diğer yanda vicdanları yaralayan eksikler, yanlışlar...
Türkiye tımarhane!
Evren Paşa’yla Şahinkaya’yı haftaya Ankara’da yargılayacak ağır ceza mahkemesi, Meclis Başkanlığıyla Başbakanlığa yazı göndermiş, 12 Eylül darbesinden zarar gördünüz mü, davaya müdahil olmak ister misiniz diye...
Şaka gibi.
Yavuz Donat da açmış telefonu sormuş Demirel’e:
“Darbeden zarar gördünüz mü, müdahil olmak ister misiniz?”
Demirel, “Zarar görmez olur muyum, çoook zarar gördüm, millet de gördü” dedikten sonra, Demirelvari bir üslupla bağlamış konuyu:
“Müdahil olmak istemem. Bu yolla bir yere varmanın mümkün olduğunu düşünmüyorum.” (Sabah, 29 Mart 2012)
Tipik Demirel.
Kendisini hapse atan, başbakanlıktan düşüren bir askeri darbenin 32 yıl sonra sembolik de olsa yargılanmasına evet diyemiyor.
1980’lerde Güniz Sokak’ta, kapalı kapılar arkasında darbelere veryansın eden Demirel, yıllar sonra bile darbecilere hukuk, yargı dokunsun diyemiyor.
Sayın Demirel’in bu tavrı, geçmişle ilgili olarak Türkiye’nin asker sorunu aynı zamanda sivil sorunudur diye düşünenleri haklı çıkarıyor.
Geçelim.
Ama bir noktayı belirterek:
Askeri vesayetin çözülmesi, demokrasi ve hukukun kapılarını kendiliğinden açmaz!
—————
* Hasan Cemal’in Tank Sesiyle Uyanmak isimli kitabında yer alır Yalçın Doğan’ın bu yazısı.

Hasan Cemal
Milliyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)