‘Cami dışında ibadethane olmaz’mış.. Demokrasi kalktı mı?


Şimdi elimizi önce vicdanımıza koyalım ve hatırlayalım; “devletin tek bir dine ayrıcalık tanıyor olmaması veya bir dine ait devlet yapısı gibi görünmemesi” için getirilmiş olan laiklik kuralı gereği “sadece devlet alanlarında” dinsel simge ve kıyafet kısıtlaması sanki sadece “türbana yasak” gibi alındığında tartışma neydi? Bu tartışmalarda iktidar partisi de ne söylüyordu?

“Herkes devlet alanında bile dini kıyafetini giymeli, din ve inanç özgürlüğü kısıtlanmamalı” diyordu değil mi? Sonunda bu tartışma bitti ve hatta türban bırakın okulları, çocuk yuvalarına kadar indi. Peki bu “din-inanç özgürlüğü” demokratik ve “insan haklarına saygılı” olduğu iddia edilen bir ülkede sadece biz Müslümanlar ve dahi sadece “Sünni”ler için mi geçerlidir? Bu mudur olay?

Bakın neler oluyor ve bakalım daha neler duyacağız?

NEREDEYİZ, BURASI TÜRKİYE Mİ?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı; tüzüğündeki “Cemevlerini ibadet yeri olarak nitelendiren ifade” nedeniyle Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkında kapatma davası açmıştı. Ankara 16’ncı Asliye Hukuk Mahkemesi ise bu davayı “Cemevleri yıllardır Alevilerin ibadet yeri olarak bilinmiş ve kabul görmüştür. Derneğin tüzüğündeki hüküm Anayasa’nın 2. maddesine aykırılık taşımadığı gibi kanunla da yasaklanmamıştır” kararıyla reddetmiş. Dava temyize gitmiş ve Yargıtay 7’nci Hukuk Dairesi de yerel mahkeme kararını (dikkatle okuyalım) şu gerekçeyle bozmuş;

“Cami ve mescit dışında bir yerin ibadethane olarak kabul edilmesi mümkün değildir”..

Nasıl yani demez misiniz? Burası “her din ve inanıştan vatandaşlara eşit haklar tanınan, bu maddeyi Anayasa’sına koymuş” Türkiye mi, yoksa kökten dinci, Sünni’lik dışında mezheplere bile hak tanınmayan bir İslam rejiminde miyiz?

ÇELİŞKİ VE ANAYASA’YA AYKIRI

Bu karara göre Alevilerin ibadet yeri olan cemevleri “ibadethane” kabul edilmeyecek, Hristiyan vatandaşların kilisesi, Yahudilerin sinagogu edilecek mi? Onlarınki ediliyorsa cemevlerinin kabul edilmemesi gibi bir çelişki olabilir mi? Bunu nasıl açıklayacak Yargıtay?

Konuştuğum hukukçuların görüşleri de bu yönde, Yargıtay’ın kararı Anayasa’nın “insanların inanç özgürlüğünün garantisi sayılan” laiklik ilkesi ne de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve AİHM kararlarına da aykırıdır. Yılların deneyimli hukukçusu ve insan hakları savunucusu TKB Başkanı Sema Kendirci; “Yargıtay’ın gerekçe olarak ‘Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanun olduğunu’ gösterdiğini, oysa cemevlerinin tekke ve zaviyelerle aynı sınıfta gösterilemeyeceğini, laikliğin Anayasa’ya ‘insanlar ibadethanelerinde rahatça ibadetini yapsın’ diye de konduğunu” söyledi.

ULUSLAR ARASI KURALA UY!

Kendirci “Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin ‘kişi hak ve özgürlükleri’ konusunda bir çelişki varsa uluslararası hukuk kurallarına uyma zorunluluğu vardır dediğini ve bu kararın uluslararası sözleşme ve mahkeme kararlarına aykırı olduğunu” vurguluyor.

Mahkemeler neden Anayasa’nın 90’ıncı maddesine “süs” muamelesi yapıyor, neden yok farz ediyor anlaşılır gibi değil. Daha önce “çocuk tecavüzünde çocuğun rızasını araştırma” gibi olmayacak konularda da bu maddeye aykırı kararlar verdiler, oyuncak mıdır hukuk, yoksa yargıçların fetvalarına mı bağlandı?

RUHBAN OKULU KONUŞMALARI

Bırakın her şeyi bir yana, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması tartışmasının temeli de aynı konuya dayanıyor. Daha kısa süre önce, 9 Temmuz’da Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Patrik Barholomeos ile görüşmesi sırasında “Herhangi bir dini topluluğun din adamlarını başka ülkelerde yetiştirmek bu ülkenin büyüklüğüne yakışmıyor” demedi mi?

Peki Ruhban Okulu’nun açılmaması “yakışmıyor” da, Alevilerin cemevini ibadethaneden saymamak, derneklerine sırf bu yüzden kapatma kararı çıkarmak çok mu yakışıyor?

Hukukçular “Ankara 16’ncı Asliye Hukuk Mahkemesi kararının doğru karar olduğunu ve kararda direnmesi gerektiğini” bildiriyor. Bakalım Yargıtay’ın “sonuçta demokrasiye aykırı”, yanlış kararı önlenebilecek mi?

Not; Ben her konuda “çoğunluğun” veya “gücü elinde tutanların” azınlığa veya daha güçsüz olanlara hükmetmesine (hayvanlara eziyet dahil) büyük tepki hatta artık nefret duyuyorum. Bu hiç değişmeyecek mi Türkiye’de?

*****


Koç’ların geleneksel iftar yemeği!

Salı akşamı Kuruçeşme Divan’da Koç ailesinin büyüğü rahmetli Vehbi Koç zamanından beri yapılan geleneksel iftar yemeğindeydim. Her yıl giderim ama bu yıl Divan’ın yemeklerinin ve servisinin daha da kusursuz hale geldiği görülüyor, bunu söyleyince karşımda oturan Mustafa Koç “tüm Divan’larda yenilenme yapıldı, ciddi çalışma yaptık, yerli-yabancı en iyi şefleri getirdik, hepsini farklı bulacaksınız” dedi. Bir hoca tarafından yapılan Ramazan konuşması, okunan dua, “Çiçek Kızlar” grubunun klasik Türk müziğinden seçme sevilen şarkılarıyla, lezzetli iftarlıklar ve yemeklerle tam bir “eski Ramazanlar nostaljisi” yaşattılar doğrusu..

Zengin menüsüyle Kuruçeşme ve Elmadağ Divan’da iftarı İstanbul’lulara da önerirken bir yemek uzmanı kadar usta olan Semahat Arsel’in tarifiyle yapıldığını sonradan öğrendiğim “elmalı kabak çorbası”ndan söz etmeden geçemeyeceğim.. Hafif mayhoş tadı ve yeşil rengiyle benim önce “brokkoli” çorbası sandığım çorba; üç kabak (balkabağı değil, yeşil kabak) ve bir yeşil elmayı tavuk bulyon eklenmiş suda haşlayıp dereotu ilave ettikten sonra blendırdan geçirerek yapılıyormuş. Hemen denemeyi düşünüyorum, yemek meraklılarına da duyurayım dedim.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)